16
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Uşak Müzesi’nde Çelişkiler!..


Türkiye’deki ören yerleri ile müzelerden yurt dışına kaçırılan eserleri zaman zaman yazılı ve görsel basın gündeme getiriyor. Basına yansımayan benzeri olayları Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü bültenler ile başta Interpol olmak üzere ilgili kurumlara bildiriliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı geçmiş yıllarda bu konuda bazı çalışmalar yapmıştı. Toplumu ve ilgilileri uyarmak amacıyla yayınlar yapmış, sergiler düzenlemişti. Bütün bu çalışmalara rağmen eski eser soygunlarının bir türlü önüne geçilememişti.

Tarih boyunca çeşitli uygarlıkların birbirini izlediği Anadolu’nun zengin bir kültür birikimi vardır. XVII. yüzyılda Avrupa’da başlayan koleksiyonculuk ve müzecilik çalışmaları Anadolu’nun bir bakıma soyulmasına neden olmuştur. Geçmişten günümüze kadar gelen zaman süreci içerisinde eserlerin, objelerin daha doğrusu tüm kültür varlıklarının korunması, yurt dışına götürülenlerin hukuki yollardan geri getirilmesi Kültür Bakanlığı’nın görevidir. Bakanlık bu duyarlılığı belirli kişilerin görevde olduğu sıralarda göstermiş, bunda olumlu sonuçlar da almıştır. Bu arada maddi kaygıdan uzak duyarlı vatandaşların, basının da bu konuda katılımları olmuştur. Bütün bunlara rağmen yine de müzelerden yurt dışına pek çok eser götürülmüştür.

Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetimindeki müzelerin yeterince korunamadığı, yeterli uzman ve güvenlik elemanlarının olmadığı da bir gerçektir. Ne var ki, bu ciddi konu üzerine yeterince ilgililer eğilememekte, önlemler alınamamaktadır. Müze-bilim eğitimi almamış, müzeleri tanımayan, bu kurumlarda görev yapmamış kişilerin hasbelkader bu görevlere getirilmiş oluşu da müzelerdeki kaosu körüklemektedir.

Uşak Müzesi’nde bulunan, Karun Hazinesine ait ender bir eserin sahtesiyle değiştirilip değiştirilmediği konusunun bugünlerde tahkikatı yapılmaktadır. Bu olay toplumun dikkatini yeniden eski eser kaçakçılığına yöneltmiştir.

Türkiye’de yakın geçmişte yurt dışına kaçırılan pek çok eser arasında Karun Hazinesi diye isimlendirilen koleksiyonun ayrı bir yeri vardır. Karun Hazinelerinin önemini, olayın nasıl gündeme geldiğini ve nasıl geliştiğini biraz açmak isterim.

MÖ. VII. yüzyılda bugünkü Manisa’nın yakınlarındaki Sardes’de, Antik Çağın en zengin krallıklarından biri olan Lydia Krallığı hüküm sürüyordu. Krallığın başkenti Sardes’te uygarlık tarihinde ilk kez iki metalin karışımı ile altın sikkeler basılmış ve o güne kadar ticarette yürürlükte olan mal değiş tokuş sistemi ortadan kalkmıştır. Paranın bulunuşu ile de Sardes Anadolu’nun önemli bir ticaret merkezi olmuştur.

Sardes’in kuzeyindeki Tmolos (Bozdağ) Dağı’nda zengin altın yatakları bulunmuştur. Tmolos Dağı’ndan kaynaklanan Paktolos Çayı’nın suları (Sardes Deresi) altın tozlarını sürüklemiş ve bu madeni bulan Sardes’liler de altın sikkeler basmışlardır. Bu zengin krallık, MÖ. 546’da Perslerin Lydia Krallığına son vermesine kadar sürmüştür. Bundan sonra da Sardes’in maden atölyeleri ve üretimi Perslerin kontrolüne geçmiştir. Perslerin Sardes’deki altınları Susa şehrine götürüldüğü çağın tarihi kaynaklarından öğrenilmektedir.

Lydia Krallığı’nın bu eserleri ne oldu?

