Türkiye’de basın özgürlüğünün olup olmadığı, bazen de kısıtlanıp kısıtlanmadığı çoğu kez tartışılır. Basın özgürlüğü Meşrutiyetin ilanından bu yana hep tartışılmıştır. Bazı iktidarlar basını kontrol altına almaya çalışmış, bazıları da üzerine pek düşmemiştir. Oysa demokratik ülkelerde basının dördüncü kuvvet olduğu bilinen gerçeklerdendir. Başka bir deyişle demokrasilerin olmazsa olmazıdır… Kuşkusuz basın özgürlüğü bir takım kişilere, kurumlara hakaret etmek, insanları yanıltmak da değildir. Nedense bu konuda orta yolu bir türlü bulamayanlardan biriyiz…
Türkiye’de basının iktidardan yana olanlar ve olmayanlar gibi iki ayrı kutupta toplanması son yıllarda büyük ivme kazanmıştır. Bazıları siyasi rüzgâr nereden eserse oraya yönelirler… Bazıları da çevir kazı yanmasın der!..
Demokratik ülkelerde basının özgür olması tartışılmaz… Bu özgürlüğü kısıtlamayı da o ülkelerin iktidarları pek düşünmezler. Basın özgürlüğünün hür düşünceyi ifade ettiği ve demokrasinin ana kurallarından olduğu bilinir. Adı demokrasi olan ve iktidar gücünün egemen olduğu ülkelerde basın özgürlüğü göstermeliktir.
Türkiye’de basın özgürlüğü var mı yok mu?
Tartışılır…
Bazılarına göre muhalif gazeteciler, her sabah korku veya endişe ile yataklarından kalktıklarında acaba bugün kapımızı çalarak bizi soruşturacak olanlar gelir mi diye düşünürlermiş!.. İktidardan yana basın mensuplarının ise bu yönde içleri rahatmış!..
Türkiye’de gazeteciler Türk Ceza Kanununun 216. maddesinden korkuyorlarmış…
Bilen bilir de, bilmeyenler için biz bu maddeyi bir kez daha yazalım; “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesim aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik eden kimse, kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Aynı yasanın 18. maddesi ise bu suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, verilecek cezanın yarı oranında arttırılmasını öngörür…
Türk Ceza Kanununun bu maddesi, her yöne açık ve hâkimin yorumuna tabidir. Soruşturmayı yürütenler bunu istedikleri gibi yorumlayabilirler. Kısacası yoruma açık bir madde… Nitekim Başbakan da dokunulmazlığı olmadan önce Siirt’te yaptığı konuşmasından ötürü bu maddeye göre hapis yatmıştı…
Türkiye’de basın özgürlüğü olup olmadığı konusunu biz kendi aramızda tartışırken, beklenmedik anda ABD’nin Türkiye’ye atadığı yeni Büyükelçi Francis Joseph Ricciardo ortalığı karıştırdı, gerilime neden oldu!..
ABD’nin Türkiye ‘de göreve başlayalı bir ay olan Büyükelçisi F.Ricciadone gözaltıların yanı sıra basın özgürlüğümüzü de eleştirdi; “Türkiye’de hükümet bir yandan özgür basından söz ediyor, diğer taraftan gazeteciler gözaltına alınıyor. Bunu anlayamıyoruz.”
Büyükelçinin sözlerine hükümetten tepkiler gelince de “Belli bir dava veya dava konusu üzerinde yorum yapmadım. Davanın ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyoruz. Hukuk özgürlüğü, bireyleri, iş insanlarını korumak zorundadır” diyerek söylediklerini belirli bir amacı olmadığını belirtti!..
Büyükelçi basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığının, demokrasinin temel ilkeleri olduğunu belirtiyor. Türkiye’de bir yanda basın özgürlüğünden söz edilip bir yandan da gazetecilerin tutuklanmasını anlamıyoruz demek istiyor...
Büyükelçinin sözlerine Başbakandan anında yanıt gelmesini bekliyordum. Ama önceliği İçişleri Bakanı aldı; “Türkiye, basın özgürlüğü açısından Amerika’dan daha çok basın özgürlüğünün olduğu bir ülkedir. Türkiye şu andaki basın özgürlüğü ile dünyanın diğer demokratik ülkelerinde olmadığı kadar basın özgürlüğünün olduğu bir ülkedir.”
Dışişleri Bakanı da “Yürütülen bir soruşturma var. Herhangi bir Büyükelçinin bir yargıda bulunmasını doğru bulmayız. Büyükelçiler ifadelerine özen göstermeli…”
Nihayet Başbakan son sözü söyledi: “Acaba Anayasa’da medya patronlarının, medya mensuplarının dokunulmaz olduğuna dair bir hüküm var da bizim haberimiz mi yok? Medya kuruluşları her şeyden muaf mı? Maalesef bu yaygaraya hiç üzerine vazife olmadığı halde hariçten birileri de inanıyor ve görüş bildiriyor. Türkiye’yi tanımaz, bilmez. Ne denir? Hangi yasa var? Hiç haberi olmaz. Orada hemen bir tuzağa tezgâha gelir, kalkar açıklama yapar. Dur ya önce bir araştır, sor nedir, yargı ne yapacak, hangi neticeye varacak bir öğren, işte buna acemi elçilik denir”.
