1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Yazarlık, Araştırmacı Yazarlık

Yazarlık, çoğu kişinin hayalini süsleyen bir meslek veya uğraştır. Ülkemizde yazarlıktan para kazanan da kazanmayan da yaşıyor… Bu bakımdan yazarlık, araştırmacı yazarlık ve üniversite öğretim üyelerinin yazarlığı çoğu zaman tartışılır. Yazarlığın okulu olmalıdır diyenler kadar okula gerek yok, yazmak içgüdüsel bir yetenektir diyenler de vardır. Son zamanlarda bunlara bir de araştırmacı yazarlık eklenmiştir.

Öncelikle yazarlığın özel bir yetenek olduğunu kabul etmeliyiz. Birkaç örnek dışında yazarların belirli bir eğitimden geçmelerinin yerinde olacağını düşünüyorum. Yalnızca tanrı vergisi hasletle, araştırmadan yazıyorum diyenlerin piyasa yazarlığından öteye gidemedikleri de açıktır. Kuşkusuz, bunun istisnaları vardır ama günümüzde sayıları pek azdır.

İletişim Fakülteleri, Üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri disiplinli yazı yazma konusunda bilgiler vermektedir. Bununla beraber üniversitelerin bu bölümlerinden diploma alanların mutlak yazar olacağını düşünmek de olanaksızdır. Yazar olabilmek için öncelikle yeteneğe, yaratma gücüne, iyi bir gözlem yapabilmeye, toplumu tanımaya ve yeterince bilgi birikimine ihtiyaç vardır. Bilimsel metot da hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.

Çoğu zaman eski ve yeni basını kendimce karşılaştırdığım olmuştur. Eski yazarların hiçbirisinin bu konuda eğitim aldıklarını sanmıyorum. Kendi yetenekleri ile yazarken bilgi dağarcıklarını da alabildiğine geliştirmişlerdir. Günümüz basınında ise yazarlık konusunda eğitim alanlar varsa da birçok köşe yazarı tepeden paraşütle sütunlara inmişlerdir. Bu ayrıca tartışılacak bir noktadır. Kısa bir süre önce bir gazete Semra Kaynanayı da köşe yazarı yapmamış mıydı?

Günümüzde çokça kullanılan bir tanımlama vardır; araştırmacı gazeteci!..

Bu tanımlamayı kimin çıkardığını bilmiyorum. Bazıları araştırmacı gazeteci ise diğerleri araştırmayan gazeteci mi?

Garip bir çelişki veya bazılarının kendilerine paye vermesinin yolu diye düşünüyorum… Belki de ben diğerlerinden farklıyım demek istiyorlardır. Her şeyden önce gazeteciler mesleklerine sahip çıkmalıdır. Ama nasıl çıkacaklar? Patron, iş adamı, yöneticiler çoğunlukla siyasetin getirerek belirli yerlere oturttuğu kişiler!.. Gerçek gazeteciler ya onlara boyun eğecekler ya da arkadaş ben gazeteci olmayanların direktifiyle çalışamam diyecekler… Ancak ekmek kavgası, geçim derdi onlara böyle bir sözü söyletemez…

Araştırmacı gazeteci tanımında, haberin değil belgelerin araştırılması diye savunanlar olabilir. O zaman araştırmacı gazeteci olmayanlar belgesiz haber mi yazıyor diye insan yine çelişkiye düşer... Gazetecinin belgelere ulaşmış olması diyenler de çıkabilir… Ancak onlar o belgelere nasıl ulaşıyor? Yoksa birileri belgeleri gazeteciye servis ediyorsa o zaman araştırmacı gazeteci piyon olmuyor mu? Belki de belirli bir görevde olanlar basına demeç veremediğine göre ellerinin altındaki gazetecilere bazı bilgileri ulaştırıyordur… Sanırım siyasette gündem değiştirmenin en kolay yolu da bu olmalı…

