2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Zam, Ümük ve Zula!..


Son günlerde en çok neleri konuşuyoruz diye şöyle bir çevremize bakacak olsak, en çok zam sözcüğünü kullandığımızı görürüz. Onun ardından Başbakanımızın bilerek veya bilmeyerek söylediği ümük ve zula sözleri izler...

Yakın tarihimize şöyle bir baktığımızda zamların bu milletin başına vurulmuş, dar gelirlilerin, orta direğin beline indirilmiş bir darbe olduğunu görürüz. Hep birlikte bunun acısını çektik ve çekiyoruz... Kuşkusuz, tuzu kuru olanlar bunun dışında kalır. Cukkaları! sağlam olanlar üzülür gibi görünse de zamlardan pek etkilenmez, zama karşı yapacakları yeni zamlarla daha da kazanacaklarını düşünürler.

Cukka!, zula ve tuzu kuru olmak gibi sözcükleri farkında olmadan bende artık kullanmaya başladım.

Neden diye soracak olsanız, gelişime, bize özgü globalleşmeye! ayak uyduruyorum.

Toplumumuza indirilmiş yeni bir darbe olarak tanımladığım yeni zamlar birden beni 1970’li yıllara götürdü...

İstanbul’un mistik semtlerinden Kocamustafapaşa’da tiyatroyu halkın ayağına götürmek amacıyla, bir apartmanın altına “Çevre Tiyatrosu” yapılmıştı. Orada iki ayrı topluluğun tiyatrosu vardı. Bunlardan birinde rahmetli Atlan Erbulak ile Mete İnselel’in, diğerinde de Şahin Tek’in tiyatroları vardı. O yıllarda zaman zaman tiyatro eleştirmenliği yaptığımdan bu iki grubun hiçbir oyununu kaçırmazdım. Bu arada Şahin Tek, Sühandan Tek ve Nevzat Açıkgöz olmak üzere hepsi ile de yakın dostluklar kurmuştum.

Altan Erbulak ve arkadaşları daha çok komedi türünde oyunları sahnelerken, Şahin Tek siyasi hicivlere yer verirdi. Bu oyunlardan biri vardı ki, günümüze cuk diye oturuyor...

Zam, Zama da Zam!..

Süleyman Demirel’in Başbakanlık dönemi...

O yıllarda da bütçeyi denkleştirmek için zamlar yapılıyor, halk feryat figan ediyordu...

Aradan ne geçti diye düşündüğümde, pek bir şeyin değişmediğini, yönetenlerin sözle olsa bile yine orta direği pek umursamadığını bugün de görüyoruz...

Yalnız o zaman ile bu zaman arasında küçücük! bir fark; o da kamuya ait bazı kurumlar satılmıyor, ekonomi de IMF gibi bir kurumun kucağına oturmuyordu !..

Her ne kadar ABD’nin ekonomik yardım adında baskısı varsa da olaylar böylesine gün yüzüne çıkmamıştı...

O günlerde ABD’den başlayarak bütün Avrupa’yı kapsayan bir ekonomik kriz de yoktu.

Kısa bir süre önce ABD’de başlayan belirtiler ekonomik krizin başlayacağının sinyallerini veriyordu. AKP hükümeti nedense bunu anlamak istemedi. İç çekişmelere, muhalefet liderleri ile gereksiz kavgalara girdiğinden, küresel ekonomik krizi geri plana atmış, büyük olasılıkla da başımıza gelecekleri anlayamamıştı. Ekonomistler uyarmıştı ama onları kim anlar kim dinler!..Oysa batı dünyası gelecek ekonomik depremin farkındaydı, devlet müdahaleleri ile sistemlerini ayakta tutmaya çalışıyordu. Biz ise “Hamdolsun kriz bizi teğet geçer”, “ Bize bir şey olmaz”, “ Bizim bankalarımız çok sağlam” gibisinden sözlerle kendi kendimizi avutuyorduk...

