SENDE HAKLISIN
“Sende haklısın” çok eski bir deyim. En azından Nasrettin Hoca kadar. Ancak o zaman insanlar bu kadar egoist değildi. Daha doğrusu yüzsüzlük bu boyutlara ulaşmamıştı. Bugün ise artık mide bulandıran boyutlarda.
Kendisini dünyanın merkezi sanan, her türlü hareketi, hakareti ve çirkinliği yaparak, adına da demokrasi, insan hakları, özgürlük veya bilmem ne isimleri takarak, günümüz zavallıların kanını emen şerefsiz ve haysiyetsizler takımı oldukça büyüdü.
Bazen şu soruyu kendime sormadan edemiyorum: Acaba; insanlığı kurtaralım, yarınları güvence altına alalım, daha müreffeh bir yaşam sağlayalım derken, sakın farkında olmadan insanlığımızın da sonunu hazırlıyor olmayalım?
Papağan gibi ezberlediği üç beş fiyakalı cümle ile, kanunların da tanımış olduğu haktan güç alarak; aklına ters yapılan her işe ve kanuna saldırmakta tereddüt etmeyen, yapılan icraatlardaki her türlü olumlu olumsuz hareketin sahipleri için mahkeme bile kurmadan yargılama yapan, ülkenin bugüne kadar ki sosyo-ekonomik durumundan bihaber, gelenek göreneklerden geçtik tarihsel gerçekleri de göz ardı eden veya farkında dahi olmayan, günümüzün çok bilmiş sözde siyasetçi ve aydın takımının bazen boğazına sarılasım geliyor.
Yüksek öğretim kurumunun kurulduğu ilk yıl üniversiteye girmiştim. YÖK’süz üniversitenin nasıl bir şey olduğunu bilmediğimizden, YÖK’ün bize neler getirip neler götüreceğini bilmiyorduk.Bize yansıyan başta çift aşamalı sınav handikapı olmuştu. O sıralarda bazı profesör ve öğretim elemanlarının çığlıkları ise boşlukta yankılanıyordu…
Marmara Üniversitesi Teknik eğitim fakültesi Tekstil bölümünde okuyordum. Okumasına okuyorduk da özellikle meslek derslerimiz, lisedeki derslerden hiç de farklı değildi. Bizi zorlayan en ağır ders ingilizce idi. Branş öğretmeni olmayan öğretmenler ile lisedeki dersleri geçirdiğimiz için bu anlamda ciddi sıkıntılarımız vardı. Bunun dışında özellikle dediğim gibi meslek derslerimiz lisedekilerin bir tekrarından ibaretti…
İlk önceleri YÖK ün kurulmasının ardındaki niyetleri sezememiştik. Yapılmak istenilenler, güdümlü medya sayesinde tüm kamuoyuna gayet masumane gösterilmişti. Gerek öğretim elemanları gerekse bizler, yani geçmişten sakıncalı olanlarımız, ihtilal öncesi içinde bulunulan iç savaş döneminde yaşanılan acılar ve ölümler, kamuoyunu da olumsuz yönde etkilediği için çıkarmaya çalıştığımız sesimizin içinde boğulmaya çalışılmış ve boğulmuştuk. Çıkarılan tüm idari kanunlar 12 eylül öncesinin intikamını almak için tasarlanmıştı… Bu memleket için herkesin büyük idealleri varmış.… Varmış da bizim haberimiz yokmuş!!!!!!!…
Ne gariptir ki bu ülkede bir çok var olan kanunlara, en küçüğünden en büyüğüne kadar muhalefet edilir ama üniversiteler de kılık kıyafeti düzenleme kanununu herkesin harfiyen uygulaması beklenirdi. Yok onu giymeyeceksin, bunu giyeceksin, saçını-sakalını bıyıklarını öyle değil böyle keseceksin. Öğrenci işleri bürolarının önünde sonu gelmez istek ve tartışmalar ve yıldırmalar ve sonsuz yıkılışlar…
Daha sonra öğretim görevinden uzaklaştırmalar, tehditler, istifalar ve tayinler, okuldan uzaklaştırma ve atılmalar, bunalım ve kaos adına bugünün zincir halkalarını oluşturacaktı…
O güne kadar bu memleketin yetiştirdiği değerli öğretim elemanları için söylenen sözleri buraya almayacağım, ancak bugün hala öküzün altındaki buzağı’yı bulamayanlar lütfen geri dönüp de arkada bırakılanlara bir baksın…
Bir baksınlar mezun olan öğrencilere… Hatta bakmakla yetinmeyip biraz zahmet edip 3-5 dakikalarını ayırsınlar ve onlarla konuşsunlar… Ne söylüyorlar bakalım!!!.
Ve bırakılanların üzerine kurulanın, gerçekte öğrenim kurumu mu, yoksa köreltme kurumu mu olduğuna dikkatlice bakalım. 25 yıldır YÖK sayesinde yetiştirdiğimiz dünya ölçeğinde ki profesörlerimizin, ilim ve bilim adamlarımızın sayılarına ve niteliklerine bir bakalım. Bilimsel araştırmalardaki yerimize(varsa) bakalım…
Geçenlerde bir dekan arkadaş ile sohbetimizde Yök’ün içinde bulunduğu sıkıntılardan söz ettik. Vurucu iki noktayı buraya almak istiyorum: Dekan arkadaşa göre YÖK’ün 2 sıkıntısı vardı.1- Maddi yetersizlikler( Devletten sadece, kırtasiye ve idari harcamalar için alınan paralar, inanın çok komik rakamlar) 2- YÖK kanunları..
Kendisi de bir öğretim üyesi ve yöneticisi olmasına rağmen YÖK içinde ki antidemokratik yapıdan şikayetçi. Rektörlerin tabiri caiz ise kral olduklarını, bir rektördeki yetkilerin bir başbakanda bile olmadığından söz etti.
Bizim kraldan daha çok kralcı olacağımız yok ya!!!
Van’da yaşanan rektör bunalımı, jandarma istihbarat raporları, CHP nin ve diğer siyasi yandaşlarının söylemleri benim bugünkü konumun dışında kalıyor.
Son Söz: YÖK Kaldırılmalı( kaldırılmıyorsa demokratikleştirilmeli) , Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı, Doktora için yabancı ülkelere ihtiyaç ortadan kaldırılmalı ( bir öğrencinin 4 yıllık doktora masrafı yaklaşık 30.000 paund), Eğitim- Öğretim siyasetin içinden çıkarılmalı…
Sevgi ve saygılarımla
YUSUF GEDİKLİ
Yayın Tarihi :
10 Kasım 2005 Perşembe 12:01:53