19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Türkiye’de Yabancı Dil Sorunu


Türkiye’de yabancı dilleri öğrenme ve bunları öğrencilere öğretmenin bir sorun olduğu bilinmekte, ancak bir türlü de çözümlenememektedir. Cumhuriyetin kuruluşunda Atatürk eğitimin yanı sıra yabancı dil öğrenimine büyük önem vermiş, ancak kısa ömrü bu sorunu çözmeye yetmemiştir. Kısa bir sür önce Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, İngilizce öğretmenlerinin yarısından fazlasının dinlediğini, anlama ve konuşma konusunda yetersiz kaldıkları konusunda demeç vermiş, öğretmen yetersizliğini belirtmişti.

Bakanlığın Eğitim Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı’nca yedi coğrafi bölgeden 48 ilde 492 ilköğretim okulunda yapılan araştırma araştırmada İngilizce öğretmenlerinin mesleki gelişim etkinliklerine katılmadıklarını, yalnızca %36,6’sının haftada 1–2 saat zaman ayırarak mesleki yayınları izlediklerini belirtmiştir. Bunun ardından da İngilizce öğretmenlerini küçümseyen, aşağılayan sözlerle aralarında dinlediğini, okuduğunu anlamayanlar olduğunu belirterek Türkiye’deki özel yabancı dil kurslarına ne kadar öğrenci gittiğini ve bunların toplam gelirleri konusunda bir bilgi bulunmadığını da sözlerine eklemiştir.

Kuşkusuz, bunlar Milli Eğitim Bakanlığı camiasında yabancı dil öğrenimi veren öğretmenleri kızdıracak sözlerdi...

Nitekim de öyle oldu. Bu konuda sitemizde yayınlanan bu haberin ardından yabancı dil öğretmenlerinden çok sayıda yorum aldık ve bunlardan standartlarımıza uyanların çoğunu da yayınladık. Öğretmenler 657 Sayılı Devlet Memurları kapsamında olduklarından bu sorunun nedenlerini açıkça ortaya koyamamışlar, ancak kendilerini suçlayan, çoğu uyuyor, aldıkları parayı hak etmiyorlar gibi sözlere de tepki göstermişlerdir. Bazı öğrenciler ise altı yıl İngilizce eğitimi aldım, çıktığımda hiçbir şey bilmediğimi anladım gibi yorumlar da bulundular.

Bütün bunlar gösteriyor ki, Türkiye’de ciddi bir yabancı dil sorunu vardır. Kaldı ki, devleti yönetenlerden bazılarının, üst görevlere getirilenlerin de yabancı dil bilmedikleri, yanlarında taşıdıkları tercümanların görüntülerinden anlaşılıyor.

Bugünkü eğitim sistemimizde yabancı dilin işe yarayacak düzeyde olmadığı, okul bitip uygulamaya geçildiğinde yetersizliği ortaya çıkmaktadır. Bunun için de yabancı bir dili bilmek iyidir, insana yarar sağlar düşüncesinden yola çıkarak Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadar verilen eğitimin bir değerlendirilmesi yapılmalıdır. Bu dönem içerisinde kimlere hangi diller ne kadar süre içerisinde ne gibi yöntemlerle öğretilmiştir. Bunun ardından da yabancı dil eğitiminde ne gibi verimin elde edildiği tartışılmalıdır. Türkiye’de yabancı dili iyi bilenler bunu yurt içinde mi, yoksa yurt dışında mı öğrenmişlerdir? Yurt içinde öğrenenler bunu kendi çabaları veya okudukları özel okullarda mı, yoksa Milli Eğitim Bakanlığı okullarında mı öğrenmişlerdir? Öncelikle bunun irdelenmesi gerekmektedir.

