18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Çocuk Terörüne Son


 
 
     Modern yaşamın başımıza sardığı en büyük dertlerden  birisinin  ’çocukların anne babalarına uyguladığı terör’  olduğuna inanıyorum. 

     Etrafımda (kendim dahil) bu terörden muzdarip pek  çok anne baba var. 

    Hele anneler çocukları tarafından öyle bir  sıkıştırılıyorlar ki çoğu  farkında bile olmadan depresyona giriyor.

    Geçenlerde  uyku bozukluğu, sabah  yorgunluğu, endişe hali ve kolay ağlama şikayetleri 
ile gördüğüm hastama  ’Sizi üzen, sıkan önemli bir sorununuz mu var?’ diye  sorduğumda ’İki küçük  çocuğum var...’ diye cevap verdi... Öyle acınacak  bir halleri vardı ki  anlatamam... 
Yanındaki kocası da başını salladı, iki küçük  çocukları var ya  ’Depresyona girmek için daha ne olsun doktor bey...’  der gibiydiler. 

     Şurası bir gerçek ki bizim ülkemizde doğumla  birlikte ailenin yaşamı  baştan aşağı değişerek ’bebeğin rahatını sağlama’  üzerine kurulu yeni bir  dönem başlıyor.  Bebeklik dönemi boyunca, anne babanın kendileri  için vakit ayırmaları  en büyük yasak, en büyük vicdan azabı...

    Çoğu annede  muazzam bir  sahiplenme duygusu; televizyonda izlediğimiz Amazon 
belgesellerindeki  yavruları boyunlarına asılı maymunlar gibi nerdeyse  çocuklarını hiç 
kucaklarından indirmeyecekler.

    Bir de işin ekonomi  boyutu var. Doğumla  birlikte, çocuğun ihtiyaçları bir daha hiç geriye 
düşmemek üzere aile  bütçesinin en önüne yerleşiyor; çeşit çeşit  biberonlar, bebek arabaları, 
pusetler,kucaklıklar, sırtlıklar, arabaya konan  ayrı, arka koltuğa ayrı... 

     Ya çocuk bezlerine ne demeli... Bantlısı bantsızı,  sızdıranı sızdırmazı,  yumuşağı ipek gibisi... Bizim popomuz popo değil  miydi, altımızda zımpara  gibi Amerikan bezleriyle büyüdük, hangimizin popo  estetiğinde bir zayıflık  var? 

     İşin garip tarafı bu ’çocuk terörü’ belası daha  çok bizim ülkeye has  bir sorun gibi görülüyor. Amerikalı bir annenin  çocuğunun peşinden elinde  mama tabağı ile saatlerce gezdiğini duydunuz mu? 

     Yakınımızda oturan  Fransız bir aile var, sabah küçük kızlarının okul  servisine binme saatinde  evlerinin önünden geçiyorum, daha bir gün bile  annelerinin pencereye çıkıp 
arkalarından baktığını görmedim. Bizim paşaların,  prenseslerin okul servis  törenini ise hepiniz görmüşsünüzdür; kapıdan elinden  tutarak çıkarmalar,  birlikte karşıya geçirmeler, servise bindirmeler,  arkasından gözler yaşlı  el sallamalar, öpücük atmalar... Sanki çocuklarını 
okula değil de hacca  yolluyorlar... 

     Bebeklik, çocukluk derken, aileler arası en  büyük mücadele ’çocuğu en  iyi okulda okutma’ engelli yarışları ile devam  ediyor. Şu kurs iyi, bu  daha iyi, şundan özel ders, o dershane, bu 
dershane... Kemerleri sıkıp,  uğraşıyoruz ki sonunda çocuğumuz gene paralı bir  okula girsin ve biz de  çileye devam edelim...

