27
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Türbanı Yine Gündeme Taşıdılar!..


Türban konusu zaman zaman temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp gündeme taşınıyor. Diyeceksiniz ki, ne zaman gündemden düştü. Belli bir kesime yönelik oy avcılığı özelliğini yitirmediği sürece de kolay kolay düşeceğe benzemiyor. Bu konu ara sıra uyutulacak, zamanı gelince de hemen ortaya konacak!.. Türban tartışması öyle ya da böyle ortaya çıktığında da ne hikmetse bugünkü iktidar hemen konunun içerisinde oluyor.

İnsanın aklına, elde olmaksızın bir soru geliyor; iktidarın TBMM’de sayısal üstünlüğü var, milletvekillerinin çoğu da kendi iradelerine uygun olsun veya olmasın parti yönetiminin kararlarına göre oy kullanıyor. Birçok kanunun istenildiğinde süratle TBMM’den geçtiği dikkate alınacak olursa, bir milletvekili takrir verir, komisyonda görüşülür ve genel kuruldan da anında geçer. Böylece konu, yeni bir seçime kadar kapanmış olur. Kimse de bu konuda bir daha pirim yapamaz. Gerekirse referandum bile yapılabilir. Bunlar yapılmayınca da türbanı yasallaştırmak bazılarının işine gelmiyor diye de düşünebiliriz. Belki de türbanı gündemde tutarak, seçim yatırımı olarak kullanmayı düşünüyor olabilirler. Bu konuda insanın aklına her şey geliyor....

Bayram değil, seyran değil, türban şimdi neden gündeme oturdu?

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in konuk olduğu bir televizyon programında türban ile ilgili söylediği sözlere Başbakanın sert üslupta cevap vermesi tartışmayı yeniden başlattı. Süleyman Demirel, yasalar çerçevesinde türbanlı öğrencilerin üniversiteye alınıp alınmaması ile ilgili bir soruyu çoğu kez yaptığı gibi esprili olarak yanıtladı; “Türban takmak isteyen Suudi Arabistan’a gitsin.” Oysa Demirel’in yaptığı yalnızca espri idi. Başta büyüklerimiz olmak üzere parası olanların çocuklarını Suudi Arabistan’a değil de başta Amerika olmak üzere Avrupa’ya gönderdikleri zaten biliniyor. Çoğunun imam-hatip okullarına göndermedikleri gibi....

Siz çocuklarını Suudi Arabistan’da veya İran’da okutan büyüklerimizi hiç gördünüz mü?

Başbakan Demirel’e yanıt vermek zorunda da değildi. Ama verince de konu yeniden gündeme taşındı.

Ne var ki, verdiği yanıt ve ardından başlayan tartışma siyasetteki nezaket kurallarının dışına taşmakta gecikmedi. Türkiye siyasetinin bu iki ismi arasındaki tartışma hiç de şık değildi. Başbakan, Demirel’i “Cingöz Recai” karakterine benzetti. Cingöz Recai siyaseti yapmakla eleştirdi

Bu nedenle de siyasetimize bir de Cingöz Recai gelip oturdu!.. Genç kuşakların, edebiyat ile pek ilgisi olmayanların bildiğini pek sanmadığım Cingöz Recai’den sırası gelmişken biraz söz etmek isterim.

Cingöz Recai, Peyami Sefa’nın ticari amaçla, Server Bedi ismi ile yazdığı polisiye romanlardır. Cingöz Recai bir dönemde ünlü Arsen Lüpen’i gölgede bırakan, şeytana taş çıkartacak derecede kurnaz, cesur, soğukkanlı, kibar, tahsilli, zarif, cömert, helal para kazanmış kişilere dokunmayan, haksız yollardan servet sahibi olmuş zenginlerden çalıp muhtaçlara dağıtan bir karakter olarak romanlara yansımıştı. Rahmetli Ayhan Işık’ın oynadığı bir de Cingöz Recai filmi çekilmişti.

Günümüz de Cingöz Recailere pek değil hiç rastlanmıyor. O da ayrı bir konu. Herkes kendi gemisini yürütüyor, köşe dönme uğraşını sürdürüyor. Benim hortumcum iyidir diyor!..

Konumuzu roman kahramanı Cingöz Recai’den sıyırarak Başbakan’ın Demirel’e verdiği yanıta dönelim. Başbakan, gurup toplantısında “Bu ülkenin evlatlarına başka coğrafyada adres vermek isteyenler, önce kendileri oralara gitsin. Bu ülkenin evlatlarının adresi bellidir” diye yüklendiğinde, sıralardan “Patagonya’ya git, bunamış, tuluat gösterisi, milletin gözünü boyamak” gibi seslerin yükseldiğini basından üzülerek öğrendim. Böylece Patagonya da gündeme getirilmiş oldu. Patagonya, diyenler acaba bu ülkenin Arjantin’in güneyinde yarı plato görünümünde doğal bir yapısının olduğunu, petrol, demir cevheri, bakır, uranyum ve manganez gibi zengin doğal kaynaklara sahip olduğunu biliyorlar mı? Ayrıca Patagonya son yıllarda da turizm yönünden gelişen bir ülke..

Konumuzu dağıtmadan, Patagonya’yı bir kenara bırakıp biz yine içimizdeki kavgalara dönelim;

Yılların politikacısı Demirel, kendisi için söylenenlere anında yanıt vermekte gecikmedi; ”Başka ülkelerde çocuk okutmak ayıp ise, önce kendi çocuklarını Türkiye’de okut...”

