19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Sokakların Ortasında Bir Umuttu

           Değerli okurlarım geçen yazımda söylemiştim dimi hikayelerinizi yayınlayacağımı, işte size ilk okurum ve hikayesi:  
            
               SOKAKLARIN ORTASINDA BİR UMUTTU "O"
 
 
            Güneşin sarı ışıkları  yavaş yavaş  derin bir kızıllığa bürünmekteydi . Bir   bebeğin   anne kollarına verilişindeki  huzuru yaşar gibi, tüm görkemiyle kendini denizin kucağına bırakıyordu . Etrafında  özgür ruhun verdiği dinginlikle dönen martıların,  gökyüzüne doğru kanat çırpışları, sanki mutluluğu tüm çıplaklığıyla resmediyordu gözler önüne.
 
            Orada   olabilmek için neler vermezdim.Yaşamın tüm çirkinlikleri perdesini indiriyor; inanılmaz doygunluk veriyordu ruhuma. Yakınımda bulamadığım huzuru, belki de uzaklarda  arama hissiydi bu ?
 
            Kendimi bu inanılmaz manzaranın karşısında tüm ruhumla ayrıntıları kaçırmadan izlerken  “boyayalım mı abla” diyen bir sesle irkildim. Dönüp baktığımda  yanımda on yaşlarında,  üzerinde emanet duran pantolonunu  zayıf bedenine,  kemeriyle sıkıca bağlamış; yırtık superman tişortlu ,  gözleri çakmak çakmak, olan bir çocuk, yorgun düşmüş bedeniyle yanımda oturmaktaydı.
 
            Ne güzel abla, değil mi ? Güneş, deniz  ve uzaklar . Ben de  kuşların yerinde olmak isterdim. Onlar gibi her yeri gezmek, özgür olmak isterdim…
 
            Çocuk yüreğinin, huzuru bu kadar erken arama isteği beni çok  derinden etkilemişti . Adını sorduğumda ise : “ Kemal, Mehmet , Hasan  ne fark eder ki abla, herkes bana çolak boyacı der. Babam içki içen biriymiş. Bazen  buralarda görenler  varmış ama ben hiç görmedim. Annem ise, her gün  temizlik işlerine gider. Üç tane kardeşim var ve  evin terk erkeği benim” dedi.
 
            Büyüyünce ne olmak istiyorsun? diye sorduğumda  “ressam olmak istiyorum”  diyerek  gözlerime baktı. “Yaşadığım tüm acılarımı, nefretlerimi, sevgimi, içime hapsettiğim yaşanmamışlıklarımı, tüm renkleriyle resmedeceğim. Kazandığım  parayla yoksul  kızlara kırmızı pabuç, erkeklere ise bisiklet alacağım. Ama önce Osman’a  misket borcumu ödeyeceğim” dedi ve gülüştük.
            
            Acının, sevginin, umutlarının harmanlandığı  yüz ifadesi beni çok etkilemişti. İnandığı, güvendiği çocuk yüreği ve  elleri, bir gün gelecek onu isteklerine kavuşturacaktı. Bu hırs, onda o kadar büyüktü ki, sakat olan kolu bile buna bir engel değildi.
 
            Kendisinden  on dakika izin isteyerek, kırtasiyeden tuvaller ve renk renk boyalar alarak yanına geldim. “Ama ödeyemem ki” derken sesi titriyordu. Başını okşayarak, bunu bir karşılık olsun diye yapmadığımı söyledim.
            Hemen bir resim yapmak  ve bana hediye etmek  istediğini söyledi,. bende kabul ettim.
Fanusunu kırıp denize dalan bir balığın şaşkınlığını yaşayarak hemen tuvale sarıldı ve içindekileri  resmetmeye başladı. Boya kutularını itinayla açıyor  ve boya kokuları belki de ilk kez ona kötü kokmuyordu. Yaşamın ona verdiği siyah ve beyaz renkleri bir kenara bırakıp, tüm  renkleri kullanma çabasındaydı. Eline verilen renklerin hiç bitmemesini ister gibi özenli davranıyordu…
 
            Yaşamda ayakta kalabilmek adına, isteklerimizi hep  ileri zamana atıyor ve  o günü  bekleyip,  bir gün başarmak hissi ise  bizim en büyük umut  kaynağımız oluyor. Tıpkı bir çocuğun bisiklete binme isteğini  er geç yapmak istemesi gibi.
 
Ya elimizdekiler!
 