    Halbuki rahmetli babam, benim  daha iyi bir okula  gitmem gerektiğini söyleyen anneme ’Oğlum akıllı  malı nede, oğlum deli  malı nede?’ şeklinde bir vecize söyleyip kenara  çekilmişti. (Günümüz  Türkçe’siyle tercümesi: Eğer çocuk akıllı ise zaten  başarılı olur,  yok akıllı değil ise boşuna uğraşma en iyi okula da  gitse adam olmaz) 

     Doğrusu zaman zaman çocukların bu rahatını ve  saltanatlarını  kıskanmıyorum dersem yalan olur. Oğlumun cep  telefonu benimkinden yeni  model, kızımın çizmesi annesininkinden daha pahalı  ve çoğumuz şöyle veya  böyle çocuklarımıza imkanlarımızı aşan bir yaşam 
tarzı sunmaya çalışıyoruz. 

     Sabah işe giderken yakınımızdaki devlet okuluna  giden çocuklarla  karşılaşıyorum. Çoğunun ayağında (nedense bağcıkları  çözük) tek tip,  kocaman, marka bir bot var ve çoğunun anne babasının  o botu almak için çok  daha lüzumlu bir harcamayı ertelediklerinden 
eminim... Üstelik sağlanan o  kadar imkana rağmen hala halinden memnun olmayan ve 
daha fazlasını, yetmedi  daha fazlasını isteyen mutsuz çocuklarımız var. 

     (Bundan 40 yıl önce ilk  depresyonun görülme yaşı ortalaması 29 yaş iken  şimdi 14) Bilmem sizde benim  gibi çocuklarınıza sağladığınız imkanları kendi  çocukluğunuzdaki 
imkanlarınızla kıyaslıyor ve sinirleniyor musunuz? 

     İlkokulu bitirene kadar tek servetim beş-on bilye,  bir lastik çember ve bir sapandı. Bütün gün çemberin peşinde tabanlarım  sızlayana kadar sokak  sokak dolaşmaktan ne anladığımı hatırlamıyorum ama  hava kararıp da  yorgunluktan bitap eve geldiğimde son derece mutlu 
olduğumu çok iyi  hatırlıyorum... 

     Unutmayalım ki çocuklarımıza vereceğimiz en  güzel şey, neşeli ve  mutlu bir aile ortamıdır. Gecelerini uykusuz  geçiren, çocuğu için özel  zevklerinden ve tüm hobilerinden vazgeçmiş anne  babalarla mutlu bir aile  ortamı sağlayabilir miyiz? 

     Yapılacak şey belli... Tüm dünyanın ezilen anne  babaları, çocuk  terörüne karşı eyleme geçmenin zamanı geldi  geçiyor... Birleşelim... 

     Yarından tezi yok önlem alalım... Yaşamak bizim de  hakkımız... Dr. Murat KINIKOĞLU
 
 
 

Yayın Tarihi : 4 Mayıs 2005 Çarşamba 21:48:35
Güncelleme :4 Mayıs 2005 Çarşamba 22:06:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Zeliha Ak IP: 81.214.11.xxx Tarih : 6.05.2005 20:45:06
Neden hiç Avrupada, Amerikada suç işleme oranı daha fazla,uyuşturucu kullanma yaşı vb. daha düşük acaba hiç düşündündüz mü? Veya neden oradaki gençler daha rahat, dünya umurlarında değil hiç düşündünüz mü?Bence yazınızda bahsettiğiniz Amerikalı, Avrupalı anneler bebeklik ve çocukluk çağında yeterince sevgi ve ilgi göstermedikleri için duyarsız toplumlar yetiştiriyorlar.Bence hiç Avrupalı/Amerikalı ebeveynlere özenecek bir durum yok ortada. Ha bizde yok mu öyle çocuklar diyeceksiniz, tabiiki var...Anne baba sevgisinden yoksun büyüyen çocuklar. Çocuk sevgiyle ilgiyle büyür Sayın Doktor.Tabiiki aşırıya kaçmadan. Saygılarımla