7
Mayıs
2024
Salı
MARDİN

Çadırlık Fenerler


Ramazan ayında belediyelerin ya da insani yardım vakıfları gibi kuruluşların koca koca çadırlarını görmeye başladık. Kimisi iftar vaktinde yemek veriyor ya da yardım paketi dağıtıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan ve bakanları en kral takımlarını giyip çadırlarda en lezzetli yemekleri yiyorlar. Ne kadar iyiliksever olduklarını açıklamak istiyorlar. O gün yenilen en leziz yemeklerden nasiplenebilen garibanlar bayram ediyor. Devamı gelecek Ramazan’da.

Oysa o çadırların maskelediği kötülüklerin ve günahların kimse ayırdında değil. O çadırlarda verilen yemekler aslında kimin parasıyla yapılıyor?

Belediyeler eğer kendi bütçesiyle yapıyorsa kimin parasını kime veriyor?

Dilencilik ve sadaka kültürünü pompalayan bu tip organizasyonların öz itibariyle insani yönü var mıdır?

Dilenciliğe ve sadakaya alıştırmak yerine onun sosyal düzeyini, alım gücünü artırmak-namerde muhtaç etmemek!-ve onurlu bir yurttaş yapmak daha doğru değil midir?

Adaletli bir toplumda refah içinde yaşayan yurttaşların ibadetlerini (oruçlarını) yapmaları daha insani değil midir?

İnsanı seven, kendi sorunları asgariye inmiş insan tipinin, iyi bir moralle kendinden daha altta olanlara insani bakış açısıyla bakması ve sosyal adaleti sağlaması daha olasıdır. Belediyeler, vakıflar ya da siyasetçilerin (bu kutsal ayda) dini ibadetleri siyasi olarak kullanmaları (dini anlamda) günah ve (seküler anlamda) suçtur. Siz ve din referanslı partiniz, derneğiniz, vakfınız yurttaşları garibanlıkları, yoksullukları, muhtaçlıkları nedeniyle avlamaya çalışıyorsunuz. Bu günahtan korkmayanlara söyleyecek sözümüz olamaz.

Fethullahçı çadırları, yardımları, salt yoksulları türbana büründürmek, tarikatçı yapmak amacıyla avlıyorsa, bunu yapanlar kadar buna seyirci olanlar da suçludurlar. Bu çadırları organize edenleri, yapılan masrafları, ödenen paraları inceleyen bir birim var mıdır? Yoksa sırf din, iman gibi kutsal sözlerin arkasına sığınanlar mı suçludur? Çok merak ediyorum: Her şeyi inceleyen Danıştay bu konuyu inceliyor mu? (Gerçekten bunu çok merak ediyorum.)

Din tacirliğine soyunan, dini maske eden dernek, vakıf ve belediyelerde dönen yolsuzluklar böyle dilencilik (sadaka) çadırlarıyla örtünmek istenmesinin bilinmemesi insanı akıl almaz bir kayıtsızlığa, olanı kabullenmeye iter. Deniz Feneri adlı derneğin sözde, yoksula uzanan yardım elinin bu işi organize edenlerin malvarlığının artmasıyla sonuçlanması son bir örnektir. Paraların yoksulların yerine din siyaseti yapanların cebine girmesinin telaşı yaşanmaktadır. Oysa bu, bilinen bir istismardır. Deniz Feneri’nin Başbakan Erdoğan’a kadar para gönderdiği iddia ediliyor. Yurtdışındaki dindar insanlardan (yardım adı altında) para toplayıp kendini zengin eden insanları barındıran ülke olarak ilk sıralardayız. İnsanların ruhlarına, yüreklerinin derinliğine iyilik, merhamet, sevap duygularıyla inip parayı cebine atanların tacirliği Şeytana pabucu ters giydirecek ölçüdedir. Ve insanın o anda içinden bir ses yükselir: Beni yalnız bırakın! Sizin din tacirliğinizi, iyiliğinizi, sevabınızı istemiyorum. Beni vicdanımla baş başa bırakın!

Dinci dernek, vakıf, parti, medyadakilerin (tv ve gazeteler) malvarlığı günden güne Amerikalarda, Avrupalarda-bir gün-yaşayacakları kadar büyüyor. Belki de onun için-kim bilir?-ABD, AB, Fethullah, Deniz Feneri, din, iman, vatan, millet, Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, İsrail, Suriye, Kıbrıs, Ergenekon diyorlar? (Bu kadar sözcüğü bir araya getirenler neden bu ülkede yaşayan Kürt insanını kardeş ya da insandan saymıyorlar? Kürt sözcüğünü neden anmazlar hiç? Bunu günahtan saymıyorlar mı acaba?)

Deniz fenerlerinin tüm denizi aydınlatamadığını, sadece yol gösterdiğini bilirim. Ve bu feneri elinde tutup onu karartanların-korsan misali-karanlıklarda talan edeceği olasıdır. Ve bu çadır ve fenerlerin maskele(yeme)diği günahların kolay kolay taşınamayacağı da başka bir olasılık olmalı.

Yayın Tarihi : 17 Eylül 2008 Çarşamba 10:40:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?