18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Yargıtay Başsavcısının Uyarısı Üzerine!...

Türban konusuna bundan böyle değinmemeye ve bununla ilgili bir şeyler yazmamaya karar vermiştim. Konu temcit pilavı gibi yıllardır ısıtılıp ısıtılıp insanların önüne konuyor, tartışılıyor ve sonuç çıkmıyor… Siz ne yazarsanız yazın, Kur’anı yanlış yorumlayan, kendi çıkarlarına göre algılayanları değiştirebilmek olanaksız. Gerçek din âlimleri ne kadar açıklık getirirlerse getirsinler, anlamayanlar, bilmeyenler için cemaatlerdeki baba denilenlerin sözü geçerli olduğu ortamda artık söylenecek söz yok diye düşünüyorum… Bu bakımdan artık bununla ilgili konuşmak yersiz diye düşünürken YÖK Başkanının kendince aldığı karar üzerine siyasiler çekişirken, Yargıtay Başsavcısının uyarısı ile konu başka bir boyut kazandı ve ben de yeniden yazmakta kendimi zorunlu hissettim.

Bilen bilir; Peygamberimizin, bir âlime yapılacak en büyük eziyet cahiller arasında kalmasıdır gibi mealen bir hadisi bile var…

Türban yıllardır bazı siyasiler tarafından bir bakıma oy toplamanın en geçerli akçesi olarak düşünülmüş olmalı… Belki de gündemdeki sorunlar arasında söylenecek söz kalmayınca hemen türbana sarılanlar olmuştur. Yakın geçmişte ve beklenmedik anda laikliğin savunucusu olan CHP bile bu konuda yanlış adım atmıştı. Deniz Baykal gibi laiklik savucusu bir genel başkan, kara çarşaflı birkaç kadına rozet takarak partisine üye kaydetmemiş miydi? Meğer kara çarşaflı o kadınlar bir çıkar gözetmiş olacaklar ki, büyük olasılıkla bu amaçları yerine getirilmediğinden birkaç gün sonra CHP’den ayrılmışlardı.

Deniz Baykal’ın bu davranışı tepki çekmişti… CHP’yi de yaralamıştı…

Türban konusu şimdilerde uyutuldu derken, referandum öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu siyasi bir yatırım yaparak türbanı biz çözeriz dememiş miydi? Ardından da Başbakanın “Gel türban sorununu birlikte çözelim” gibisinden çağrıda bulunmasıyla konu yeniden ortaya atılmıştı…

Deniz Baykal’ın kara çarşaflılara rozet takmasıyla, Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri arasında ne fark var?

Kılıçdaroğlu’nun özgürlük adına üniversitelerde türban yasağının kalkmasından yana tavır sergilemesi veya bu konuda uzlaşmacı görünmesi CHP’ye oy getirmez, aksine oy kaybettirir. Kaldı ki, parti içerisinde de bir takım çekişmelere yol açmaktan öteye gidemezdi ve nitekim de gidemedi… Şimdi merakla beklenen Türban yasağının kalkması konusunda CHP’nin siyasi simgenin kalkması konusunda AKP’ye destek verip veremeyeceğidir. Buna rağmen CHP içerisinde de huzursuzlukların yaşandığı da bir başka gerçektir.

Referandum sonrasında sandıktan çıkan % 42 üzerindeki hayır oyları CHP’nin yükselişini, önümüzdeki yıl yapılacak seçimde şansının artacağını gösteriyordu.

Kılıçdaroğlu’nun büyük olasılıkla seçim yatırımı olarak söylediği söz birden türbanı yeniden gündeme taşıdı. Demek ki, bu konuda bekleyen, fırsat kollayanlar varmış…

Siyasilerin bazıları olaya teenni ile yaklaşıp sesleri çıkarmazken ortaya birden bir türban yandaşı çıkıverdi; YÖK Başkanı…

İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne münferit bir olaydan sonra türbanlı öğrenci dersten çıkarılmayacak, yalnızca tutanak tutulup rektörlüğe verilecek diye bir genelge göndermesinin arkası gelmekte gecikmedi… ÖSS sınavına türbanlı öğrenci girmesine yeşil ışık yaktıktan sonra, KPSS ve Üniversite sınavlarına türbanlıların girebilecekleri belirtildi. Bunun ardından Akademik Personel Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES) kılavuzunda değişiklik yapılarak sınavlara türbanla girebileceğine izin veridi. 31 Ekim 2010 tarihinde yapılacak Kamu Personeli Seçme Sınavında (KPSS) kılavuzunda türbanlıların sınava giremeyeceği ibaresi kaldırıldı.

Yıllardır siyasilerin birbirleriyle çekiştiği ve anlaşamadığı konuyu bakın YÖK Başkanı nasıl çözüvermiş!... YÖK Başkanı bu kararı kendiliğinden mi yoksa bazılarınca öne mi sürüldü pek anlaşılamadı. Kısacası bu olay biraz karışık gibi…

Kuşkusuz, bazıları ondan ders almalı!...

