22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Türkiye Nereye Koşuyor?


Cumhuriyetimizin 84. kuruluşunu yaklaşık bir ay önce buruk bir şekilde kutladık. Bayraklarımızı balkonlarımıza, pencerelerimize astık; Cumhuriyete gerçekten inanmış aydın kişiler ise birbirlerine “bizim gerçek bayramımız” mesajları gönderdiler. Ardından televizyon ve radyolardaki konu ile ilgili programları izledik, basına göz gezdirdik...Gördük ki, Cumhuriyete gerçekten inanmışlar ile inanır gözükmeye çalışanlar da ortalarda dolaşıyor, daha doğrusu birileri bizleri kandırmaya çalışıyor...

Ne demişler yalancının mumu yatsıya kadar...

Sanırım, pek çok aydın kişide kendi aralarında bütün bunları izledikten sonra düşünmüşlerdir; Cumhuriyetin 84.yılını geride bıraktık ama Türkiye gerçekten ileriye mi yoksa geriye mi gidiyor?

Başka bir deyişle, Türkiye nereden nereye koşuyor?

Siyasilerimizin söylediklerine göre Türkiye çağı yakalamış, ileriye gidiyor, ABD başta olmak üzere AB ülkeleri bizdeki olumlu gelişmeleri izliyor. Ben ekonomiden hiç anlamam ama hükümetin söylediğine göre ekonomimiz çok iyi durumda imiş, enflasyon düşmüş, ortada sıcak para dönüyormuş...

Türkiye piyasasında dönen paranın büyük bir kısmı yabancıların tekelinde imiş; isterlerse parayı çeker ve o zaman da ekonomik çöküş başlarmış!...

Anlamadığım için bilemem...

Devlet Bakanı Şimşek, Türkiye’de asgari ücret ve emekli maaşının dünyanın en yüksek olduğu ülkelerden biri olduğunu söylüyor. Türkiye gerçeğini tam olarak bilmeyen, daha önce yurt dışında yaşamış bir kişinin ücret düzeyinin çok iyi olduğunu söylemesini biraz hayret ile karşılıyorum. O zaman adama sormazlar mı? Bunca dar gelirli ve emekli niçin sıkıntı içerisindeler, ayın sonunu hangi güç koşullarda getiriyorlar? Yurt dışındaki yabancılar, her yıl yaz tatillerini yabancı ülkelerde geçirme olanaklarına sahipken bizim emekliler niçin yaşam mücadelesindeler?

Her iki emekli arasında büyük bir uçurumun olduğu görülmüyor mu?

Bu arada bir çok KİT’in satıldığı da bir gerçek...

Bazılarına göre onlara yenileri de eklenecekmiş, Suudiler başta olmak üzere yabancı sermayeye Türkiye’de yatırım yapma imkanı tanınmış... Yazılı ve görsel basınımızdan ise hükümetin yönetiminde veya yandaşı olmayan mı kaldı?

Son olarak ta TMSF tarafından daha önce el konulan Sabah-Atv de Çalık Grubuna satıldı. Deniz Baykal’a göre medya iktidara yardımcı olacak biçimde şekillendiriliyormuş.

.Bazılarına göre devlet kazanmış!..Ne biçim kazanma ise bilemeyiz...

Türkiye’de mutlu bir azınlık ile mutsuz bir azınlığın olduğu da bir gerçek...Kimileri paraya para demiyor, kimi memur, emekli ve dar gelirliler büyük sıkıntı içerisinde yaşıyor...Yaşam mücadelesi vermek için ikinci bir iş yapanların emekli maaşlarından kesinti yapılmasına çalışılıyor!..

Bizim zamanımız nurlu ufuklar, tünelin ucu gözüktü, kemerleri biraz sıkalım gibisinden kuru sıkı sözler ile geçti...Oysa bizim kuşak, ne gözüktüğü söylenen tünelin ucunu, ne de nurlu ufukları görebildi...

ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’un Kürt siyasetçilerin önce yeni anayasayı hazırlayanlarla toplantı yaptığını basından öğreniyoruz. Böyle olunca da bir gazete, “Büyükelçi mi, genel vali mi?” gibisinden bir manşet atmış... Bu gazetenin de yakınlarda “Doğan Grubu’na” satıldığını düşünürsek, bundan böyle bu tür başlıkları kolay kolay göremeyeceğimiz de açıktır...

Günlerdir tartışılan bir başka konuda Hakimler ve Savcılar Kanununun TBMM’de kabul edilip anında Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasıdır. Oysa Cumhurbaşkanı’nın hukukçulara danışarak bu kanunu incelettirmesi gerekmez miydi?

Pakistan gezisi dönüşünde, Pazartesiyi Salıya bağlayan gece yarısı kanunu onayladığını basından öğreniyoruz.

Bağımsız yargı bundan böyle AKP‘nin kontrolüne mi giriyor?

