23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Türkler Aptal mı? Bağımlı mı?

Sonunda beklenen oldu; Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) televizyonlardaki teşhircilik, çöpçatanlık rezaletinin sona erdirileceğinin ilk sinyallerini verdi. Başka bir deyişle böylesine karmaşık, sinsice düzenlenmiş, rantın ön planda tutulduğu bir dönemin biteceğini müjdeledi.

RTÜK Başkanı Fatih Karaca, özel bir komisyonun bu konuda çalışmalarına başladığını ve kendilerine gelen şikayetleri peş peşe sıraladı:

Bu yarışmayı izleye izleye annem, Semra Hanım’ı geçti. Yalvarırım artık kaldırın bunu.

Hasta olduğum için evdeyim ve televizyonda izlenebilecek hiçbir şey yok. Aziz Nesin, Türk insanının büyük bölümü aptal diye nitelendirmişti. Kalan bölümü de sayenizde aptallaşacak.

Programdaki konuşma şekilleri, birbirlerine hitap şekilleri son derece bozuk. İzlemesek bile kanal değiştirirken rastlıyoruz. Evlilik müessesesi ayaklar altına alınıyor.

Bir çocuk olarak böyle bir programın yayınlanmasını istemiyorum. Ben onlar sayesinde küfürü, kavgayı öğrendim. Anneme bile bağırmaya başladım.

Kimden duyuyorsam bu programlar yüzünden geçimsizlikler, kavgalar çıkıyor.

İnsanlar arasında ahlakî dejenerasyona neden olarak, üretim dışı işlere yönlendiriyorlar.

Bu programlardan bıktım. Çocuklarımızı, ahlakımızı, kocamızı, namusumuzu kaybediyoruz. RTÜK’ün saygınlığı Türk halkının layık olduğu hal bu mu?

“Alo RTÜK 178” şikayet hattına 1 Ocak-22 Şubat tarihleri arasında 7960 şikayet olduğunu ve bunun çoğunun da evlilik programlarına yönelik olduğu belirtiliyor. Öte yanda bir televizyon programına katılan “Doğa ile Barışalım Derneği” şikayetlerin 70.000’i aştığını ve bunu belgeleyebileceklerini ileri sürüyor. Aynı programa SMS ile katılan %86’lık bir kesim ise bu tür gösterilere hayır diyor.

Aylardır bu tür seviyesizlikleri seyretmek zorunda bırakılmamıza, RTÜK neden sessiz kaldı? Durup dururken birden neden patladı? Ve çözüm aramaya kalktı? Kuşkusuz toplumun büyük bir kesimi tepkisini ortaya koydu. RTÜK de bunaldı ve bu bataktan kendisini kurtarmaya çalışıyor.

Bu türde çirkinlik ve kalitesizlik örneği programların batıdan alınma ismi ile “ Reality Show”ları seyreden Türk toplumunun akılsız olduğu bile söylendi. Yıllar öncesi toplumun %60’ından fazlasına akılsız diyen Aziz Nesin yeniden gündeme getirildi. Bekir Coşkun, “Ben televizyonlarda bu programların kaldırılmasına karşıyım. Çünkü aptalları başka türlü sayamazsınız. Nasıl sayacaksınız bu ülkede kaç tane aptal var?” demekten kendisini alamadı.

İnsanlar bu programları neden seyrediyor?
Sorunun çözümü bunun yanıtında aranmalıdır.

Türk milleti akıllı mı? Aptal mı? Diye konu bence saptırılmamalıdır. Eğitimlisi de, eğitimsizi de lüks semtlerde yaşayanı da, varoşlarda oturanı da bunları izliyor. Veya izlemek zorunda bırakılıyor. Ne var ki, seyredenlerin çoğu açıkça izlediğini söylemekten utanıyor, kaba tabirle kıvırıyor... Ama bal gibi de seyrediyor. Peki sen ne seyrediyorsun denildiğinde, belgesel diyor. Bu kez hangi kanaldaki belgeseller diye soracak olsanız; eziliyor, büzülüyor ve yanıt veremiyor.

Siz bu tür aptalca programları ulusal televizyonların ana haber bültenlerine sokar, 10-15 dakikayı onlara ayırırsanız, insanların da kafasına vura vura izlettirmek zorunda bırakırsınız. Gerçekte bu tür programlar istemeden insanda bağımlılık yaratıyor. Nasıl alkol, sigara, uyuşturucu bağımlılığı varsa, bir de televizyonlarda çöpçatanlık bağımlılığı yaratıldı. Bağımlılığı olan hastalara neden uyuşturucu kullanıyorsun diye sorulduğunda, seviyorum, bayılıyorum demiyor. Kurtulamıyorum, bağımlıyım diye acı acı dert yanıyor. Kısacası herkes bağımlı oldu. Ben bile açıkça seyrediyorum diyemiyorum da, gazetecilik görevim icabı izliyorum diye kendimi savunmaya kalkıyorum.

Televizyonlarda orta yaşlı bir kadın oğlunu beğenmeyen kızın suratına su fırlatıyor, bir diğeri tabak atıyor, başında bardak kırıyor, biri de elindeki kemerle diğer kıza saldırıyor... Bütün bunları da programa çıkardığı insanları kontrolsüzce kullanan program yapımcıları ile, kanal yöneticileri hoş görüyor, reyting kazandıklarını sanıyor.

