Acaba hiç düşündük mü, neden yılın oniki ayı domates yiyoruz? Mevsimsel lezzet ve fiyat farklılıkları da çok fazla etkilemiyor tüketimi. Alış-veriş çantalarımızdan hiç eksik etmiyoruz, sağ olsun üreticiler, pazarlayıcılar.
Siz ne düşünüyorsunuz bilemiyorum;ben, hakiki domatesin lezzetini bilmediğimiz içindir diyorum.Gerçek lezzeti bilmediğimiz için de ,tıp otoritelerinin görüşlerini dahi önemsemeden bütün yıl domates tüketiyoruz ve bu bizim için çok da önem taşımıyor..Belki, ilkbahar ve yaz aylarında damağımız bir şeyler hisseder gibi oluyor ancak zavallı damağımız da bazı değerlerini kaybettiği için bizi seçiciliğe zorlayamıyor.Ve son olarak domates lezzeti bizim için sıradan tatlar arasına katılıyor.Sağlığımız ile ilgili açılımlarını ise otoritelerine bırakıyorum. Demek oluyor ki; bizi oniki ay domates tüketmeye yönlendiren damağımız değil, “domates değerleri” miz.
Peki bu pencereden bir de diğer değerlerimizin doğuşuna ve tüketimine bakalım:
Teknolojik gelişmeleri inkar etme gibi bir yanlışımız olamaz. Bu teknolojik gelişim paralelinde toplum değerleri de maalesef değişime uğruyor.Üretim ve tüketim değerlerimizi tüm bu gelişim ve değişime göre ayarlıyoruz. Özür diliyorum ayarlamıyoruz, ayarlatılıyoruz!!!
Ekonomiden siyasete,siyasetten sosyal yaşamımıza kadar sahiplendiğimiz değerlerin ne kadarı ile barışığız,bu değerlere olan inancımızın değeri ne? Neden sahiplendiğimiz bu değerler, bizi mutlu olmak yerine çoğu kez mutsuz ediyor! Dünyadaki tüm gelişim ve değişimlerin amacı, insanlığa hizmet değil midir? … Gülmeyen yüzler ve mutsuz çoğunluk bunun böyle olmadığını söylüyor.
Damak lezzetimizin değerleri nasıl değişmişse, benlik değerlerimiz de (bizim seçimimiz olmayanları kastediyorum) aynı şekilde değişip yozlaşmağa başlamış.Bozulan bu değerler ile mutluluğun tadını alamıyoruz ve kendimizi kandırma yolları buluyor,hatta bulduğumuz bu yöntemler ile yeni gündemler yaratıyoruz.Sonra da bunu geniş halk kitlelerine çok menem bir şey gibi sunuyoruz:Sevgililer günü,Anneler günü,Babalar günü(babaların protestolarından sonra), Çocuklar günü, Öğretmenler günü, İşçiler günü, evlilik yıldönümü, tanışma, ayrılma, dedeler günü, babaanne, anneanne, teyze, hala, amca, dayı, yeğen, çevre, hayvanlar v.s. Siyasetçilere niye gün tahsis edilmemiş hayret! (gerçi toplumuzda özel gün tahsis edilmeyen bir çok grup var!)
Tabii birde haftalar var…Özel bir yeri olan noel kutlamalarını da unutmayalım.Bir çoğumuz duymamış olabiliriz diye söylüyorum; şimdilerde hayatımıza yeni katılan “noel anneleri” diye bir kavram da var.Aman onları ihmal etmeyelim!
Biri bizi gözetliyor!Biz evleniyoruz!Biz boşanıyoruz!...Biliyorum son söylediğim henüz yayın hayatına başlamadı,merak etmeyin çok yakında!...
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artan şiddet olayları ve bunları doğuran sebepler,yolsuzluklar,hırsızlıklar,mahkemelere intikal eden ve etmeyen anlaşmazlıklar, boşanmalar, cinayetler, maddi-manevi tecavüzler…………
Örnekleri istediğimiz kadar uzatabiliriz...Tüm benliğimiz bunlarla dolup,öz değerlerimiz örtülenirse; içimizde özlem duyduğumuz gerçek mutluluğa ulaşmak için hangi değerleri kullanacağız?
Kullanacağımız değerler domates değerlerinden farklı mı olacak?
Lütfen; turfanda değerleri alırken,kullanırken ;sahip olduğumuz değerlerin değişmesine ve bu değerlerin içlerinin boşaltılmasına izin vermeyelim.
Şu sıralar internet’te sık görülen bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:
Su, ateş ve ahlak arkadaş olmuşlar ve yola çıkmışlar. Birbirlerini kaybetme endişesi ile; önce su’ya sormuşlar: -Seni kaybedersek nasıl bulacağız? Su cevap vermiş: -Nerede şırıl-şırıl bir ses duyarsanız ben oradayımdır. Sonra ateş’e sormuşlar: -Seni kaybedersek nasıl bulacağız?Ateş cevap vermiş: -Nerede bir tüten duman görürseniz ben oradayımdır.Sonra da aynı soruyu Ahlak’a sormuşlar.Ahlak cevap vermiş: -Beni kaybederseniz asla bulamazsınız…!!!!
Gerçek ve öz değerlerimizin kaybolmaması dileklerimle.