1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Türkiye'de Asil Sınıf Var mı?


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk-İş Genel Kurulunda yapmış olduğu konuşmasında, babasının 45 yıl önce Kayseri Tayyare Fabrikası’nda Türk-İş’in temsilcilerinden biri olduğunu söylemişti. Cumhurbaşkanı bu sözünün ardından, “ Babam işçiydi, ben bugün Cumhurbaşkanıyım. Bununla şunu söylüyorum, demokrasinin, Cumhuriyet’in, bugünkü Türkiye’nin aslında hangi noktada olduğunu söylüyorum. Sınıfların kırıldığını, eskiden olduğu gibi ayrımın olmadığını, Türkiye’nin artık çok açık bir toplum olduğunu, demokrasinin giderek ne kadar sağlamlaştığını söylüyorum” demişti.

Cumhurbaşkanının bu sözleri üzerinde, tarihimizi dikkate alarak düşünmek gerekir.

Türkiye’de sınıfların birbirine baskısı var mıdır?

Cumhurbaşkanı, bu sözü ile bireylerin devletin herhangi bir makamına gelebilmesi için yalnızca yetenekli olmasını ve memleketimizde sınıf ayrılığı olmadığını vurgulamak istemiştir. Gerçekte bu sözlerin gerçekçi olup olmadığı da tartışmalıdır.

Birey ne kadar bilgili ve yetenekli olsa bile, devlet yönetiminde ön plana çıkabilir mi?

Bilgi ve yeteneğin yanı sıra bir takım iç ve dış desteklere dayanmak zorunda mıdır?

Bilgi ve yeteneği yeterli olmasa da bir takım destekler onu yukarılara çıkarabilir mi?

Bütün bunları terazinin bir kefesine koyduğunuzda, insan elinde olmadan düşünceye dalıyor...

Bu arada da Türkiye’de asil bir sınıfın olup olmadığı aklına takılıyor...

Çoğu insan dost toplantılarında bunun tartışmasını yapar, bazıları asaletten söz eder, bazıları da bunun doğru olmadığını savunur.

Asalet bir bakıma soyluluk anlamına gelir. Avrupa’nın bir çok ülkesinde soylu aileler tarihte olduğu gibi bugün de hüküm sürmektedir. Günümüzde sembolik olsa da Avrupa’daki bazı kraliyet mensuplarının asaletlerinin ön planda olduğunu görürüz. Bu aileler geçmişten bu yana asaletlerinin bozulmaması için birbirlerinden kız alıp, kız vermişlerdir. Böyle olunca da asaletlerinin sürdüğüne inanmışlardır. Oysa günümüzde o ülkelerde de asaletin artık geçer akçe olmadığı, ülkeyi yöneten siyasilerin halk kesiminden geldikleri açıkça görülmektedir.

Osmanlı tarihine baktığımızda, orada da bir asil sınıfın olmadığını görürüz. Devleti yönetenlerin büyük bir kısmı saraydaki Enderun’dan yetişmiştir. Onlar Enderun’a küçük yaşta alınmış devşirme çocuklardır. Ayrıca yaptıkları işlerde başarılı olanlara veya siyasi nedenlerle kendilerine paşalık rütbesi verilerek yönetimlerde kendilerinden yararlanılmış kişiler de vardır. Fanatik düşüncelere saplanmış bazıları kabul etseler de, etmeseler de padişahlarının hemen hemen hepsinin analarının yabancı olduğunu görürüz. Bu bakımdan Osmanlı devlet teşkilatında bir asil sınıfın olması mümkün değildir. Her ne kadar saraya mensup olanlara saraylı ismi yakıştırılmış ise de bunların soylu bir topluluk olmakla uzaktan yakından alakaları yoktur.

İslamiyet’te de bir ruhban sınıfı yoktur. Kuran’da da bu hususu açıkça belirtilmiştir.

Türk toplumunda seçkin, asil sınıf yoktur; ancak seçkin, üstün vasıflara sahip kişiler vardır. Bunun yolu da akıllı, eğitimli olmaktan, belirli bir aile terbiyesi almaktan geçmektedir. Bu kişiler yönetime geldiklerinde kararlı olmak zorundadırlar. Bir gün söyledikleri başka bir gün söylediklerini tutmaz, davranışları ile de bunu ortaya koyarlarsa seçkinlikten uzakmış olurlar. Bununla beraber, toplumlarda konuşmasıyla, davranışlarıyla çevresinde saygı uyandırmış kişiler vardır. Asıl sorun da bu kişileri bulup ortaya çıkarmak ve onların bilgi birikimlerinden yararlanmanın yollarını aramaktır.