Yazar nasıl olunur derken konuyu nerden nereye getirdim. Akademisyen olan yazarların sorunlarını nedense kimse pek dile getirmiyor. Kendilerinin de sesleri solukları çıkmıyor, çaresizlikten yazım yayınlansın, geleceğim, alacağım unvan için kitabım çıkmalıdır diye düşünenler vardır. Kısacası nasıl çıkarsa çıksın… Ben sömürüleyim ama kitap da yayınlansın!..Unvan koparabilmek için başkasının bilgilerini aşırarak bir şeyler yazanlar, daha doğrusu intihal edenler konumuz dışındadır. Onu yapanları YÖK affetmiyor… Kuşkusuz yakalayabilirse…

Akademisyenlerin ellerini kollarını bağlayan 2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasası ve Öğretim Üyeliğine Yükselme ve Atama yönetmeliğidir. Nitekim bu yönetmelikteki akademik ve yükselme ve atama değerlendirmelerinde öğretim üyelerine bilimsel, eğitim ve idari faaliyetleri için puanlama sistemi getirilmiştir. Akademik yükselme ve atamada değerlendirmeye alınacak puanlama sisteminde uluslararası yayın ve etkinlikler araştırma projeleri ön palanda tutulmuştur. Kısacası, öğretim üyelerinden araştırmaya yönelmeleri, bilimsel yayınlar yapmaları istenmektedir. Yönergeye göre uluslararası kitap yazarlığına 100 puan verilirken, yurt dışında uluslar arası yayınevlerinde basılması koşulu da öngörülmüştür. Ulusal yayınlarda kitap yazarlarına 30, bilimsel ansiklopedilerde madde yazarlarına 5, ulusal bilimsel kongrelerde, sempozyumlarda bildiri sunulmasına veya konuşma yapmasına 5, çevirilere de 5 puan verilmesi öngörülmüştür. Son derece yerinde bir karar; üniversitelerimizde bilimsel yayını, makalesi olmayan öğretim üyeleri olmamalıdır.

Ne yazık ki, YÖK’ün ortaya koyduğu bu kriterlerden açıkgöz bazı yayınevi ve dergi sahipleri yararlanmaktadırlar. Türkiye’de üniversite ve devlet eliyle kitap bastırabilmenin çok güç olduğunu bilen öğretim üyeleri çaresizlikten yayıncılara yanaşmak zorunda kalmaktadırlar. Bin bir emek ve araştırma ürünü olan eserlerini ne olursa olsun bastırabilme çaresizliği içerisindedirler. Öğretim üyeleri veya yazarlara telif ödemek bir yana, ellerine tutuşturdukları beş on kitapla işin içerisinden sıyrılmaktadırlar. Göstermelik düzenledikleri anlaşma metinlerinde de kazançtan %10 veya %15 gibi komik bir paranın satış sonrası ödeneceğini belirtirler. Ancak araştırmacı eserinin ne kadar basıldığını ve ne kadar satıldığını hiçbir zaman öğrenemez.

Öğrenci yerleştirmelerle, siyasi amaçla yeni üniversiteler açmakla sık sık gündeme gelen YÖK her şeyden önce mağdur durumdaki öğretim üyelerinin bu sorununu çözmelidir. Ne garip ki, sırtlarından para kazanılan, ezilen üniversite öğretim üyelerinin çoğunun bu konuda sesleri çıkmıyor. Benim hayret ettiğim de onların bu tutumları…

erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 22 Temmuz 2011 Cuma 17:58:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Erdal Geyikçi-Sanatcı.. IP: 83.66.170.xxx Tarih : 25.07.2011 13:57:13

Merhaba erdem abi...Köşenizi okuyunca aklıma ilk gelen duydugum "OKUYANMI YOKSA ÇOK GEZİP GÖRENMİ BİLİR"sözleri oldu..Dedeminde küçükken söyledigi sözüde yazmak istiyorum"OKUMUŞUN CAHİLİNE HİÇBİRŞEY ÖGRETEMESİN, OKUMAMIŞ İNSANA HERŞEYİ ÖGRETİRSİN"Derdi...