Bu küresel deprem bizleri de etkileyecek, tedbir alalım diyenlere ise Başbakan sert çıkıyordu; “IMF böyle bir fırsatı bulduk, hemen ne yapalım? Ümüğünü sıkalım. Kusura bakmayın, bedeli ne olursa olsun kimseye ümüğümüzü! sıktırmayız.” Öyle ümük bizde yok diyordu.

Oysa IMF’nin kendisine başvurmayanlarla ilgilenmediğini ekonomistler biliyordu ama işin derinine inemeyen halk bundan pek bir şey anlamıyordu...

Böylece siyasi literatürümüze IMF’nin yanı sıra bir de ümük! Sözcüğü giriverdi. Birçok kişi Başbakan’ın ümük! sözcüğünü ekonomi krizin yanı sıra kullanmasını yadırgamadılar, Başbakan’ın halk ağzıyla konuşmasına alışmışlardı... Oysa Başbakan ümük yerine daha ciddi olarak gırtlak diyebilirdi. Halk arasında, mahalle kahvelerinde kullanılan ümük sözcüğünü de aslında yanlış kullanıyoruz. Bunun aslı tıp dilinde “Larinys” dir. Latince olan bu sözcüğün Türkçe karşılığı ümük değil imik’tir. Boğazına sarılmak, sıkıştırmak, aşırı biçimde üzerine düşmek anlamına gelen bir deyimdir.

Yakın tarihimizin siyasilerin kullandığı bazı sözcük ve deyimleri yanlış kullanmalarına alışmıştık. Bazıları da çok daha bilgili olduklarını göstermek için halkın anlamadığı yabancı terimleri konuşmaları arasına sıkıştırırlardı. Onları dinleyenler de ne bilge kişi diye düşünürler... Örneğin bu tür yabancı terimleri yerli yersiz Çiller kullanırdı...

Sonunda bazı çevrelerce beklenen zamlar hükümet tarafından yapıldı ve bunlarla toplumun beline adeta bir darbe indirildi. Piyasalardaki zamlar enflasyonu körüklerken, borsada karmaşa yaşandı, dolar ve euro hızla yükseldi. Küresel krizin ne boyuta ulaşacağının farkına varan iş çevreleri kendilerince bir takım önlemler alıp, iş hacimlerini daraltırken, işten çıkarılmalar da büyük ölçüde arttı. Ham petrol fiyatlarının artması doğal gaz fiyatlarının da yükselmesine neden oldu. Kış aylarına yaklaşıldığı günlerde BOTAŞ doğal gaza zam üzerine zam yapmaya başladı. Bir yıl içerisinde doğalgaza yapılan beşinci %22.5’lık zam halkın büyük tepkisini çekti... Özellikle dar gelirliler ve emekliler feryat etmeye başladılar.

Türkiye’ye doğalgaz Rusya ve İran’dan boru hatlarıyla, Nijerya, Cezayir ve Azerbaycan’dan deniz yolu ile geliyor. Dolar endeksli olan doğalgazın artması ise olağandır. Ancak diğer ülkelerin yaptığı gibi bizde otomatik fiyatlandırma yapılmamıştı. Yaklaşık beş yıl önce en kârlı kitlerden olan BOTAŞ bugün gaz satıyorsa da parasını tam olarak alamıyor. BOTAŞ, gazını elektrik üretim tesislerine, santrallerle belediyelere satıyor. Belediyelerin EGO, İZDAŞ, İGDAŞ, TÜGSAS gibi kurumlarda bunun üzerine kendi kârlarını ekleyerek halka satıyor ancak, halktan toplanan paralar BOTAŞ’a yatırılmıyor, büyük olasılıkla da başka yerlerde kullanılıyor… Böylece, AKP iktidarı öncesi iyi konumdaki BOTAŞ’ın kârının hemen hemen sıfıra inmesi de olağandır. Özellikle Ankara Büyükşehir Belediyesinden büyük alacağı varmış!.. Bunun 15 milyar olduğu söyleniyor. Herkes üstü kapalı bir şeyler söylüyorsa da durumu tam olarak açıklamıyor.