Türkiye’de asil sınıf ve asalet unvanları yoktur. Ama buna karşılık, sınıfların bireylere baskısı vardır. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olması bu baskıyı ortadan kaldırmış değildir. Büyük Atatürk’ten Abdullah Gül’e kadar uzanan zaman süreci içerisinde cumhurbaşkanlığı makamına gelenlerin hepsi birer halk çocuğudur. Aynı zamanda mütevazı ailelerin içerisinden yetişmişlerdir.

Türkiye’de asil sınıf yoksa da bazı insanları baskı altında tutan bir takım etkenler vardır. Bunun başında da sermaye ve siyasi güç gelmektedir. Yakın tarihlerde onlara bir de tarikat baskısı ile cami kültürü eklenmiştir. Başka bir deyişle sermaye piyasası ve medya bir takım din baronlarını ortaya çıkarmıştır.

Bazı insanlar lüks semtlerde, bazıları da kentlerin varoşlarında yaşıyorlarsa...

Bazı öğrenciler kalabalık sınıflarda, bazıları da yirmi kişilik sınıflarda eğitim görüyorlarsa...

Üniversiteyi bitiren bazı gençler yıllardır iş bulamayıp, taksicilik, pazarcılık yapıyorsa... Bazıları da ekonomik güç veya siyasi otoriteden ötürü eğitimleri biter bitmez yönetimlerin başına geçiyor, kendi işlerini kuruyorsa...Veya iş bulmaları sorun olmuyorsa...

Güneydoğu örneğinde olduğu gibi bazıları en güç koşullarda askerlik yapıyor, bazıları çürük raporu alıyorsa... Bazıları da kısa dönem veya bedelli askerlik gibi formüllerden yararlanıyorsa...

Aslında bu tür örnekleri çok daha uzatmak da mümkündür.

Bütün bunlar gösteriyor ki, Türkiye’de asil sınıf, asilzade yoktur ama işçi sınıfı, köylü sınıfı, memur sınıfı ve küçük burjuva sınıfları vardır. Kuşkusuz, bunlara bir de alt yapıları olmadan sonradan çeşitli nedenlerle gelişen aristokrat sınıfları da ekleyebiliriz. Sırası gelmişken belirtmek isterim; rahmetli dayımın “benim asaletim benimle başlar” sözündeki gerçeklik payını şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum.

Ne var ki, bu sınıflar arasında bir çatışma çok şükür günümüzde yoktur. Yalnızca sermaye ve siyasal gücün etkisiyle sınıf değiştirebilmek de mümkündür. Bunun için de akıllı, eğitimli ve yetenekli olmak gerekmektedir. Hepsinden öte legal veya illegal desteklere de gereksinim vardır.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Türk-İş Genel Kurulu’nda “Babam işçiydi, ben Cumhurbaşkanıyım” sözü de sınıf değiştirmenin en tipik örneğidir. 



erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 14 Aralık 2007 Cuma 00:23:19
Güncelleme :14 Aralık 2007 Cuma 13:17:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gökhan IĞDIR IP: 88.241.43.xxx Tarih : 15.12.2007 13:22:13

Yazının çoğunluğuna katılmakla beraber,aklıma bazı sorular gelmiyor değil.Mesela:Bizde veya şimdi Avrupa da soylu sınıf yok aristokrasi yok da ne var?Sosyete var.Peki sosyete ne yapar?Onlar bir sınıf değil midir?Sosyeteden olmak hayata bazı kolaylıklar getirmez mi? Sınıfsal farklılık olacaktır.Bu doğanın bir gerçeği.Ancak bu farklılık birbirini ezmek,aşağılamak için değil(Sosyete sınıfı gibi) daha yaşanabilir bir gelecek için kullanılmalıdır.Geçmişin bütün görkemli uygarlıkları o hoşlanılmayan aristokrat sınıfının da ürünüdür bir bakıma.Yüksek idealler daima yüksek şahsiyetlerden çıkar.Bu tür bir aristokrasiye her zaman varım.Özellikle vıcık vıcık bir sosyete karşısında.


