18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

YAŞ, Kördüğüme Dönüştü!..

Türkiye’nin gündemine veya son günlerde olup bitenlere şöyle bir bakın… Sonra bir şarkı sözünde olduğu gibi; neler oluyor bize diye şapkanızı önünüze koyup düşünün… Ekonomiden, işsizlikten vazgeçtik… Siyasi parti liderlerimiz sıcaktan kavrulan meydanlara çıkmışlar; “evet” ile “hayır”ın peşindeler… Birbirlerine olmadık sözler söylüyorlar… Öte yanda bir Büyükşehir Belediye Başkanı ortaya çıkıyor bölünmeyi açıkça dile getiriyor… İzmir’de konuşan BDP Milletvekili Sırrı Sakık, Kürtlerin can ve mal güvenliği yoksa, Başbakan’ın da, Genelkurmay Başkanı’nın da yoktur gibisinden (!) tehditler savuruyor… Amerika’ya sığınmış, kerameti kendinden menkul hoca efendi de taaa (!) oralardan sesleniyor; “ İmkan olsa, mezarlıktakileri bile kaldırarak referandumda evet oyu kullandırmak lazım!..” Hoca efendinin aklına gelmeyen de mezardan kalkacakların (!) yalnızca cemaat mensubu olmayacakları…

Safsata işte…

PKK saldırıları yoğunlaşıyor… Şehit haberlerinin olmadığı gün yok gibi… Son yıllarda kaç ailenin ocağına ateş düştü? Yaşayan, bilen biliyor… Ay yıldızlı bayrağa sarılı tabutların önünde saf tutmakla, akan kanları yerde kalmayacak demekle de bu iş olmuyor…

Kısacası herkesin oturup neler olup bitiyor diye düşünmesi lazım… Boş boş konuşmak, ahkâm kesmek yerine nasıl çözüm üretebiliriz, akan kanı nasıl dindirebiliriz, eğitime nasıl önem veririz, gerçek demokrasiye nasıl omuz verebiliriz demeli.

Son birkaç gün içerisinde, memleketin tüm sorunları bir yana bırakılmış, siyasetimiz krize, asker ve sivilin karşılıklı restleşmesine dönüşen Yüksek Askeri Şura’ya (YAŞ) odaklanmış… Olmaması gereken yapılmış, asker hükümet ile karşı karşıya gelmiş… Her iki taraf da birbirlerine dayatıyor, tavizler veriyor. Bazı gazeteler toplantıda kim kimin restini gördü gibisinden sözcüklerle krizi kızıştırıyor, akıllarınca yorumlar yapıyor, bazıları da bunun galibi, mağlubu kim diye manşet atıyor. Türkiye’nin askeri komutasını oluşturacak yeni kadroların görevlendirilmesi gibi önemli konunun galibi kim, mağlubu kim!.. Oysa pek az kişinin aklına, askerin yüksek kademesinde kimlerin olacağını sivilden çok askerin bileceği düşüncesi gelmiyor… Türk ordusu bazılarının yaptığı gibi iç siyasete alet edilmemelidir. Edilirse bundan hepimiz zararlı çıkar, düşmanlarımızı sevindiririz.

YAŞ toplantısının hemen başında, çeşitli darbe girişimleriyle suçlanan 28’i general 102 yüksek rütbeli subay hakkında yakalama kararları çıkartıldı. Savcı askerleri ifade vermeye çağırdı… Şura da bunun psikolojik baskısı altında toplandı.

Bugün yaşananları, yıllar öncesi ileride böyle olacak diye kehanette bulunulmuş olsaydı; acaba yok artık öyle şey olur mu, bu kadarı da olmaz mı derdik? Türkiye şimdiye kadar neler görmedi ki; Demokrat Parti zamanında tahkikat komisyonu kurulmuş, devrin Başbakanı’nın gerekirse orduyu yedek subaylarla yönetirim dediği iddia edilmişti… Çok şükür bugün öyle bir şey denmiyor… Demokrat Parti’nin karşısına o zamanlar en büyük güç olarak yargı çıkmış, sonu acı biten Menderes iktidardayken yargıyı kullanacak gücü bulamamıştı.