Örneğin Rusya’dan alınan gazın fiyatı nedir?

BOTAŞ’ın yönetiminde kimler var?

Hükümetten bu konunun tam olarak bir açıklaması beklenirken Enerji Bakanı “Belediyeden BOTAŞ’ın alınamayan parası, sulama, sokak aydınlatması olarak halka dönüyor” diyor!..

Ne alaka?..

TÜSİAD sesini yükseltirken hükümete yakın MÜSİAD bile önlem alınsın demeye başladı…

Faizler yükseliyor...

Borsa bir iniyor bir çıkıyor...

Satışlar azalıyor...

Kredi havuzu daraltılmaya çalışılırken, kredi kartlarına yüklenenler feryat ediyor... Öte yanda bankalar kendilerini sağlama almaya çalışıyor...

Herkes hükümetin çare bulmasını isterken, bazıları yurtdışındaki yurttaşların paralarının nasıl getirileceğini düşünüyor. Kısacası Türkiye’ye getirmeyi teşvik edici paket...

Ne günlere kaldık, Allah beterinden korusun...

Batıda başlayıp bizi de etkileyen küresel ekonomik kiriz, iş çevrelerini ayağa kaldırmışken, Başbakan, küresel ekonomik krizi değerlendirmek için yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda yaptığı konuşmasında krizden yakınan iş adamlarını eleştirirken yeni bir argo sözcüğü kullanmaktan kaçınmadı:

“Bir bildiğimiz var da ondan böyle konuşuyoruz. Krizden etkilenmezler. Bizim bu çevrelerde yakın dostlarımız var ve söz konusu kişilerin en az iki yıl yetecek zulaları! olduğunu söylüyorlar.”

Şimdi hemen herkes merak ediyordur; zulacı iş adamları kimler?

İktidara yakın olanlar mı? Yoksa karşı olanlar mı?

Ekonomik kriz ve zula!..

Böylece argodaki zula! sözcüğü de, ümükten! sonra siyasi-ekonomi literatürümüze girmiş oldu...

Merak edip soranlar için söylüyorum; zula başkalarından saklanacak şeylerin korunduğu gizli yerlere denir. Zula etmek, çalmak, aşırmak, hırsızlık etmek anlamında da argoda kullanılır. Zulaya atmak, zulalamak da oradan türetilmiştir...

Önümüzdeki aylarda yerel seçimler var…

Kuşkusuz, iç siyasetimiz daha da kızışacak...

Siyasi literatürümüze bakalım; acaba daha hangi argo sözcükler girecek...

Top yekûn merakla bekliyoruz…

 

erdemyucel2002@hotmail.com  

Yayın Tarihi : 9 Kasım 2008 Pazar 11:26:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
mehmet ersindigil IP: 84.62.10.xxx Tarih : 9.11.2008 12:46:28

Saygi ve selamlarimi sunarak ellerine saglik Hocam.Meshur laflardan biride gelen gideni hep aratir derler,Ne kadar dogru söylemisler.Zam ümük zulalar kiyamete kadar sürecek gibi görülüyor.Siyasetcilerin bu yabanci ve argo terimlerini kullanmalarinin sebebi bence ne söyledikleri Halk tarafindan ne anlama geldigini bilmemeleri icindir.Halk ne anlama geldigini anlayadursun yeni zamlar arkasindan gelir.Siyaset öyle bir seydir demek.Siyasetcilerimiz aldiklari maasla gecinmiyoruz derken,Halkin isci sinifinin almis oldugu üc bes kurusunu nasil geri alirim düsüncesindeler.Gene,de Halk Allaha sükretsin,Ekmek buluyormu yanina bir kuru sogan,da buldumu et yerine bal yerine yesin dursun.Kim kimin umurunda,ki.Oysa komsun acsa sen tok karinla yatamazsin derlerdi büyüklerimiz.Halkimiz her seye katlaniyor ama tatli ama aci, bunlari birakalim ,Bu günkü Fenerbahce Galatasaray derbisini konusup dertlerimizden bir parca olsun uzaklasalim.Temennim her iki takimin futbolculari sahada celtinmence bir tavir sergilerler hak eden kazansin diyorum.Taraftarlar,da kardesce mac seyretsinler birbirlerine taskinlik etmeden kötü tazahuratlar yapmadan,Dertlerinden uzak güzel bir mac seyretmelerini dilerim saygilarimla.