Türkiye’nin çıkarları insanlarının yabancı dil öğrenmesinden yanadır. Bu durum siyasette, ekonomide, sosyal ilişkilerde ve daha doğrusu dünyaya açılmada öncelik kazanmaktadır. Örneğin Türkiye’nin çıkarlarını gözetecek bir siyasetçinin, diplomatik ilişkileri yürütecek bürokratları, üniversite öğretim üyeleri veya ekonomi alanında iş adamları en azından bir dili inceliklerine kadar bilmek zorundadır. Günümüz Türkiye’sine baktığımızda alt tabandan gelecek bir gereksinme ve çevre koşullarından zorlama ve kendisinden kaynaklanan öğrenme dürtüsü olmazsa yabancı dil öğrenme süreklilik kazanmayacaktır. Üzerinde durulacak bir nokta da yabancı dili öğrendikten sonra süreklilik çok önemlidir. Ben öğrendim demekle de bu işin kolayca yürümeyeceği de açıktır. Yabancı dil bir bakıma nankör bir beceridir; kullanılmadığında da kolayca unutulmaktadır. Bunun için de yapılacak iş bu unutulmayı önlemektedir. Bunun için yabancı gazete ve kitap, dergi okumak yabancı televizyonları izlemek uygulanacak en kolay yolların başında gelmektedir.

Yabancı dil öğreniminde iki ana nokta üzerinde, bugünkü uygulamalarda yeterince durulduğunu da pak sanmıyorum. Bunların başında konuşma diğeri de dilin yazıya geçirilebilmesidir. Her ikisinin belirli oranlarda birleştirilmesi olumlu sonuçlar verecektir. Türkiye’de yaşayan bir insan dili unutmamak için sürekli yabancı dilde konuşamaz, ancak zamanının bir bölümünü yabancı dilde kitap okuyarak geçirebilir.

Türkiye’de yabancı dil öğreniminde olumlu bir sonuca varılabilmek için sağlıklı çözümlere gereksinim vardır. Bugün kabul edilmelidir ki, Milli Eğitim Bakanlığı’nın birçok okulunda sağlıklı yabancı dil öğretilememektedir. Bu konudaki eğitim sistemi bozuktur ve yıllardan beri de çözüm getirilememektedir. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak, yabancılarla ilişkilerinde zor duruma düşen siyasetçiler, bürokratlar, üniversite öğretim üyeleri, iş adamları görülmektedir. Yabancı dil konusunda en çok zorlananların başında üniversitelerin araştırma görevlileri ve yardımcı doçentleri gelmektedir. Üniversiteye yabancı dil bilgisine bakılmadan açılan sınavlarla alınan araştırma görevlileri bir süre sonra karşılarında yabancı dil engelini görmektedir. Bunu aşıp yardımcı doçent olurlarsa, doçent olabilmeleri için karşılarına yine yabancı dil sınavı çıkmaktadır. Çoğu bilimsel kişi branşlarında başarılı ve bilgili olmalarına rağmen bu sınavları aşamadıklarından ya üniversiteden ayrılmak ya da yrd.doç olarak emekli olmaktadır.

Orta öğrenimde yabancı dil dersi veren öğretmenler genelde eğitim fakültelerini bitirmişlerdir. Diğer taraftan Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanlış politikası sonucunda üniversitelerin filoloji bölümünü bitirmiş olanların orta öğretimde görev alabilmeleri yönetmeliklere göre çok zordur. Her iki bölümde verilen öğretim birbirine eş değildir. Üniversitelerin filoloji bölümlerini bitirenler daha çok edebiyata, dil bilgisine yönelik eğitim almışlardır. Bu arada ortaya bir başka garabet çıkmaktadır. Üniversitelerin filoloji bölümlerini bitirenler orta öğretimde dil öğretmeni olamamakta, ancak özel kuruluşlarda, holdinglerde ve üniversitelerde öğretim üyesi olabilmektedir.

Bu garabet değil de nedir?

Orta öğretimde öğretmen olamazsın ama üniversite öğretim üyesi olabilirsin... Bu konuda çözüm olarak Türkiye’deki yabancı dil öğretimi uygulamasını sağlıklı koşullara uydurabilmek için akıl ve bilimin ışığı altında geçmişten bu yana yapılanlar, eğrileri doğruları ile yeniden gözden geçirilmeli ve çözüm bulunmalıdır. Özellikle de bunu belirleyecek devlet siyasetine gereksinim vardır. Yabancı dil öğretiminin kimler tarafından verileceği ve ne gibi koşullar altında öğretileceği saptanmalıdır. Öncelikle de Türkiye’nin çağdaşlaşmasında, çıkarları doğrultusunda yabancı dil öğreniminin büyük rolü olduğu da unutulmamalıdır.


erdem@kenthaber.com

Yayın Tarihi : 9 Temmuz 2006 Pazar 15:50:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?