Yüksek Askeri Şura ordunun yeni komutanlarını belirlemek için, stresli toplandı ve dış etkilerle tarihimizde görülmeyecek biçimde krize dönüştü... Başlangıçta toplantıda neler konuşuldu, kimler neye itiraz ettiler, kimler ne emirler vermeye kalkıştı, net olarak anlaşılamadı. Sonradan öğrenildi ki, Başbakan, Kara kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’in Genelkurmay Başkanlığına, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığına itiraz etmiş…

Basında yer alan YAŞ üyelerinin toplantı sırasında veya Cumhurbaşkanın verdiği yemek sırasındaki yüz ifadelerine hiç dikkat ettiniz mi? Adeta cenaze çıkmış evlerin sakinleri gibi bir ifade hepsinin yüzlerine yansımış, bir farkla ağlayan gözyaşı döken yok… Ama bir huzursuzluk olduğu ortada…

Ortada bir gerçek var… O da askerin üzerinde bir şeyler dönüyor veya oyunlar oynanıyor… Hem de PKK saldırılarının yoğunlaştığı, şehitlerin verildiği, bölünme sözlerinin ayyuka çıktığı günlerde… Her şeyden önce askerimize ihtiyacımız olduğu günlerde…

Şu satırları yazdığım anda henüz görev süresi 30 Ağustos’ta bitecek Genelkurmay Başkanı ve PKK ile mücadelede ordunun stratejisini belirleyen Kara Kuvvetleri Komutanlığına atama yapılamadı… Başbakan, Eskişehir’deki anayasaya evet oyu verin mitinginden sonra gece yarısı Genelkurmay Başkanı ile görüştü ve havanın biraz daha yumuşatıldığı sanılıyor. Bu arada general ve yüksek rütbeli askerler için çıkarılan yakalama kararı da Erdoğan-Başbuğ zirvesine 45 dakika kala kaldırılmış…Bizde hukuk geç işler diyenlere ne güzel yanıt!..

Hükümetin YAŞ’a karışması şimdiye kadar olağan bir durum değildir. Asker kendi arasında toplanır terfileri ve ihraç kararlarını verirdi. Bu kez öyle olmadı, hükümet işin içerisine girdi… XXI. yüzyılda darbe olması olası değil ama hala darbeden korkan siyasetçiler var. İstisna olarak, buna benzer bir olay Turgut Özal döneminde yaşanmış ve heyecanlı konuşmalar yapan bir orgeneralin önü kesilmiş ve emekli edilmişti. Bunun dışında hükümet mensupları bu toplantılara adeta misafir olarak katılmışlardı. Bu yıl alışılanın dışına çıkıldı. Anlaşılan bazı komutanların görev almaları ve ileride şekillenecek komuta gücünün şu veya bu askerlerden olmasını hükümet istemiyor… Asker de buna karşı duruyor, dayatıyor…

Dış politikada çok görmüşüzdür, bunun adına mekik diplomasisi derler… Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay arasında askeri mekik diplomasisi yaşanıyor… Kısacası Yüksek Askeri Şura tarihinde alışık olmadığımız veya görülmeyen şeyler oluyor. Askeri teamüller hiçe sayılmak isteniyor… Hükümet ile asker gerilim içerisinde, mekik diplomasisi işliyor, kıran kırana pazarlık yaşanıyor…

Adeta YAŞ’ta Balyoz krizi yaşandı!..

