Hani eski bir dostu görmeyi çok istersiniz de hep günlük yaşamın ivediliklerini bahane edersiniz ya; değerli dostum Yusuf ‘un emek ve yürek vererek hazırladığı bu köşeye birkaç gönül damlasıyla konuk olabilme davetini henüz değerlendirebilmiş olmanın mahçupluğunu yaşarken, diğer yandan beynimdekileri yeteri kadar klavyeye dökememenin yada tam aksi dökmeye alışıp kolay kolay bitirememenin sinsi kaygısını taşıyorum.
Şairin dediği gibi: “BİR BAŞLASAM DÖKMEYE İÇİMDEKİLERİ,
KİMBİLİR BELKİ SUSMAK DAHA İYİ”
İçimizdekiler demişken, hazır sözü içimizdeki sonsuz güzelliklerin dış dünyayla buluşurken uğradığı değişime getirmişken ve hazır da bayram gibi muhteşem bir zamanı vesile edinmişken,yaratılış hamurumuzda olup da büyüdükçe pişirmek yerine küflendirdiğimiz bir hasletten bahsetmek istiyorum…
Geçenlerde aslında her birimizde varolan fakat kullanma prospektüsüne uymadığımız için kullanamadığımız bir duygumuzu çıkarıp koydum masamın üzerine…Aslında herşey mail kutuma gelen bir elektronik posta yüzünden oldu.. İçimden bu sanal kağıda firar eden tüm cümlelerin müsebbibi o ileti .. … E- posta kutumdan beynime oradan da yüreğimin en sızlayan yerine ışık hızıyla düşen mesaj da “gerekli gereksiz her şeyin bir günü var ve kutlanıyor..oysa en çok ihtiyacımız olan güzelim duygulardan birinin günü kutlanmıyor..Neden, DÜNYA,YADA EVREN AFFETME GÜNÜ yok..” şeklinde bir ifade yer alıyordu…
Bu dileği binlerce insana tek tuşla ulaştıran arkadaşım,”ne yapsak da böyle bir gün kutlayabilsek” diye düşünürken,aklıma güzel yurdum insanının bir o kadar da güzel yurduma has huyları geldi..
Bundan kolay ne ola ki dedim yazdığım cevapta: Kafamıza uyan bir gün seçelim ve o günü Dünya Af Günü ilan edelim…Onca kutlanan günün nedenini niyesini bilip de mi kutluyoruz,
varsın takvime bir özel gün de biz eklemiş olalım…Göle maya çalana değil,maya çalarken tutulan niyete bakarmış bilgenin biri..
Düşündük taşındık; ucu, bizim affetmediklerimize dokunacağı için, ne yalan söyleyeyim birazcıkta kaşındık..
Nihayet karar verdik ve bayramın 2.gününe tekabül eden 21.OCAK tarihini “DÜNYA AFFETME GÜNÜ” ilan ettik.
Ne olduğunuzu, toplumsal kimliklerinizi,rütbelerinizi ve varsa aldığınız tüm dereceleri

bir kenara bırakıp düşünün Allah aşkına, gerçekten de itinayla ket vurduğumuz , çoğumuzun yüreğinin en arka raflarına sıkıştırıp üstüne yine aynı itinayla 7 kat kilit vurduğumuz, o 7 kilidin ağırlığıyla yatıp , 7 kilitle her sabah yeniden uyandığımız ve sekte görmüş yüreklerimize bir düğüm de “AF” fedebilme erdeminden yoksun kalmak pahasına kendimizin attığı olmuyor mu?
Onaylamadığımız durumlar sonucu bize yaşatılan kırgınlıklarda, kişi yada kişileri affetmek bize çok zor gelir..Nedense biz hata yaptığımız zaman , karşımızdakinin bizi acilen affetmesini isteriz de, bize olumsuz bir davranışta bulunulduğunda çoğu kez affetmek yerine cezalandırmayı , onu tamamen yaşamımızdan çıkarmayı veya hatasını yüzüne vurmayı tercih ederiz.
Bu inanırken de böyledir…Allah,Tanrı, Rab yaratıcı gücün adı hangi dinde veya dil de olursa olsun, hatayı eğer biz yaptıysak tövbe eder,bizi affetmesini dileriz.Tüm kutsal kitaplarda ,yaradan olarak belirtilmiş olan o muhteşem gücün her tanımında ,affı ve merhameti bol olan diye bahsedilir. Biz kainatı yaratan “ALLAH’TAN” bile affı bol keseden dilerken,onun güzelliğinin değdiği en muhteşem varlıklardan biri olan insanlardan yana bu erdemi cimrice kullanırız…
Affetmemenin en kısa açıklaması kendini karşındakinden daha kusursuz görmektir.
Halbuki kimse bilmese bile, en azından kendi kendimizle baş başa kaldığımızda hepimiz biliyoruz ki hiçbirimiz kusursuz değiliz…Aksine kusursuz olarak yaratılıp,büyüdükçe kusurlara boğulan yegane varlıklarız.
Her birimiz doğduğumuz zaman tertemiz bir insan müsveddesi olarak yaşama merhaba deriz.. Ama işe bakın ki büyümemize karşın,inatla kimimiz müsvedde olarak kalmakta ısrar eder çok azımız müsveddelikten sıyrılıp “insan “ olarak göç ederiz..
İşin, ağlanası halimize gülünecek yanı; bazılarımız kadere inanan insanlar olarak her olayın güzelini çokkkkkkk yukarılardan

bilir lakin gönlümüze ve beynimize uymayanı da nedense insanlardan sebepleniriz..
Hadi gelin klasik bayram kutsiyetini bahanelerimizin bahanesizliği edinip ,bu defa işitip de duymadığımızı,yokluğunu hissetsek bile öfkenin en baş köşesine yamadığımızı ve bilip de yapmadığımızı,yapalım….
Kırgınlıktan yada kızgınlıktan yana içimize buruşturup tıkıştırdığımız ne kadar işe yaramaz değerler varsa bir bir çıkarıp çöpe atalım,
Doya doya “AFFETTİM diyelim”…
Affetmenin hafifliğini ve huzurunu….
bedenimizin her bir hücresine yavaş yavaş,sükunetle yayıldığını hissedelim…
Hadi , ya alın elinize telefonun ahizesini yada açın mail kutunuzda asla affetmeyeceklerinizin adreslerini…
Hiç değilse; ufacık, lakin sımsıcacık bir mesaj atın…
Ama sonuna mutlak kocaman harflerle;
“SENİ AFFETTİM..HERŞEYE RAĞMEN, İYİ Kİ VARSIN “ yazın…
“AFFIN BOL , DARGINLIĞIN SON BULDUĞU BİNLERCE GÜNÜMÜZ OLSUN…
DÜNYA…
KAİNAT…
YADA EVREN…
SINIRLARIMIZ NE KADAR BÜYÜK VE BU SINIRLARIN ADI HER NE OLURSA OLSUN,
21 OCAK AFFETME GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN…”
Yazarı biliniyor
ama o yazdığından çok duyguların güzelliğini önemsiyor
Nilgün KARATAŞ MİRÇEVİ
Bayramınız kutlu olsun...
SAYGILARIMLA