Cumhurbaşkanı Pakistan gezisi öncesi ortaya ilginç bir iddiayı ortaya atmıştı. Yaklaşan rektör seçimi ile ilgili önüne konulan dosyadaki bir notu basına açıklamıştı. Rektör adaylarından birinin eşinin kara çarşaflı olduğu ile ilgili bir not var, demişti. Bu iddiaya YÖK Başkanı Erdoğan Teziç; “Biz bugüne kadar hiçbir adayın dosyasına bilgi notu koymadık” yanıtını vermişti. Bu kez Cumhurbaşkanı Pakistan’da bir açıklama yaparak “bilgi notunu YÖK’den aldım demedim” diyerek sözünü geri almıştı.

O halde o notu oraya kim koymuştu?YÖK vermediğini söylüyorsa, o zaman köşkten biri dosyaya sıkıştırmış olamaz mıydı? O zaman yapılacak iş; köşkte o notu yazıp, oraya koyanı araştırmak doğru olmaz mıydı?

OECD üç yılda bir yenilediği araştırmasında Türkiye’nin eğitim karnesi ortaya çıkmış...Elli yedi ülkede, on beş yaş grubunda 20.000.000 öğrenciyi temsil eden 400.000 öğrenci üzerinde yapılan araştırmanın sonucu hiç de içi açıcı olarak ortaya çıkmamıştı. Türkiye’nin seksen bir ilinde yüz elli dokuz okuldan dört bin sekiz yüz beş öğrencinin katıldığı iki saatlik test sonucunda bilgiler ölçülmüş...Türk öğrenciler sözel yetenek de otuz yedinci, matematik de kırk üçüncü, ve fen bilgisinde ise kırk dördüncü sırayı almış... Kısacası dünyanın en başarısız ülkeleri arasında kalmış...

Bu araştırma eğitim sistemimizin tam bir çöküş içerisinde olduğunun tipik bir örneği değil mi? Her geçen gün biraz daha eğitimden uzaklaşan, yozlaşan eğitim sistemi bir kez daha gözler önüne serilmiyor mu?

Tarhan Erdem ekibi 5.000 kişi üzerinde yaptığı araştırmada AKP iktidarının son dört yılda başını örtenlerin oranının 4.7 kat artığını verilerle açıklamış. Kısacası türbanla örtünenler %64.2’den %69.4’e yükselmiş. Oysa böylesine bir ankete de hiç lüzum yok. Her şey çıplak gözle görülüyor; eğitim ve kültür düzeyi yüksek bazı semtler dışında başı açık kadın sayısı, siyasal simge türbana oranla azaldığı dikkatinizi çekmiyor mu?

Bu konuya yeniden girmek istemiyorum, çok yazdım ve çok tepki aldım. Başka bir yazımda konuyu sosyolojik yönden yeniden yazacağım.

Ancak görünen siyasal türbanlı sayısının, daha çok eğitim düzeylerinin ilköğretimi aşamadığı, toplumun, ailenin baskısından kaynaklandığı da bir gerçek. Çoğu neden taktığını bile bilmiyor, bazısı heves ettim, bazısı da öyle gördüm diyor. Çoğunluk 15-30 yaş arası, gazete, kitap okumayan, ciddi haber programları izlemeyen İslamiyet’in hurafelerden ibaret olduğunu sananlar... Din, inanç ve dinsel sembollerin egemen olduğu koyu bir taassup ve cehaletin bunda büyük etkisi olduğu da açıktır.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, bazı Bakan, milletvekili, belediye başkanı ve iktidarın görevlendirdiği bürokrat eşlerinin türbanlı oluşu da belki bilinçsiz kesimin siyasal simge niteliğindeki türbana yönelmesinin başlıca nedenidir. Başlı başına üzerinde durulacak, çok sayıda doktora tezlerinin yapılmasına ana kaynak olabilecek bir durum...

Adana Kozan’da kompozisyon yarışmasının birincisi olan Tevhide Kütük isimli bir öğrenci ödülünü almak için çıktığı sahneden türbanlı oluşundan ötürü yöneticilerin tepkisi ile karşılaşıyor. Daha doğrusu sıkma başından ötürü ödülünü alamıyor...Oysa Milli Eğitim Bakanlığı’nın 22 Temmuz 1981 tarihli “Okullardaki Görevliler ile Öğrencilerin Kılık Kıyafetlerine” ilişkin yönetmelik yürürlüktedir. Burada öğretmen ve öğrencilerin kılık kıyafetlerinin nasıl olacağı belirlenmiştir. Bu yönetmeliğe uymayanların ise disiplin suçu işlemiş sayılacakları belirtilmiştir. O kız öğrenciyi ortaya çıkaran öğretmeninin, Milli Eğitim veya okul müdürlerinin türbanlı kızı uyarması gerekmiyor muydu?

Tevhide’nin ödül alacak derecede bilgili ve elinin de kalem tuttuğu dikkate alınacak olursa, yaman bir çelişkinin olduğu ortaya çıkmıyor mu?

Kozan’daki bu olay üzerine Başbakan telefon ile Tevhide’nin ailesini arayarak ben arkanızdayım gibisinden sözlerle onları teselli ediyor.