Lydialıların son kralı Kroisos hazineleri olarak bilinen eserlerden bazıları Toptepe Tümülüsünde 1960’lı yıllarda yapılan kaçak kazı ile ortaya çıkarılmıştır. Bunun ardından 1966 yılında İkiztepe Tümülüsünde yine kaçak olarak yapılan kazılarda altın başlı, tutamakları olan kepçe, altın makara, altın iğneler, küpeler, altın kanatlı broş, akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolyeler, aslan başı şeklinde bilezik uçları, taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık bulunmuştur. Türk hükümetinin ilgililerinin bu olaylardan haberi bile olmamıştır. Bulunanlar yasadışı yollardan yurt dışına kaçırılmıştır. Kaçak defineciler arasında anlaşmazlık çıkmış ve içlerinden birisi ihbarda bulunmuştur. Bu sırada ABD Metropoliten Müzesi’nin 1984 yılında açtığı sergide Karun Hazinesi denilen bu eserler sergilenmiştir. Ardından serginin “A Greek and Roman Treasury” isimli katalogunda bu eserlere yer verilmiştir. Bu sırada ABD’de görevli olarak bulunan, Türkiye’den yurt dışına kaçırılan eserlerin yerlerini tespit eden ve bu konuda yazılar yazan Özgen Acar, durumu Kültür Bakanlığı’na duyurmuştur. Katalogda Karun Hazinesi denilen eserlerin yer aldığı görülmüştür.

Türk hükümeti 10 yıllık bir mücadele sonunda ABD Metropoliten Müzesi’nden Karun Hazinesinin bir bölümünü geri almayı başarmış, bunun içinde 40.000.000 $ harcamıştı. Bundan sonra da eserler bulunduğu yerden ötürü Uşak Arkeoloji Müzesi’ndeki yerini almıştı. Müzedeki Karun Hazinesine ait 450 adet eser arasında en nadide parçalardan biri olan Toptepe Tümülüsünden çıkarılan Hippokampos (Kanatlı Denizatı) yerine sahtesinin konulduğu, sahte bir isim kullanan bir kişi tarafından Kültür Bakanlığı’na ihbar edilmişti. Bürokraside sahte isimlere pek önem verilmemesi ilkesine rağmen, konun öneminden ötürü Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü soruşturma başlatmıştır. Bakanlık müfettişlerinin üç hafta süren incelemesi sırasında İzmir Arkeoloji Müzesi uzmanlarından oluşturulan komisyon “Hippokampos”un sahte olduğunu belirlemiştir.

Basından öğrendiğimiz kadarıyla Müze Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu “Bu eserlerin getirilmesi için 10 yıl mücadele ettim. Eserleri ABD’den teslim alan benim. Köylüler, hazineyi bulanların hepsi birer birer öldü. Müdürüm Karun’un laneti sizi de tutar” demişlerdi.

Bu eseri kim çaldı?

Müzeden mi çalındı yoksa ABD’den sahtesi mi geldi?

Türkiye müzelerinde korumanın son derece zayıf ve ilkel şartlarla yürütüldüğü bir gerçektir. Uşak Müzesi de diğer müzelerden pek farklı değildir. Müzelerin güvenlikçileri yetersizdir. Pek az müzede olan kameralı sistem Uşak Müzesi’nde 2005 yılının son günlerinde hizmete girmiştir. Görüntüler tek bir monitörle izleniyor ve buna bakan kişi aynı zamanda bilet kesmek zorunda kalıyormuş. Vitrinlerin camları kırıldığında veya kilitler zorlandığında alarm sistemi de devreye giremiyormuş. Kurşun bir mühür ve basit bir kilitle objeler korunmaya çalışılıyormuş.

