2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Tribün Terörü

     Futbol sevdiğim spor dallarının başında gelir. Geçmiş yıllarda, belki de biraz top oynamamdan dolayı bazı gazete ve spor dergilerinde futbol yorumları yazmaktan kendimi alamadım. Övünerek söylemek isterim ki Fenerbahçe’nin kongre üyesi olmama rağmen bu konuda hiçbir zaman fanatik olmadım. Ayrıca her hafta maçlara gitmekten de hoşlanırdım. Ne var ki, iki yıldır maçlara gitmiyor, futbol hobimi televizyon karşısında gidermeye çalışıyorum. Bunun da nedeni her geçen gün biraz daha tırmanan ve sonunda can almaya kadar varan futbol terörüdür. Türkiye’nin önde gelen spor yazarlarından Hıncal Uluç iki yıl önce tribünlerden çekildi, son cinayetten sonra da Ona Fatih Altaylı eklendi. Erman Toroğlu ile Ahmet Çakar da polis eşliğinde statlara giderek görevlerini yapmaya çalıştıklarını televizyon ekranlarında üzülerek dile getirdiler.Fatih Altaylı bununla da kalmayarak futbol terörünü lanetlerken şöyle dedi: “Bu rezaleti ben de kendi adıma cezalandıracağım. Kan bulaşmış bu ligi izlemek istemiyorum. Artık maça falan gitmeyeceğim. Aklı başında kimse de gitmesin. Analar babalar da çocuklarını maça yollamasın. Çünkü bu kafadaki kulüp yöneticilerine ben çocuklarımı emanet etmem”.
 
      Bunlar hepimizin bildiği isimler ve yorumlarını dile getirme olanağı bulabilen kişilerdir. Ya bilmeyenler!.. Kuşkusuz, futbolu seven, ondan keyif alan daha pek çok kişi var. Ve onlar bizlerden önce bu karara vardılar, tribünleri terk ettiler. Aileleri, dostları, sevgilileri ile maçlara giden pek çok kişi tribündeki yerlerini  sokak serserilerine, taraftar diye isimlendirilen kişiliksiz, toplumda yer edinememiş saldırganlara bıraktılar. Herkesin bildiği, dile getirdiği futbol terörü sonunda Beşiktaş-Ç.Rizespor maçında 16 yaşında bir gencin öldürülmesine kadar kimsenin umurunda olmadı. İlgililer ilgilenmedi, kulüp yöneticileri saldırganları maddi ve manevi yönden destekledi; sonunda işin cılkı çıkıverdi.
 
      Sporda şiddet yasası gündeme geldi, TBMM’de olay tartışıldı; spor-mafya bağlantısı, şike ve terör üzerinde kararlar alınmaya çalışıldı. Bu arada, Futbol federasyonu toplandı ve olay İnönü Stadı’nda olduğundan ötürü de Beşiktaş’a üç maç seyircisiz oynama cezası verildi. Bu cezanın verilmesi yerinde olabilir ama, hiçbir zaman da kesin çözüm değildir. Bu olay bardağı taşıran damla olduysa da terör yıllardır statların içerisinde ve dışarısında sürüp gidiyordu. Geçtiğimiz yıl Karşıyaka-Göztepe maçında bıçaklanan, yanılmıyorsam öldürülen bir genç daha vardı. Göztepe’nin yine bir maçında hem de şeref tribününde tekme tokat birbirlerine giren, seyirciyle kavga eden yöneticiler İzmir gazetelerinde görüntüleriyle yer almıştı. Daha bir hafta öncesi Altay-T.Telekom maçında futbolcuların seyircilerin saha içerisinde yumruk yumruğa kavga etmeleri, Trabzon amatör ligindeki Boztepespor-Tozköy maçında futbolcuların hakemleri dövmesi, Denizlisporlu futbolcuları taşıyan otobüsün hemzemin tren geçidinde zorla durdurulması, Konyaspor-Beşiktaş maçı öncesi taraftarların! Sokaklarda dövüşmeleri çeşitli yayın organlarında yer almıştı. Buna benzer şiddet olayları Türkiye’de futbolun oynandığı her yerde birbirini izliyor. Yerel televizyon kanallarının ulusal televizyonlara ilettiği bu tür çirkinlikler çoğu yerde yineleniyor. Türkiye II.ve III. Lig maçlarında durum çok daha vahim ama, yeterince duyurulamıyor veya olaylar ört bas ediliyor. Oysa son tribündeki cinayet olayı büyük bir takımın maçında olmasından ötürü böylesine yankılandı. Yoksa II. veya III. Lig maçında, amatör kümede olsaydı basında birkaç satırlık yer bulurdu.
 