Siyasi simge ile başörtüsünü aynı kefede tartmak başlı başına hatadır. Önceki yazılarımda da belirtmeye çalıştığım gibi Danıştay ile Anayasa Mahkemesinin yasakladığı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de aynı doğrultudaki kararlarına karşı, YÖK Başkanının hiç birini takmadan yasağı kaldırmaya çalışması, türbana geçit vermesi son derece acayip bir davranıştır. Bir bakıma da yasalara karşı gelmesi kadar inanç eşitliğini de zedeleyen bir tutumdur.

Üniversitelerde yasağın kalktığını bir an düşünmüş olsak bile iş bu kadarla mı kalacak?

Yarın öbür gün ilköğretim müesseselerine ve kamu kurumlarına da türbanın girip girmeyeceğine kim karar verecek?

Büyük olasılıkla türbanın üniversitelerden sonra ilk ve orta öğretime girmesinden yana olan, şimdilik sessiz kalanlar da var. Hiç kimse türbanın kadınlara özgürlük vermediğini, tam aksine özgürlük yerine esaret ortaya koyduğunun farkında bile değiller. Bir bakıma inanç baskısının ortaya çıkmadığını kim söyleyebilir?

Üniversitede bu durum yaşanırken ilköğretim kurumlarında daha şimdiden bazı sinyaller alınıyor… Adana’da Kanuni İlköğretim Okulunda bir kız öğrencinin türbanla sınıfa girmek istemesi gibi… Mersin’deki bir ilköğretim öğrencisi 13 yaşındaki kız çocuğunun ise, beşinci denemesinde derslere türbanla girmeyi başarması da bir başka olay…

Yıldız Teknik Üniversitesinde polisin zora başvurduğu gerginlikler yaşandı.

Günün aynasını ise bazı televizyon programları yansıtıyor. Tartışma programlarında başı açıklarla türbanlılar tartışmaya başladılar… Böyle olunca da toplum, hiç gereksiz inançlılar inançsızlar diye bölünmüyor mu? Türbanın İslamiyet’in şartı olup olmadığı tartışılıyor… Basından öğrendiğime göre, AKP’nin Kızılcahamam kampında Kurucular Kurulu üyesi bir hanım Başbakana sormuş; Meclise türbanlı ne zaman geleceğiz?

Türban karmaşası laikliği zedeleyici vahim bir yol almaya başlarken Yargıtay Başsavcısı sessizliğini bozarak siyasi partileri uyarmak zorunda kaldı; Laiklik ilkesini zedeliyorsunuz… Ardından da türbanın üniversiteye girmesinin laiklik ilkesine aykırı olduğunu belirterek uyarısını biraz geç de olsa yaptı;

“Dinsel inançla yapılan düzenlemeler hem devrim yasalarını hem de laiklik ilkesini ilgilendirir...

Yüksek öğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlenirken türbanı dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki düzenlemeli dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur.

Türkiye hukuku ve uluslar arası hukuk boyutu ile değerlendirildiğin de üniversite ve diğer eğitim kurumlarında türbanın din ve vicdan özürlüğü kapsamında koruma görmesi, laiklik ilkesiyle bağdaşmadığının vurgulandığı görülmektedir

Siyasilerin bu konudaki söylemleri, hukuk devleti, laiklik ve eşitlik ilkeleri ile bağdaşmaz.

Bu ilkeler ışığında bir hukuk devletinin yaptığı düzenlemelerin yargı kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilemez…”

Yargıtay Başsavcısının sözleri yalnızca AKP’yi değil diğer partilere de uyarı mahiyetindedir. Bu uyarı ile YÖK Başkanının girişimleri tam anlamıyla havada kalmış ve hukuka aykırılığı da bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

Yargıtay başsavcısının uyarısı bazı çevrelerden anında tepki görmekte gecikmedi.. Konumu itibariyle tarafsız olması, partiler üstü olması gerekenler bile “Bu bildiriyi yayınlayan makamın bildiriyi derhal geri çekmesi, Türk milletinden ve onun temsilcisi Meclis’ten özür dilemesi istendi. Bu uyarıyı muhtıra olarak niteleyenler de oldu! MHP Genel başkanı ise 2008 yılında 411 oyla kabul edilen, Anayasa mahkemesi tarafından reddedilen türban konusundaki düzenlemelerin yeniden gündeme gelmesini isteyerek bir bakıma AKP’ye destek verdi. Ardından CHP Grup Başkanvekili Cumhuriyet Başsavcısını destekledi.