Böylece çocuk okutmak ve türban konusu hiç yoktan yeniden alevlendi ve iki siyasetçi karşı
karşıya geldi.

Demirel; “Bugün orta yerde polemik var. Benim destekleyip desteklememem sorun değil. Polemik şu, başı bağlı kızlar üniversitelerde okuyamıyorlar. Okuyamıyorlarsa bu engeli kaldırın. Bu engeli kaldırmak, bugünkü hükümete düşer. Vaatleri de odur.”

Gerçekte Süleyman Demirel doğru söylemişti. Sözlerinde de bir acayiplik yoktu. Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın kararı ortada olduğuna göre türbanlı eğitimin mümkün olamayacağını bir kez daha yinelemiştir. Bu konu da ısrarcı olanlara doğru yolu göstermiştir.
Suudi Arabistan adres olarak gösterilince bizim siyasiler neden kızıyor, onu da anlayabilmek mümkün değil. Ortada istenilen yasaları çıkaran, muhalefet engeli olmayan bir meclis var. Böyle bir karar ola ki çıksa sonra ne olacak? YÖK konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürecek. Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda daha önce alınmış bir kararı var. Ayrıca Avrupa İnsan Haklarına yapılan başvurular da istenildiği gibi sonuçlanmamış.

Ancak bazı Müslümanların türban konusunda gerçeği görüp göremediklerini de pek bilemiyoruz. Kuşkusuz, bazı kadınlar da kendileri üzerinde oynanan oyunları göremiyorlar.
Sıkma baş ve tesettür konusunda muhalefetteki CHP’de kesin bir tavır ortaya koyamıyor. İşi geçiştirmekle yetiniyor.

AKP hükümetinin geçtiğimiz seçimdeki vaatlerinin başında türban konusu geliyordu. Bu kez de Demirel’in sözlerine karşı ve sert tepki verilmesi önümüzdeki seçimde yine aynı silahın kullanılacağın acaba işareti mi; onu da zaman gösterecek.

Tesettür ve sıkma başın, türbanın İslam’ın emri olduğu ve Kuran’da yer aldığı sürekli tartışılmıştır. Kuran’da Nisa suresi başta olmak üzere bazı surelerde örtünmeden söz ediliyorsa da, bunlarda saça değinilmemektedir. O dönemde Arap yarımadasında sıcağın etkisiyle açık saçık gezinen Arap kadınlarının örtünmesi istenmişti. Kaldı ki bir kadının saçının teli kimseyi tahrik edecek bir unsur değildir. Saçınızı göstermeyin, saçınızın her telini örtün diye bir ayetin veya hadisin olduğunu da kimse ortaya açıkça koyamamıştır. Konuyu hep saptırmışlardır.

Annelerimizin, büyük annelerimizin başları örtülü deniliyor. Doğrudur; Osmanlı tarihinde Türk kadını başını şehirde olsun, köyde olsun örtmüştür. Ama onlar normal başörtüsüdür. Çoğu kez de Osmanlı tarihinde örneklerini gördüğümüz gibi, bağnaz baskılardan korkularak örtülmüştür. Başörtüsü herhangi bir siyasal partinin oy uğruna ortaya attığı bir simge de değildir. Cumhuriyetin ilanından sonra kadınlar hukuki, sosyal haklarını elde etmişler ve çağdaşa giyim kuşama yönelmişlerdir. Bunu günümüzde bazı İslam ülkeleri de bizi örnek alarak yapmaktadırlar. Örneğin memleketimize ziyarete gelen o ülkeleri yönetenlerin eşleri, tatil için Türkiye’yi seçenlerin giysilerini görmüyor muyuz? 

Günümüzde sokaklarda başı açık kadınların yanı sıra geleneksel başörtülü kadınları da görüyoruz. Onların yanında bir de simgesel türbanlılar vardır. Laiklik anlayışı içerisinde onlara kimsenin bir şey demeye de hakları yoktur. Ancak bu devletin yasaları devlet kurumlarında, orta ve yüksek öğrenimde bir takım kurallar getirmişse onlara da uymak zorunludur. Devlet kurumlarında ve eğitimde siyasi bir parti simgesi altında ne memur ve ne de öğrenci olamaz.

Ne tuhaf ki, günümüzde bir de tesettür üniforması yaratıldı. Bu konuda defileler bile düzenleniyor. Emin Çölaşan, “parayı bastırınca çıplak mankenler bile tesettür defilesi yaptırmayı başardılar” diyor. Gerçekten mankenler, başlarını sıkma baş yapıp ayaklarının ucu dahi görünmeden yerlere kadar örtünüp podyumlarda salına salına yürümüşler. Sonra da magazin basınında aşklarıyla giysileriyle yer almışlar... Trajik ve komik olaylar...
Burada asıl konu laik Cumhuriyetin temel değerlerini içine sindirip sindirememektir.

New York’ta kilisede Cuma namazı kıldıran kadın imam Prof.Dr.Amina Wadud, Yeditepe Üniversitesi’nde “İslam’da Reform ve Kadın” konulu konferansa katılmış, kendisine yöneltilen bir soru üzerine de “Cennet ile Cehennem arasında 45 santimetrelik bu bezi mi görüyorsunuz” demişti. Ayrıca Türkiye’de kadının başını serbestçe açıp kapayabilme özgürlüğünün bulunduğunu da söylerken gözyaşlarını tutamadığını da basından öğreniyoruz. 




erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi : 7 Mayıs 2006 Pazar 12:25:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?