     Futboldaki terör üzerine eğilen Fatih Altaylı’nın “Polis istemeyen kulüp başkanları var” yazısı acı gerçekleri bir kez daha gözler önüne seriyor:
“Türkiye’nin ismini iyi bildiği sporla da çok yakın bir İl Emniyet Müdürü aradı. Herkes I.Lig’deki şiddete odaklandı. Ama II.Lig’deki sorunlar daha da vahim dedi. Bazı maçlardan önce kulüp başkanları  il emniyet müdürlerini arıyor ve bu maçta fazla güvenlik önlemi almayın. Rakip kendini güvende hissetmezse oynayamaz. Yenmeye korkar. Sahada az polis olsun. Emniyet Müdürü bunu dinlemeyince, partiler, il başkanları, milletvekilleri devreye giriyor”.
 
     Kısacası balık baştan kokmuş.derler ki bu konuda söylenmiş doğru bir söz... Futbolda terörün kaynağı öncelikle kulüp yönetimleridir. Kulüp yönetimlerinin kimliği yeterli olmayanlara kimlik kazandırdığı da bir gerçektir. Bu nedenle parası olup da toplumda kimlik arayışına girişenlerin bir anda isimlerini duyurdukları, iş alanlarını genişlettikleri ve basında yer almanın en kolay yolu, her hangi bir kulübün yönetimine girmekle kazanılmaktadır. Kulüp yönetimine seçildikten sonra da kendilerine çanak tutan, alkışlayan, taraftar ismi altında kimliksiz, eğitimsiz ve kültürden yoksun kişileri besleyerek tribün terörünün ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Eğitimsiz, kimliksiz kişileri yönetecek, yönlendirecek, tribün liderleri de amigo ismiyle böylece ortaya çıkmaktadır. Bundan sonra amigolara, sayıları binleri aşan bedava biletler dağıtılacak, deplasmana otobüslerle götürülecek, yedirilip içirilecek ve sattıkları biletlerle de onların geçimleri sağlanacak.Deplasmana giden taraftar otobüslerinin yol üzerindeki konaklama yerlerinde taraftarların terör estirdikleri, yiyip içtiklerinin parasını ödemedikleri, camı çerçeveyi kırıp oradakileri dövdükleri de topluma pek yansımadı. Böyle olunca da kara para, rüşvet, şike, şantaj ve mafyanın iç içe olması da kaçınılmazdı. Kas gücünün beyin gücüne galip geldiği memleketimizde, tribün terörünün böyle koşullar altında oluşması kadar doğal bir şey olmazdı.
 
     Bekir Coşkun’un dediği gibi; “Futbol kimliksiz insanlara kimlik sağlıyor. Çünkü sokak serserilerinin kimliği yok. Ama takım tutup, yüzünü gözünü boyayıp, eline bayrağı alıp sokağa çıkınca da bir şey olduğunu sanıyor”.
 
     Futbolda terörün önüne süratle geçilmelidir. Göstermelik, kısa vadeli önlemler hiçbir zaman çözüm getirmeyecektir. Öncelikle kulüp yöneticilerinin eğitimleri, toplumdaki gerçek saygınlığı, kültürleri ve spora şimdiye kadar ne verdikleri de dikkate alınmalıdır. Sormak isterim; Türkiye liglerindeki yöneticilerden hangisi bir sporla ilgilenmiş ve kendi dalında saygınlık kazanmıştır? Yöneticilerin ardından tribünler amigoların yönettiği sokak serserilerinden arındırılmalı, seviyeli insanların aileleri ile birlikte maçlara gidebilmeleri sağlanmalıdır. Bu önlemler alınıncaya kadar maçlar ya tatil edilmeli ya da seyircisiz oynanmalıdır. Tribün terörünün başladığı yıllarda sürekli yazdığım, demokratik olmamakla beraber bir çözümü sırası gelmişken yinelemek isterim. Maçlara gitmek isteyenler bulundukları il valiliklerine başvurarak sabıka kayıtları olmadığını belirten bir belge ile maçlara giriş kartı, sonra da bununla bilet alabilmelidir.Tribünde her hangi bir ters davranışı olursa da bu kartı iptal edilmelidir.
 
     Futbolda terör çözülür ama, topyekün yöneticiler buna inanır, devlet de çözüm getirirse... Yoksa daha çok canların yanacağı da açıktır. Bu konuyu sitemizde "bir konu" sütununda daha geniş biçimde ele alacağım.
 
 
erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi : 27 Kasım 2004 Cumartesi 13:44:52
Güncelleme :6 Aralık 2004 Pazartesi 11:33:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?