Gökhan IP: 88.240.68.xxx Tarih : 9.11.2008 15:48:10

Sayın Yücel,bahsettiğiniz kelimeler ve konular artık nesillerce kanıksanmış kelimeler olarak milletimizin kelime haznesine yerleşmiş durumdadır.Çünkü adına kriz denen bu ekonomik dalgalanmalar mutlaka bir şekilde bizi de etkilemektedir.Bu dalgalanmaların nedeni veya nedenleri karışık bazı ekonomi terimleri ve çetrefil hesaplarla açıklanmaya çalışılıyor.Oysa bu dalgalanmaların nedeni çok uluslu dev petrol şirketleri ve onların kullandığı spekülatörlerdir.Belli periyotlarda çıkarılan söylentiler,çatışma ya da savaşlarla doğal kaynaklar üzerinde fiyat ayarlamaları yaparak belli kesimler zenginlik ve güçlerini arttırıyorlar.Ama arada olanlar yatırım ve ekonomik varlıkları oranında zarar görüyorlar.1929 bunalımı ve sonraki bunalımlarda kimler zarar görmedi? Tabii ki yukarıda bahsedilen büyük şirketler.Orta ve küçük çaplı her işletme bir şekilde etkilenmiştir.Aynı sistem devam ediyor aslında.Alternatif enerji kaynaklarına(Rüzgar,Güneç v.b.) süratle geçilmediği sürece de bu dalgalanmalar devam edecek.Önceki yazınızın başlığı ve konusu da bu konu ile ilgilidir.İnsanoğlu ne zaman lüks tüketimden vazgeçerek dünyanın sadece kendisi için varolmadığını anlayacak,o zaman birçok sorun aşılmış olacak.Saygılar.


erdal geyikçi(köçek)...! IP: 78.186.14.xxx Tarih : 9.11.2008 14:31:22

merhaba erdem abi.köşenizi okuyunca aklıma seyrettiğim, filim karakterinin söyledigi söz geldi"indire gandi yapacan degilmi çakal"sözü.hangi filimden bahsettigimi anlamışsınızdır tahminimce recep ivedik filmi"..recep ivedik filmine kimler sponsor oldu bilmiyorumda;sn:can dündarın yaptığı belgesel tarzında olan filime kimse destek olmadı.önderimiz m.kemal atattürkün hayatını anlatan"mustafa'ya"..daha sonra medyada iki filim arasındaki isim farklılığını dikkat çeken haberler yapıldı"RECEP VE MUSTAFA"..eger isimlerin anlamı önemliyse erdem abi.peyğamber efendimizin adıda"muhammet mustafa"degilmi..?sizinde dediğiniz gibi"zulanın"çok anlamı var .vallaha şuan işsizim zulamdaki paralarda suyunu çekti,elime ilk geçen fırsatta"indire gandi"yapacam:))yoksa bu gidişle ya birisinin ümüğünü sıkacam,yada bana iş ver,yoksa çebindeki paraları sökül diyecem:))şimdilik sabır diyorum,kemeri bir delik daha küçültüyorum:)bu gidişle bir deri,bir kemik kalacak erdem abi...!saygılarımla.erdal geyikçi(köçek)...!