YAŞ’ın toplanmasından önce terfi edecek komutanlar başta olmak üzere bazı general ve subayları savcı ifade vermeye çağırıyor. Bazıları hakkında yakalama kararları var. Haklarında yakalama kararı çıkarılan emekli askerlerin orduevlerine sığındığı ve bunlardan birinin ATM’den para çekmek için dışarı çıkar çıkmaz yakalanıp tutuklandığı haberi basında yer alıyor. Başbakan ile Genelkurmay Başkanı’nın yukarıda değindiğim gece yarısı zirvesinden önce mahkeme usül yönünden yanlış yapmış denilerek yakalama kararları kaldırılmış, bunun öncesinde Orgeneral Hasan Iğsız’ın da arasında bulunduğu askerler rapor ve mazeret bildirerek ifade veremeyeceklerini belirtmişlerdi.

Şura’da savcının ifadeye çağırdığı askerlerin terfi edip edemeyecekleri tartışması yaşandı, her iki tarafın hukukçuları devreye girdi, hukukun üstünlüğünden (!) söz edildi ve sonunda hükümetin isteği oldu ve on bir paşa ile albaylar terfi edemediler… 3.Ordu Komutanı Saldıray Berk’in de Kara Kuvvetleri Eğitim Doktrin (EDOK) komutanlığına atanarak kızağa çekildiği izlenimi verildi…

Kara Kuvvetleri Komutanı olacağına kesin gözüyle bakılan Orgeneral Hasan Iğsız, Ergenekon Savcısında ifadeye çağırılmasından ötürü, hükümetin isteği doğrultusunda terfi ettirilmedi. Şura’da askerler bu konuda dayattılarsa da sonunda hükümetin dediği oldu… PKK’ya balyoz indiren Hasan Iğsız Paşa Kara Kuvvetleri Komutanı olamadı. Yerine atanması düşünülen Orgeneral Atilla Işık emeklilik dilekçesini verdi. Atilla Işık’ın emekliliğini istemesi tepki mi, yoksa arkadaşına vefa örneği mi? Yoksa birilerine ders mi? Bilemiyoruz…

Ne var ki, Başbakan, Eskişehir mitingine giderken Yüksek Hızlı Trende gazetecilere Atilla Işık’ın emeklilik talebinin hemen işleme konulması söz konusu değil diyerek işlerin daha da karışacağının sinyallerini verdi.

Bu satırların yazıldığı sırada da Kara Kuvvetleri Komutanımız henüz yok… Bu askerler darbe çalışması yapıyorlardı da neden bir yıldır üzerlerine gidilmedi, ifade vermeye çağırılmaları YAŞ’ta terfi ve atamaların yapılacağı güne denk getirildi?

Hukuk üstün gelmiş…

Ortada bir tuhaflık var mı yok mu bilemem ama YAŞ’ın toplanacağı gün komutanlar ifadeye çağırılıyorlar. Zamanlama hatası mı yoksa öyle mi istendi bilemeyiz… Haklarındaki kararlara rağmen bu askerler hakları olan terfileri alamıyorlar…

Önceden de meçhul ihbarcılar, ihbar mektupları ve maillerden söz edilmişti. Kanada da yaşayan bir haham dışında ihbarcıların kimler oldukları bir türlü anlaşılamadı. Hukukun üstünlüğü bunları gizli tuttu (!). Bütün bu gizlilik içerisinde bazı gazeteler belge üstüne belge yayınlayarak askeri küçültmeye, halkın gözünden düşürmeye çalıştı…

O da başka bir konu...

Beğenirsiniz, beğenmezsiniz bilemem ama görev süresi bu ayın sonunda bitecek olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un işi gerçekten zor… Terörle mücadele eden asker, katıldığı mevzii savaşlarda bile böylesine yıpratılmamış, içeriden ve dışarıdan saldırıya uğramamıştı. Önümüzdeki yıllarda, sular durulduktan sonra bu günlerin ayrıntılarını içeren pek çok kitap yazılacak ve bizler de bugünün zor koşullarının ne olduğu konusunda aydınlanacağız.