Başbakan bereket bizimkilere olduğu gibi Büyükelçiye monşer dememiş… En azından buna sevinmeliyiz.
Buna karşılık CHP Lideri Kılıçdaroğlu, ABD Büyükelçisi’nin yorumunu “Türkiye’de basın özgürlüğü yok. Muhalefete her türlü eleştiri yapabilirsiniz, iktidar eleştirilmez. Buna ileri demokrasi denir mi?” diyerek yanıtladı.
Devlet Bahçeli de Hüseyin Çelik’e destek çıkarak “Büyükelçi kendi işine baksın” demekle yetinmiş… Hüseyin Çelik, “Büyükelçiler bizim iç politikamıza karışamaz, bizim iç politikamızı dizayn edemez” demişti…
Merak ediyorum diplomasi de büyükelçilerin görevleri nedir? Resepsiyonlarda boy göstermek ve kendi ülkesine kriptolar göndermek midir? Böyle yapanlar vardır ama süper güç devletlerin büyükelçilerinin görevleri onlardan çok daha fazla olmalıdır.
ABD Büyükelçisinin sözlerinden sonra beklenmedik bir ses Beyaz Saray’dan, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley’den gelerek büyükelçilerinin arkasında olduğunu belirtti; “Müttefik ya da hasım fark etmez; herhangi bir ülkenin evrensel ilkelere saygı konusunda çizgiyi aştığını düşünürsek bu konuları gündeme getirmekten çekinmeyiz.”
Anlaşılan Beyaz Saray, Büyükelçisini kınamıyor, aksine ona arka çıkıyor, sözlerinin arkasında olduğunu belirtiyordu. Aksi de düşünülemezdi… Böylece ABD işimize karışamaz diyenlere karşı bal gibi karışırız denilmek isteniyordu…
Büyükelçi hakkında konuşulacağında diploması de “Personae gratae” denilen bir şey vardır. Bununla bir ülkede bulunan diplomatlar bu sözcük ile istenmeyen kişi ilan edilir ve geri çekilmesi istenir. Bunu da cumhurbaşkanı yapar. ABD’den geri çekilmesini istersin veya istemezsin… O zaman kızmanın ne anlamı ve ne de faydası var… Cumhurbaşkanı beni ilgilendirmez derse o ayrı bir konu…
ABD’nin diğer ülkeler üzerinde alınmış kararları, planları vardır. Başkanlar değişse bile bu planlar fevkalade bir durum ortaya çıkmadığı sürece değişmez. Ortadoğu’nun kaynayan kazana döndüğü, o ülkelerde basın özgürlüğünün olmadığı bir gerçektir. ABD belki de bu çıkışıyla Türkiye’yi onlara örnek göstermiş olabilir mi?
ABD Büyükelçisinin yeni atanmış olmasından ötürü Türkiye’yi yeterince tanımıyor diyenlere katılmıyorum. Yabancı diplomatlar bir ülkeye atanmadan önce o ülke hakkında en ince ayrıntıları öğrenirler. Bu olay bana geçmiş yıllardaki bir anımı hatırlattı. Resmi resepsiyonlarda Sovyetler Birliği’nin İstanbul Başkonsolosu ile diplomatik çerçeve içerisinde dostça sohbetler yapmıştım. Türkiye’nin tarihini, geçmişini, siyasi durumunu, ekonomisini, sosyolojik yapısını çok iyi biliyordu. Ayrıca Türkçeyi de çok düzgün konuşuyordu. Bir gün kendisine Türkiye’yi bu kadar yakından nasıl tanıdınız dememe verdiği yanıt çok ilginçti. Başkonsolos mealen şöyle demişti; “Biz hangi ülkelerde görev yapacağımızı daha siyasal okullarına (Rusya’daki siyasal bilgiler okulunun ismini maalesef anımsayamadım. Aradan yıllar geçti) girdiğimizde biliriz ve ona göre yetiştirilir ve sonra o ülkelerde görevlendiririz.”
Bu bakımdan ABD Büyükelçisi Türkiye’yi, sorunlarını, basın özgürlüğü var mı yok mu tartışması bir yana iyi tanıdığını sanıyorum. Benim tanıdığım yabancı diplomatların çoğunun Türkiye’yi çok iyi tanıdıklarını resepsiyonlardaki sohbetlerimizden öğrenmiştim.