Milliyet Gazetesinde yer alan bu haberin ardından müze müdürü hakkında değişik konularda üç ayrı dava açıldığı yazıldı. Basında yer alan haberlerin zaman zaman abartılı olduğu düşüncesinden, çoğu zaman müfettiş raporlarına göre açılan davaların beraatla sonuçlandığına, uygulamada tanık olduğumdan müze müdürü ile görüşmek istedim. Önceden tanıdığım müze müdürünü defalarca aramama rağmen ulaşamadım. Onun hakkında açılan kişisel davalar gazeteci olarak beni ilgilendirmiyor. Benim üzerinde durduğum nokta, Metropoliten Müzesi’nden getirilen eserin bize gerçeğinin mi yoksa sahtesinin mi verilmiş oluşudur.

Uşak Müzesi’ndeki bu olayda bir takım çelişkiler bulunmaktadır. Öncelikle böylesine değerli bir eser neden Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde veya İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenmedi?

Bu eserleri Uşak Müze Müdürü ABD’den tek başına mı, yoksa bir uzman ekiple mi aldı? Hippokampos’un sergilendiği vitrin kırılmadığına göre çalındığı da söylenemez. Obje içeriden mi değiştirildi?

Hiçbir müzeci böyle bir işi yapmaz ve böyle bir riske de girmez.

Son olarak eserin taklit olduğunu söyleyen bilirkişi olarak görevlendirilen uzmanlar sahte ile gerçeği ayırabilecek nitelikte midirler?

Bilirkişilerin sahte dediği eserler için ertesi gün, Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürü neden daha incelemeler sürüyor diye açıklamada bulunuyor?

Türkiye’deki uygulamalarda genelde arkeologların her şeyi bildiği sanılır. Oysa arkeoloji uzmanlık isteyen bir bilim dalıdır. Nasıl ki tıpta branşlar ayrılmışsa, gerçek arkeolojide aynen onun gibidir. Her konu ayrı bir uzmanlık ister. Bu uzmanlık dalını tam anlamıyla öğrenebilmek de uzun bir zaman alır. Aynı zamanda da bilgi ve beceri ister. Müfettişler ise arkeoloji eğitimi almadıklarından idari işler dışında buna karar veremez, karar veremedikleri içen de diğer bir müzeden uzman bir grubun raporunu dikkate almışlardır.

Zaman zaman yazılarımda ve televizyonlarda Türkiye’de müzeciliğin büyük bir kaosun içerisine düştüğünü, yetenekli, bilimsel kişilerin teşkilattan ayrılmak sorunda kaldığını dile getirmiştim.

İşte, size Uşak Müzesi tipik bir örnek... Tam bir çelişkiler yumağı. Bakalım önümüzdeki günlerde hangi müzede olaylar patlak verecek?



erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 3 Mayıs 2006 Çarşamba 00:09:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
çisem şenol IP: 78.183.223.xxx Tarih : 18.12.2007 20:51:30

benim karun hazineleriyle ilgili sunum var üniversite öğrencisiyim ama net hiç bişey bulamadım kimlerin çaldığıyla ilgili bana yardım edebilirmisiniz???


selçuk tün IP: 78.177.176.xxx Tarih : 24.01.2009 23:29:49

benim çok lafım var bu konu hakkında fakat ne kadar kaale alınacağından da şüpheliyim bir kere müzede çalışanların konusunda uzman olması kültür bakanlığının sorumluluğundadır kültürel varlıklarımıza sahip çıkmak komedi veboş laf olmuştur ülkemizin her nahiyesi dahil tarihi eserlerle doludur jnd oprs sayın arkologlardan 100 kat daha fazla eser elde etmektedir en basit köylü bile müzeye mal verdiğinde1veya2yıl bekleyeceğini alacağınında değerinden çok komik olduğunu bilmektedir bu işin risk olduğu kadar parasınında kendisini memnun edebileceğini bilmekteyken hala bu konu hakkında en ufak çözüm ortaya konmamaktadır yazık daha çok başka ülkelerden milyonlarca dolarlarla uzun uğraşlarla tarihi eserlerimiz geri getirilir düşünün metrepol bir şehrin müzesinde çalışan kişi müzeye mal verenin aptal olduğunu söylesin gerisini tabiki ulaşırsa sayın bakanımız ve bu konudaki duyarlı yetkililerimiz inşallah ilgilenir dediğim gibi bu konuda konuşulacak çok laf var saygılarımla