Siz bakmayın televizyon ekranlarında ahkâm kesenlere… Herkes bir şeyler söylüyor, kimin ne dediği, kimin sözlerini neye dayandırdığı belli bile değil… Geçenlerde hukukta en üst seviyeye çıkmış biri terörle mücadele de askerin başarısız olduğunu söylüyordu. Adama sorarlar sen hukukçusun askerlikten ne anlarsın diye… Güneydoğu’nun arazi durumunu, halktan bazılarının PKK’ya lojistik destek sağlayıp sağlamadığını, orada yaşayan insanları İstanbul’dan nasıl bilebilirsin? Sonra da utanmadan ekranlara çıkıp asker başarısız diyorsun… Onun gibi kimler televizyonlara çıkıp işkembe-i kübradan atmıyor ki, Bence televizyonlara çıkararak bir şeyler gevelemek isteyenler, öncelikle askerlik yapıp yapmadıklarını, sonrada askerlikteki rütbelerinin ne olduğunu söylesinler. O zaman bak rütbesi buymuş diye onları dinleyelim!.. Sırası gelmişken merak ettim ekranlara çıkanlar her program için kaçar para alıyorlar? İçlerinde gazeteciler, hukukçular ve akademisyenler de var? Bu arada soldan yola çıkıp yüz seksen derece dönenler nasıl utanmıyorlar? Ona da çok hayret ediyorum. Ben bunca televizyon programına katıldım kimse tek kuruş vermedi. Bu konuda CHP İzmir Milletvekili Kemal Anadol, TRT’den program karşılığı ne kadar aldıklarının açıklanması için soru önergesi vermiş… Bir gazete de bunlara emzikliler demiş…

Bütün bu kargaşa bazılarının ekmeğine yağ sürüyor. Örneğin dışarıda Türk askerinin gücünün azaltılması ve PKK’nın işine yarıyor. İşte bazıları hırslarını tatmin edecek diye kendimizi yok etmeye çalışıyoruz.

Bugünkülerde var mı bilmiyorum ama eski dergâhların duvarlarında, sırası geldikçe yinelediğim bir levha asılıydı; “Bu da geçer Yahu”…

erdemyucel2002@hotmail.com  
 

Yayın Tarihi : 7 Ağustos 2010 Cumartesi 11:22:59


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
kalender IP: 46.115.162.xxx Tarih : 8.08.2010 10:06:05

ey mürekkep yalamis tahsilli sanilan yazarlar haber ve yorumlarinizi kendi fikir ve düsüncelerinize göre yaptiginiz zaman iste böyle cirkin sonuclar ortaya cikiyor mahkemesi veya sorusturmasi devam eden askerlerin de kademesi ve görevi degisecek yok olurmu ögle mahkeme sorusturma sonuclansin daha sonra sürec nasil isliyorsa öyle yoluna devam eder sizlerin sıkintinizi cok iyi anlayanlardanim  yüce türk milleti uyandi referandumdan EVET cikacaginizi bildiginiz icin telaslanmaniz ondan yoksa ortada ne bir kaos var nede bir sikinti var tek sebeb o yoksa laf olsun diye haber ve ya yorum olmaz sistem yöneticisinde bu yorumumu yayinlamasini istirham ederken saygilar sunarim ULU ÖNDER  KEMAL ATATÜRK SAG OLSAYDI  EVET DIYENLERDEN OLURDU


Gökhan IP: 85.100.148.xxx Tarih : 9.08.2010 16:24:42

Mustafa Kemal Atatürk  5 yıl daha yaşasa idi ne demokrat parti olurdu,ne darbe görürdük ne de cemaat ve tarikatlar devletin içine bu kadar sızabilirdi. 1950 den bu yana ülkenin başına örülmedik çorap kalmadı. Hilafetçi ve liberaller piyon olarak görevlerini yerine getiriyorlar.Günümüze kadar öldürülen aydın yazar ve düşünürler,komutanlara baktığımızda hepsinin ulusalcı ve tam bağımsızilaik cumhuriyet çizgisinde olduğunu görürüz.Öldürenler belli, katiller belli ,ama hep de sızlananlar bu ölümlerden siyasi fayda sağlayanlar.  REFERANDUMDA  HAYIRRR...