Buna benzer başka bir olay Rize’de yaşanıyor; yine İmam Hatip lisesi öğrencisi Emine Elif Azder kanser konulu bir kompozisyon yarışmasını kazanıyor. İmam Hatipli öğrenci okul müdürünün tavsiyesine uyarak törene başını açarak gidiyor. Bu olayın da basına yansımasından sonra Başbakan, Emine Elif’in babasını telefonla arayarak konuyla bizzat ilgileneceği sözünü veriyor...

Büyük olasılıkla bu olay, okul müdürünü epey üzeceğe benzer!.. Bugün olmasa bile yarın!..

Bu arada beklenmedik bir gelişme olur ve önceki olayda kürsüden indirilen Tevhide’nin başına devlet kuşu konar!.. İstanbul’da merkezi bulunan “İkram Turizm” isimli bir dini şirket Tevhide ve bir yakınını dört yıldızlı otelde ağırlamak, ulaşım, konaklama, yemek ve rehberlik hizmetleri de dahil olmak üzere Umreye götürme kararı alır. Kuşkusuz, beklenmedik bu sürpriz İmam Hatipli Tevhide’yi çok sevindirmiş olmalıdır.

Bazılarının çoluk çocukları Avrupa ve ABD de eğitim götürürken Tevhide ‘de Umreye gönderiliyor. Eee! o kadar fark da olsun artık....

Ortada bir tezgah var mı, o da üzerinde durulacak apayrı bir konu...

Dinci basın ise nedense bu konunun üzerinde durmadı...

Bu iki olayın yanı sıra Amasya Anadolu Kız Meslek Lisesinde eğitim gören ve yaşları 16-17 olan dört kız öğrenci, kapanmaları, namaz kılmaları ve oruç tutmaları yönünde dini baskı gördüklerini ileri sürerek kayıtlarını Amasya Aydınca Beldesi Lisesi’ne aldırmışlardır. Bu olay toplumda yankılanmış ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu inceleme başlatmıştır.

Haklı olarak Reha Muhtar köşesinde soruyordu;
“Tevhide’yi arayan Başbakan, bu kızları da aradı mı?”

Belki de bu dört kızın ailesi de Başbakan’dan bir telefon bekliyorlardır!..

Türkiye bir yandan Humeyni rejiminin bağnazlık tohumlarını attığı İran ile Suudi yönetimindeki Arapların ve ona benzer uydu devletlerin arasında sıkışıp kalmış.

İşin daha da acı yönü; Jinekolog bir doktor hasta oğlunu Fethullah Hoca’nın, okunmuş dualı altının iyileştirdiğine inanmasıdır. Bu olay doğal olarak da diğer doktorların tepkisini çekmiş, ve İstanbul Tabip Odası konuyla ilgili olarak doktorun savunmasını alacakmış...Oysa bu doktorun aldığı uzmanlık eğitimin hurafelerin ne İslam dininde ve ne de tıpta yeri olmadığını bilmesini gerektiriyordu.

Bütün bu olalar insanın aklını eni konu karıştırıyor. Bu arada da bir soru gelip kafasına takılıyor.

Türkiye nereye koşuyor?

İleriye mi, yoksa geriye mi koşuyor?


erdemyucel2002@hotmail.com  

Yayın Tarihi : 10 Aralık 2007 Pazartesi 00:17:22


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
mehmet ersindigil IP: 84.62.30.xxx Tarih : 26.12.2007 15:52:01

SAYIN ERDEM TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR BUNU BİLMEYEN VARMI ,BELKİDE VARDIR. BİR KISMINI ERMENİLERE SATIYORUZ BİR KISMINI,DA AVRUPA ÜLKELERİNE, BİR KISMINI AMERİKAYA, AZICIK BİR KISMIDA BİZLERE BIRAKTILAR: BİR KAÇ SENEDEN BERİ;DE DİN VE ÖZGÜRLÜYÜMÜZÜ ARAP ÜLKELERİNE SATILMAK İÇİN SUNULMUŞTUR. BUNUDA YAVAŞ YAVAŞ DEGİL HIZLI BİR ŞEKİLDE SATMAYA BAŞLADIK. ÇÜNKÜ ARAP ŞEYHLERİ ÖGLE İSTİYOR. YOKSA MUSLUKLARI KAPATACAKLAR,KREDİ DE GELMEZ KREDİ GELMEZSE BİZLERİ NEYLE AVUTACAKLAR, ŞEYHLERE ŞIRİN GÖRÜNMEK İÇİN LAİK TÜRK CUMHURİYETİNİ YIKIP YERİNE ÖNCE TURBANI SONRA ŞARİATI GETİRMEKTİR, BU ZİHNİYETLE DEVAM EDİLIRSE ULU ÖNDER ATATÜRK,ÜN KURMUŞ OLDUĞU TÜRK ORDUSU DEVREYE GİRMESİ GEREKMEKTEDİR. TÜRK HALKININ TEK GÜVENCESİ TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİDİR. KALEMİNİZE SAĞLIK DİLİYEREK SAĞLICAKLA KAL DERİM.


TeomanTörün IP: 88.241.177.xxx Tarih : 12.12.2007 15:14:24

Fethullah Hoca artık desteğini Meclisdeki vekillerimizden aldığına göre, Türkiyenin, tüm hızla nereye koştuğu netleşti.