ABD Büyükelçisine yargı ve basın özgürlüğü konusunda tartışma yaratan sözlerinin arkasında olup olmadığını soran gazetecilerimize de diplomatik bir yanıt vermişti: “Belli bir dava veya dava konusu üzerine yorum yapmadı.. Biz detayları bilmiyoruz. Davanın ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyoruz. Biz anlamıyoruz, çünkü yabancıyız. Açıklayamadığımız belli durumlar ortaya çıktığında anlamak istiyoruz ve açıklamanız için size soruyoruz. Bizim Türkiye devletine, insanlarına, yasal sistemine güvenimiz var.”
Kısacası diplomatça bir yanıt…
Bazılarının bizim iç işlerimize karışmasına kızıyoruz ama biz Otadoğu’da, Mısır’da bazılarının işlerine karışıyoruz… Bu garip bir çelişki değil mi?
Türkiye, iktidarın görüşüne göre ileri düzeyde bir demokrasiye sahiptir. Sekiz yılda baskı yapılan, sesi kısılan basın organı olmadığı söyleniyor. Yalnızca sekiz yıldır sistematik hakaret eden, küfür eden yazarlar var. Sekiz yıldır yazılmaya cesaret edilemeyenler bugün yazılıyor deniliyor… Bu da gösteriyor ki, memleketimizde iktidarı eleştirdiği için gazetesinden ayrılmak zorunda kalan yazarlar yok. El değiştiren gazeteler, televizyon kanalları da yok… Var diyenler demek yalan söylemiş, milletin aklını karıştırmışlar…
Türkiye’nin basın özgürlüğü yönünden ABD’den daha özgür olduğu sözü basın tarihine geçecek bir söz… Bu da gösteriyor ki, hapiste gazeteci, hakkında tahkikat açılan gazeteciler yok… Acaba ABD’de basın özgürlüğünü ihlal edip hapse düşmüş gazeteci var mı? Bazıları hiç yok diyor… Ne derece doğru bilemem…
Her şey bir yana ben bu cici demokrasimizi, bazılarının deyişiyle ileri demokrasimizi beğeniyorum!..
erdemyucel2002@hotmail.com
Hocam ellerine saglik,Gene güzel bir özgürlük yazisi olmus sagol.Her zaman söyledigim bir söz vardir,Eger birbirimize saygili davranmazsak hicbir zaman sevgi ve saygiyi kimse kimseden beklemesin.Bu sirf basin özgürlügü ile alakali olmamali.Herseyde olmali, yalan dolan ile yanlis bir sekilde kamu oyuna cok cok yansiyan haberler vardir.
Türkiyede basin dis ülkelerdeki basina özenerek hata üstüne hata yapmaktadir. Yanlis yaptigi bu hatadan dolayi Türkiye,de basin özgür demek yanlis olur.Bazi basin mensuplarimizin yazarlari basin patronlarinin gözüne girmeleri icin bir cok yazilarinda yalan haber yazip kamu oyuna sunmaktadirlar bu hicbir zaman ciddi habercilik denilmez.
Ha hepsi bir degil tabi,ki cok deyerli yazarlarimiz,da vardir.Türkiye,de genelde basin ikiye ayrilmis durumda,Kimisi iktidar partiyi tutuyor kimi,de muhalefet partiyi.Ne yazik,ki her ikisi,de birbirlerine camur atmaktan baska ne yapiyor.Bu durum böyle iken bunlardan yüzde yüz dogru dürüst haber beklemek imkansizdir ve mümkün degildir.
Burda tartisilan 216 ci madde,bu maddeye simdiye kadar hicbir iktidar uygulamamistir.Örnegim Halkin sosyal sinifi deniliyor,Uygulamada hic biri yok irk din mezhep cografi bakimindan illerimizin bir cogu bunu sirf basin degil ayni zamanda iktidardeki bakanlarimiz ve milletvekillerimiz,de yapmaktadir.Burda Hürüm özgürüm her seyi yaparim,da anlamina gelmez Önce demokrasiyi, Hürriyeti,Özgürlügün ne oldugunu ögreneceğiz, Ondan sonra yazacagimizi ve konusmamizi ona göre ayarlayip yapmak zorundayiz.Sen kendini ne kadar hür ve özgür görüyorsan,Benide ögle hür ve özgür görmelisin.Ayni sekilde bende ne kadar hür ve özgürsem seni,de öyle görmeliyim.
Kine nefrete firsat vermiyelim,Aksi takdirde demokrasimizi Türk düsmanlarinin ellerine teslim etmis oluruz.Böylelikle emellerine varmis olurlar.Halk olarak dogru haber beklemekteyiz.ayni sekilde iktidar ve muhalefetten,de birbirlerine kirici olmiyan beyanatlarini bekliyoruz saygilarimla.
Ülkde basın özgürlüğü ancak hükümet ve sistem yanlısı olunduğu takdirde var. örnek olarak bazı gazeteler birtakım kişileri hedef gösterip hakkında iddialarda bulunursa hemen o kişi hakkında soruşturma açılıyor.Ama muhalif olunursa bu kez muhalif yayın organı hakkında soruşturma açılır ve tüm yayın araçlarına el konarak pişman edilir.