Şimdi dedemin ve diger yazdığım sözün ne anlattığını anlamaya başladım..Ben işim icabı ve genç yaşta çok gurbet gezdim ve gördüm...ilk okul mezunu birisiyim.İlk okulu babamın torpiliyle 8 yılda zor güçele bitirdim:)))Yıllar sonra ilk ögretim 8 yıla çıkınca ,ilk okulu dogru bitirdigimi anladım:)))

Şimdi gelelim yazarlara ve araştırmacılara...Herzaman söylerim yaşamadan yazılmaz,gezilmeden ögrenilmez,araştırılamaz...Bir dönem gazetede muhabirlige başlamışitım..Gerçekten deger verdigim köşe yazarı bir gazeteci abimi tanımıştım...Köşeyi yazarken hiç gezmeden,görmeden oturdugu yerden yazardı.O da benim gibi ilk okul mezunu biriydi.Zamanında çok gezmiş,görmüş...

Yıllardırda türkiyedeki yazarların ve köşe yazarlarının gelirlerinin nerden olduğunu merak ederim.!Zamanla yaşadıkca ve gördükce anlıyor insan...Eskiden amerikada yaşayan kovboylar varmış...En iyilerinede silahşörler denirmiş...Sözüm meclisten dışarı.!Bende köşe yazarlarına"KALEMŞÖRLER"diyorum...Herkesin bir kalem şörü var.!Hani bir söz vardır"KILAVUZU KARĞA OLANIN BURNU BOKTAN KURTULMAZ"diye...Kılavuzumuzuda iyi seçmeliyiz,Dogru yolda ve dogru kılavuzluk edenleri takip etmek gerekli erdem abi.

Ben tekrar yorumumun başında yazdığım sözde anladığımı anlatmak istiyorum..Türkiyemizin son yıllarda yaşananlarına dönerek,okumuş insanlara seslenmek istiyorum...Doğru yazamıyor ve dogru yolda gitmiyorsanız,doğru yoldan gidenlerede kılavuzluk etmeyin...OKUMAK CEHALETİ ALSADA,EŞŞEKLİK BAKİ KALIR DERDİ ESKİLERİMİZ...sözüm meclisten dışarı...Anlayana sivri sinek saz,Anlamayana davul zurna az...Saygılarımla.Erdal Geyikçi-Sanatcı..


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.38.xxx Tarih : 23.07.2011 19:10:58

Hocam ellerine saglik"Ne güzel dile getirmissin,Yazarlik kolay bir is degil.Fakat insan bir seyi meslek edindi,mi onu en iyi bir sekilde icra etmesi lazim.Bir yazar yazar olmasi icin,Önce okur gramatiyini iyi bilmesi lazim.Ayriyeten oturdugu yerde bol haber seyretmesi ve vakit buldukca cok cok okumasi lazim.Gezgin olmali toplumun icinde bulunmali,ki yazacagi yazilar o zaman okunur hale gelmesi lazim.

Insanin merak´i olmasi lazim,Örneyim ben 1960-1961 senesinin ilk okul mezuniyim.O dönemin türkcesi simdiki türkceden daha düzgün konusuluyordu.Türkcemiz gitgide bozularak yabancilasiyor.Hatta bazi gazetelerde,Türkce yazilip anlamakta zorluk cektigim bir cok yabanci kelime var.Yani türkcemiz gün be gün bozuluyor.

Gerci kusura bakmayin,Biraz konunun disina cikmis oldum.Arastirmaci gazetici acaba kidemden,mi kaynaklaniyor.Yani mimar olup birde .Yüksek mimar denildigi gibi.Veya mühendis var birde yüksek mühendis denildigi gibi birsey,mi arastirmaci gazeticiligi yoksa.Onu güzel bir bilen varsa yazip ögrensek cok iyi olur sanirim saygilarimla.