Cumhuriyet Başsavcısının diğer savcılardan ayrı bir özelliği vardır. Başsavcıya üzerine vazife olmayan şeylere neden karışıyor denilemez. Yargıtay Başsavcılığı yasamanın, yürütmenin ve tüm siyasi partilerin faaliyetlerini anayasaya uygunluk adına denetlemek yetkisine sahip bir makamdır. Bu görevini yerine getirirken yapmış olduğu uyarılar meclis iradesini yok saymak anlamına gelmez. Devrim yasalarını ve laiklik ilkesini ortadan kaldırmaya çalışmak suçundan siyasi partilere kapatma davası açma yetkisine de sahiptir. Bazı siyasilerin ileri sürdüğü gibi Başsavcının uyarısı parlamenter demokratik rejime açık bir müdahale değildir. Beyanı politik çıkarlara da dayalı değildir…

Ne yazık ki, bu görevin işlevini kaç kişi bilebiliyor? Bunun için de hukukçu olmaya gerek yoktur…


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 24 Ekim 2010 Pazar 12:05:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmet E. IP: 84.62.11.xxx Tarih : 24.10.2010 13:16:33

Sayin Hocam ellerine saglik"Sen ne kadar bu türban meselesini yazmiyacam desen,de bu konu cözülünceye kadar yazip karalayacagina kanaat getirmekteyim.Cünkü türban türbanliktan cikip siyasi simgeye dönüsmüstür.Bunuda bütün siyasi partilerimiz oy ugruna sahiplenmektedir.

Laik Türkiye Cumhuriyeti,nin düzenini savunan Partilerimiz oy potensiyelerini cogalmak icin Laik Cumhuriyeti,ni bir kenara kaldirip carcafa bürünmüslerdir. Buda Atalarimizin bir degisi olan kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez misali.

Demek oluyor,ki türban haric Türkiye Cumhuriyetinde hersey dört dörtlükmüs.Sira türbana gelmistir.Bunuda cözecek Siyasi parti kendisini Laik Cumhuriyeti,nin üstünde bir makam olarak görecektir.Siyasi Partilerimizin yapmasi gereken acil olarak bir araya gelip türban konusunu ya evet veya hayir diye oylamalari gerekiyor.

Vede yüzde yüz bir karara baglamak zorundalar.Aksi takdirde türban yüzünden Halk birbirleri ile mahalle kavgasina ve savasina dönüsebilir gibi görülüyor. Türban ilk okullara girdigine göre ilerisi icin cikmaz bir sokaga benzemeden Siyasi Partilerimiz halletmesi gerekir.

Eger is büyüpte mahalle kavgasina dönüsürse o zaman bütün siyasi partilerimiz vebal altinda ezilerek kalirlar.Yol yakinken ya dönülmeli veya karara baglayip devam etmelidirler.Siyasi partilerimiz birbirleri ile kavga veya inatlasarak degil,Türkiye Cumhuriyeti,ni ve Halkini düsünerek saglikli kararlar almalarini arz ve talep ederim saygilarimla.


kalender IP: 46.114.123.xxx Tarih : 26.10.2010 10:44:56

bizde kumandalar televizyon acip kapatmaya yarar demekki kumandalar baska ise de yariyormus vay anasina ya


kalender IP: 46.115.253.xxx Tarih : 27.10.2010 23:25:19

düsünce ve fikirlerimiz ayni olmasada böyle ne bileyim iste tartisma diyeyim isterse ismini saygi deger kalender e benzemek isteyen arkadaslar koysun hosuma gitmiyor desem yalan olur anladim kumanda tayyip beyin elinde de hicde ölyle yapmiyorsunuz onun elinde olsa onun istedigi gibi yazilar ve yorumlar yapardiniz degilmi?


Fikret B. IP: 88.244.190.xxx Tarih : 26.10.2010 13:29:13

Sayın Yücel,geçenlerde bir haber yayınlandı.Ankara da birkaç kişi genç bir kadına tecavüz etmiş.Adli rapor istemiş mağdur taraf.Savcılık adli raporun ve incelemenin uzun süreceğini belirterek zanlıların salıverilmesini istemiş ve o zanlılar ellerini kollarını sallayarak yeni tecavüzler için toplum arasına karışmışlar. Bunun yanında sadece bir gazetenin ve ne idüğü belirsiz bir sözde hahamın iddiaları ile başlayan bir soruşturma ve yargılama sürecinde onlarca insan kaç yıldır suçları sabit görülmeden hüküm giymeden hapis yatıyorlar. Yani sonuç şu ki siyasi iktidara karşı suç işleme de başka ne yaparsan yap anlayışı empoze ediliyor.Ama unutulan birşey var.Mağdur insanlar birgün kendi adaletlerini sağlamaya kalkarsa bunu hiçbir güç durduramaz.


Teoman Törün IP: 88.240.47.xxx Tarih : 27.10.2010 14:44:30

Sayın Kalender (hiç de kalender bir âdeme benzemiyorsunuz amma), şu  anda en fazla teknololojik üstünlüğü olan, en etkili "kumanda" Tayyip Hazretlerinin elinde olandır.