Bu tür programlar, ulusal televizyonlarda sabahtan gece yarısına kadar, değişik isimler altında sürüyor. Sunuculuk, program yapımcılığı ayrı bir meslektir; eğitim, öğrenim, deneyim ister. Bunun için iletişim fakülteleri kurulmuştur. Gelin görün ki, Seda Sayan, Gülben Ergen, Aydın gibi şarkıcılar, sunuculuğa soyunmuş, bu tür çirkinlikler de hep onların programlarında sürüp gidiyor. Bu programlarda bir takım medya canavarları yaratıldı; sabah onlarla kalkıyor, akşam da onlarla yatıyoruz. Bazıları rüyalarımıza bile giriyor. Kim bunlar? Başta Semra Hanım, Caner, Darbukacı Nurhan, Oya, Belma Hanım, Günay Hanım...

Semra Hanım’a televizyon kanalları az gelmiş olacak ki, günlük bir gazetede Güzin Ablalığa soyunmuş. Ne kadar ücret alacağını bilmiyoruz. Oysa, basınımızda akademik kişilerin yazılarına ücret ödenmediği, bu kişilerin YÖK yasaları uyarınca, doçentliğe, profesörlüğe yükselebilmesi için yayınları olması öngörülüyor. Onlar da yazılarını bastırabilmek için dergi dergi dolaşıyor, para almak bir yana üste para veriyorlar. Gazetelerde stajyer adı altında asgari ücretle kişiler çalıştırılıyor. Kısacası, eğitim, bilim, akıl aranmıyor. Televizyonlarda medya canavarı oldun mu açılsın sütunlar gelsin paralar...

Semra Hanım herhalde ekranlarda kendisini seyrettikçe “Ben neymişim meğer, haberim yokmuş” dercesine bir döneme ismini vermiş Semra Özal ve Gönül Yazar ile dalaşmaya bile kalkıyor, ama ağzının payını da her ikisinden de alıyor. Öte yanda eski eşi bir dizide rol alıyor, diğer yarışmacı ve yarışmacı yakınları da gelecek tekliflere açık olduklarını söylüyorlar.

Bu arada ortaya bir de prens ve prensesler çıktı. Prensin, prensesin ne olduğunu bilmeyen kızlar ve erkekler, sözüm ona eş seçecekler, iş güç kuracaklar. Şimdi ekranlarda bir de onlar boy gösteriyor. Acaba prens nedir, prenses nedir diye sorsanız ne yanıt verirler? Umarım prensin bir hükümdar sülalesinden olan kişiye verilen soyluluk unvanı, bir prensliğin başında olan kişi olduğunu... Prensesin de bir hükümdar ailesinden olan kadın veya kızlara verilen soyluluk unvanı veya bir prensliğin başında bulunan kadın hükümdar olduğunu biliyorlardır. Programa bu ismi veren yapımcılar biliyor mu? Sormak lazım...

Cümbür cemaat programa katılan, çöpçatanlık programlarında genç kızlar, oğlan analarına kendilerini beğendirebilmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Kaynana adayları ise, kasım kasım kasılıyor. Bana su getirmedi, çayımı vermedi diye gelin adaylarından yakınıyorlar. Aylarca bir eve kapatılmış, çoğu eğitimli ve işsiz güçsüz takımından genç erkekler ile evde kalma korkusuna kapılmış kızlar birbirlerine aşık olduklarını sanıyorlar. Evden dışarı çıkınca da ortada ne aşk ne meşk kalıyor. Bu kez katıldıkları programlarda kusurlarını en düzeysiz biçimde birbirlerinin yüzlerine vuruyor; kavgalara analar babalar, eski sevgililer bile katılıyor.

Bütün bunlar neden yapılıyor? Tek kelimeyle rant uğruna, maddi çıkar için... Bu programların birinde, salya sümük önce ağlayan ve bir kıza aşık olduğunu söyleyen yarışmacı, isteğini elde edemeyince bu kez diğerine yelken açtı ve onunla evlendi. İki ay sonra boşanmaya kalkınca da “Para bitti aşk sona erdi. Kovuldum” demekten kendini alamadı. Geçtiğimiz günlerde Gönül Yazar’a programda evlilik teklif eden Semra Hanım’ın eski kocası ile, başında bardak kıranın bunu yapmak için ücret aldıkları söz konusu edildi.

Bütün bu çirkinlikler çıkar uğruna yapılıyor. Televizyon kanallarının rezillikleri arttıkça, reklamlar ekrandaki kavgacıların davranışlarına göre geliyormuş. Horoz dövüşü gibi bunları seyreden, birbirleri ile dalaşan, sabah karanlığında stüdyoların yollarını tutan izleyici kadınlara ne demeli? Onlar da tek tek birer eğitim eksikliğini, televizyon bağımlılığını veya psikolojik sorunlarını sergilemiyorlar mı? Kısacası Türk insanı aptal mı? Bağımlı mı? Diye bir sorun ortaya çıktı. Haydi bakalım şimdi çıkın işin içinden. Buna olanak sağlayanların cepleri doldu, gözleri de aydın olsun.

erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi : 6 Mart 2005 Pazar 14:15:26
Güncelleme :8 Haziran 2005 Çarşamba 15:02:28


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?