TeomanTörün IP: 88.241.177.xxx Tarih : 15.12.2007 14:22:54

Sayın yazarın makalesi temel bir gerçeğe temas ediyor; ancak, toplumsal uzlaşma bağlamında hassas bir konu... Daha bir hayli deşelenmeye gereksinimi var. Aristokrasi (soylu egemenler, seçkinler); Sınıf baskısı (teokratik, plütokratik, militer vb.); Sayın Gökhan Iğdır'ın değindiği "bir şekilde ün yapmış kişilerin arenası sosyete" gibi kavramların; kayıtsız koşulsuz topluma egemen olan baskı, topluma olumlu yön veren baskı; yozlaşmış grup baskısı vb. kategorileri itibariyle ayıklanıp çözümlenmesi gerek. Toplumsal değer ve prestij yaratılmasında ise; bir yandan, son derece kıymetli, rahmetli ağabeyimizin "Benim asaletim benimle başlar" şeklindeki birey cevheri odaklı önermesi, öte yandan, toplum geçmişi boyunca seçkinler grubu tarafından oluşturulagelmiş ve kurumsallaştırılarak bireylerce özümsenmiş "değerler bütünü'nün toplum kaderindeki yeri, "tarihi, önceden yazılmış kutsal bir metin" gibi gören Thomas Carlyle'ın "Kahramanlar, Kahramana Tapınma ve Tarihde Kahramanlık" isimli eserindeki görüşler açısından da değerlendirilerek uzun bir tartışmaya değer.


necla IP: 88.251.122.xxx Tarih : 16.12.2007 21:49:11

Bütün sölediklerinize ne yazıkki katılmıyorum . Nedenmi; ne yazıkki ülkemizde her zaman bir asil sınıf olmuş ve varlığını her zaman iktidar hükümetine bağlı olarak devam ettirmiştir, bubude kimsenin inkar edecek hali yok sanırım. Günümüzde basın özgürlüğü , hukuk özgürlüğü , eğitim özgürlüğü , haber özgürlüğü , adalet özgürlüğü ........... gibi bir çok konu yazabiliriz aceba bunlar varmı düşünmek ve irdelemek lazım değilmi sizcede? Evet gözle görülür veya işaret edilebilecek bir asil sınıf yok fakat ; memur maaşları arasındaki farklar , eğitğitim arasındaki farklar , sağlık hizmetleri arasındaki farklar , ........... bunuda uzatmak mümkün değilmi aceba? Şimdi size sorarım bu ülkede asil sınıf varmı yokmu ? Türküyede aceba kaç kişi işinden veya konumundan memnun , kim istediği ve olmak için emek sarfettiği konumdaki aceba , işte bunun başında eğitim adaletsizliği yatmıyormu ne dersiniz ? Deveye sormuşlar "Boynun niye eğri?" o da "nerem doğruki kardeşim" demiş. Kendimizi aldatmaya gerek yok bence , ama karamsar olmayada gerek yok zamanla halk bilinçlendikçe ve haklarını öğrendikçe düzeleceğiz ve başaracağız sanırım.


Emre YAMAN IP: 88.236.32.xxx Tarih : 16.12.2007 13:04:08

öncelikle hazırladınız bu yazı için düşünceşelere katılsamda katılmasamda emeğe ve düşüncenize saygıdan ötürü teşekür ederim günmüz türkiyesinde düşünür ve yazar olmak hiç kolay değil. Türkiyede Asil sınıf oldğuna inanmıyorum! Türkiye’’de sınıfların birbirine baskısı var mıdır? - bence vardır itme yada çekme güçlerini kullanarak engel yada destel teşkil etmekttedirler ama istedi kesimden, istedi ülkeden her nerden olursa olsun bu olay doğanın kopmaz bi parçası olmuş durumda Birey ne kadar bilgili ve yetenekli olsa bile, devlet yönetiminde ön plana çıkabilir mi? - asla böyle bişi yok çıkarlar ve menfaatler ddoğrulutusunda "torpil" adi verilen uygulama ön planda yetenek bilginin eskiden beri arka planda olması Türkiyeyi bu durma getiren etkenlerden birisi zaten Bilgi ve yeteneğin yanı sıra bir takım iç ve dış desteklere dayanmak zorunda mıdır? - ülkemiz yeraltı ve yer üstü zenginliklerindne dolayı bütün dünyadanın ağızını sulandıran bi ülke konumundadır bunların en başında ve en önemlisi "bor madenleri gelmektedir". ki nasıl oluo ki Irak ta kürtler kontrol altına alınıp petrol kaynaklarını kullanıyolarsa bu ülkemizdede üst devrelerin kontrol altına alınarak olmaktadır. Kim ne düşünürse düşünsün bu böyledir.pkk sorunuda çıkaran aynı güç çünkü ona ihtiyaç duymamızı gerktiricek bi etken ortaya koymalıki istediklerini uygulayabilsin. Günümüz Türkiyemizde ekonomik çıkarlar için iş bulabilmek için başını örtmeye başlayan bi düşünce hakım oldu bu olaya şahsen etrafımdaki insanlar tarafındanda tanık oldum vicdanında Yaradani hissetmiyerek sadece üst düzeydeki insanların düşünce farklılı yüzündne baş örtüsü takan insanlar var işte buda sermaye ve siyasi gücün en büyük kanıtıdır