            Avucumuzda olup ta kıymetini bilemediklerimiz. Aşklarımız,sevgilerimiz, dostluklarımız…Ne kadarını yaşatabiliyoruz bunların? Canın yanarak kazandığın bazı değerleri,  özen ve itina ile elinde tutmaya çalışıyorsun. Bir çocuğun siyah- beyaz  boyalarından   sonra,  itinayla açtığı   renk  renk boyalarıyla, umutlarına yaklaşıp, sevgiyle kucaklaması gibi. Şüphesiz; yaşam, bize ışıltılarıyla sunulan bir paket değil, içinde nefretin, sevginin ,öfkenin, yalanın, aşkın, dostluğun, iyiliğin ve kötülüğün harmanlandığı sürpriz bir dünyadır. Ancak ve ancak biz istediğimiz şeyi içinden çekip alabiliriz. Buna  öncelikle bizim inanmamız gerekir. Tıpkı bir çocuğun;  yalansız, hayattan istediklerini anlatıp, tuvalle tanışması gibi...
 
            Ya yanlışlarımız, geri dönemediklerimiz...hatalarımızı düzeltmek yerine, unutmak isteyişlerimiz. Derin bağlılıkları, basit hatalar yüzünden hiç edişlerimiz. Elimizdeki nadir olan değerleri hoyratça savuruşlarımız,  yüreğimizi çürüten bu yanlışları unutmaya çalışmalarımız. Ama ölene kadar unutamayışlarımız, tıpkı bir babanın her gün sokak aralarından çocuğuna özlemle bakması gibi...
 
            İnsanoğlunun ilkel  doyumsuzlukları... Üst üste  kondurduğumuz binalar, satın alınan lüks  arabalar... Sonra, hepsini satsak ta yerine koyamadığımız sağlığımız. Kendini hep topluma karşı güçlü hissetme egoları. Etiketin paranın gücüne inanarak yaşamak ve bir türlü doyamamak. Aç kalan hep bir taraflarımızı görememek. İnsanların hep birbirine hükmetme çabaları. Tıpkı küçük yasta bir çocuğun beynine aşılanan  “süperman” gibi. Ve birbirimize yüklediğimiz kati olan yükler. Kadın olarak yapmamız gerekenler, erkek olarak yapmamız gerekenler diye gruplaşmalarımız. Yozlaşmış düşüncelerden çıkamayışlarımız. Son istatistiklere göre üniversite  eğitimi  alan kadınlarımızın daha çok dayak yemesi en güzel örnek. Eğitimle  beraber kişisel kimliğini bulan kadınların başkaldırışları  ve erkek egosuyla yetişen  toplumla çatışmasının doğal sonucunu yaşıyoruz günümüzde. Küçük bir çocuğun “evin tek erkeğiyim” diyerek bu bilinçte yetişmesi gibi..
 
            Güneş  yerini karanlığa bırakırken; yavaş yavaş yüreğime doğmaktaydı.
“Tamam ablacığım” diyen bir sesle tekrar irkildim. Elime uzatılan resme saatlerce bakakaldım. Huzuru arayan çocuk ruhu, her şeyi o kadar güzel resmetmişti ki,  hayran kalmamak mümkün değildi. Sonsuza doğru giden bir deniz ve denizin içinde, gözleri  sevgiyle bakan bir denizkızı. Güneşin ışıkları arasında babası, annesi ve kardeşleriyle sımsıkı sarılmış bir aile yumağı vardı. Bu yumağı çevreleyen, el ele kırmızı pabuç giymiş kız çocukları ve bisikletle gezen çocuklar vardı. İçinde hiç öfke,  kin ve nefret barındırmayan ve tek kelimeyle muhteşem bir dünya…
 
            Hayatımda aldığım en değerli hediyeydi bu ve en önemlisi uzaklarda aradığım mutlulukları bu kadar yakın hissetmiştim içimde…
 
Unutmayalım ki:
 
Umutlarımız bize tahmin ettiğimizden daha yakın ve karşılık beklemeden  yaşanan dostluklar sevgiler, aşklar,.. bize mutlu bir dünya sunacaktır.
 
Sevgiyle kalın…   Ayten KARAOĞLU
 
   *Sevgili okurlar yeni iletişim adresim  makamsizyusuf@hotmail.com*  
 
Saygılarımla                                                                                                                          
Yayın Tarihi : 17 Eylül 2004 Cuma 13:55:07
Güncelleme :18 Eylül 2004 Cumartesi 11:00:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
mehdi özdemir IP: 212.154.48.xxx Tarih : 20.09.2004 14:59:31
BU ARKADAŞ BİRİLERİNE AŞIK GALİBA, AMA DEĞERİNİ SONRADAN ANLADIĞI. HİKAYELER İNSANIN PİŞMANLIKLARINI KALEME ALDIĞI YAZILARDIR. AMA BU ARKADAŞ FARKLI BİR ŞEKİLDE AŞKINI ANLATMIŞ. GÜZEL BİR DENEME OLMUŞ. ARKADAŞA BAŞARILAR DİLERİM

arif hikmet izol IP: 85.107.94.xxx Tarih : 23.03.2006 20:08:59
arkadaşı tebrik ediyorum. yazı çok güzel.duygularınıromansı bir şekikldeifade etmiş.yazıyı okuyunca duygulandım.etkileyici.