8
Mayıs
2024
Çarşamba
MARDİN

Türban


Ülkemizde türban ve lâiklik adına koparılan fırtınalarda zaten zar zor ayakta durmakta olan yoksul insanımızın aklı uçtu. Varsıllar açısından her türlü rejimde-nedense-değişen çok şey olmuyor. Bir yazar (aydın) olarak bana türbana karşı mısın diye sorarsanız, yanıtım “Hayır!” olur. Çünkü olaya inanç açısından bakıyorum. Bireysel inanç anlayışıyla insanlar kendileri ve Allah’ı arasında inandığı gibi bağ kurmalı (ibadet etmeli), giyinmeli ve düşlediği Cennet’e gidebilmelidir. Bana senin tercihin nedir diye sorarsanız da yanıtım, tüm kadınların başlarının açık olmasını (kadın-erkek eşitliği açısından) isterim. Çünkü birkaç metrelik bezin (örtünmenin) insanı şehvet ve kötülük duygularından koruyacağına inanmıyorum. Ve en çok karşı olduğum nokta da türbanın-bugün-bir inanç giyimi olmaktan çıkarılıp, aşırı sağcı, Amerikancı ve siyasal bir simge halini almış olmasıdır. Oysa bireysel olarak bir ibadet giyimi, Allah’tan korkma ve inanç objesi olarak takılmasına hiçbir demokratın, solcunun ve sosyalistin karşı çıkmaması gerekir. (Bizim yazılarımızda ara ara karşı çıktığımız ise, din tüccarlarının-halkımızın temiz din duygularını kullanarak-kendi çıkarlarını koruyan oligarşik diktalarına kurmaya yönelik eylemlerini halkıma anlatmaya yöneliktir. )

Ülkemde evinde başörtü takmayan, Kuran okumayan, namaz kılmayan aile yok gibidir. Ailede mutlaka birileri böyle davranır. Hepimiz öyle ailelerden geldik. Oysa şimdi fırtınaları kopartan, türbanı hak ve özgürlükler sınıfına sokmaya çalışanların bunu ABD ve AB’nin direktifleriyle yapmasıdır. Ve ne manidardır ki-ülkemde-20 milyon Kürt’ün anadilde eğitim, konuşma, tv gibi istemlerini görmeyen ABD ve AB’nin türbanı ilk sıraya çıkarmasını kimse gündeme getirmiyor! Bu aşamada üniversitelerde serbest bırakılan türbanın desenlerinde AB bayrağının 12 yıldızını ya da ABD bayrağının 50 yıldızının parıltılarını görür gibiyim. Bir yazar olarak düşünüyorum, AB ve ABD bu kadar kısa sürede-aniden-nasıl oldu da bu kadar İslamcı oldu? Kadınlarımızın veya kızlarımızın türbanla kapanmasını bizden çok nasıl ister oldu? Bu sorularıma yanıtlar aramak zorundayız. Kadınlarımız, kızlarımız-bu aşamada-ABD’nin dayatmasıyla başlarına geçirilmek istenen bu Amerikan bayrağını görmüyorlar mı?

Örtünmenin teolojik tartışmasına bu yazımda girmek istemiyorum. Bütün dinlere saygım var. Ama sorunun en önemli damarını söylemeden geçemeyeceğim: Ülkemde tam demokrasi ve tam lâiklik olsaydı, bu tartışmaların olmayacağını görecektik. Çünkü tam lâik ve demokratik cumhuriyetler örtünmenin, ibadetin, dinin, dinsizliğin, ırkların, dillerin korku unsurları olmayacağı sistemlerdir. İsteyen istediği gibi düşünür, doğuştan elde ettiği ana dilini konuşma özgürlüğünü, sahip olduğu kültürünü yaşatır. İstediği gibi de ibadet eder. Tam demokrasilerde Müslüman da, Hıristiyan da, Yahudi de, ateist te, Türk te, Kürt te, Fransız da ileri demokrasilerin özgürlükleri içinde mutlu ve barış içinde, korkusuzca yaşarlar. Korkulara, yasaklara (insan hak ve özgürlükleri açısından) yer yoktur demokrasilerde. [Lâikliğin esası özgürlüklerdir: Dinin siyasetten ayrılması; dinin ve siyasetin birbirinin alanına müdahale etmemesidir. Yani ne dinin politik bir işlevi olacak ne de siyasetin dini bir işlevi olacak… Madem bir inanç (özgürlük) sorunu olarak görülüyor, türban her alanda serbest olmalıdır. Mademki tam demokrasiye geçilmek isteniyor, türban serbestîsinin bir paranoya olmaktan çıkarılması ve bunun da anayasa ile deklere edilmesi gerekir. (Başbakanın, Cumhurbaşkanının eşlerinin türbanlı olduğu bir ülkede üniversiteli kızlara türbanı yasaklamak çok tuhaf bir durumdur. Madem türban serbest olacaktır, onu salt üniversite ile sınırlandırmak ta saçmadır, ilkokuldan kamuya kadar serbest olmalıdır. Çünkü bunu bugün yapmazsanız, yarın yapacak zorunda kalacaksınız. Ancak tüm bu söylemlerin ideal bir demokrasinin inşa edilmesi amaçlanmışsa söylenmiştir. Yani her türlü etnik, dinsel, siyasal ve kültürel yaşamların kardeşçe yaşandığı bir demokrasiden söz ediyorum. Eğer-şimdiden tesettürsüz giyinen bayanlara kezzap atılmalar birer provokasyon değilse-teokratik bir diktatörlük amaçlanmışsa tüm söylediklerimi geri alıyorum. Ve ülkemdeki rejim değişikliğin Amerikancı bir İslami yönetim biçimine doğru gittiği endişesi bende ağırlık kazanmaktadır.)]

Oysa tam lâik olmadığı halde, lâikmiş gibi gözüken ve tam demokrasi olmadığı halde demokrasiyle yönetiliyormuş gibi yaşadığımız sistemde İslam’ı ya da İslam’ın bazı motiflerini olumlu/olumsuz olarak gündeme getiren sistemdir. Dini kullanarak siyaset yapan politikacıların kurdukları partileri İslamcı Parti(!) olarak kurdurtan, kullanan, iktidara getiren ve sonra korku unsuru olarak sunan da aynı bozuk sistemdir. Dönem dönem sol ve sosyalist gençliğe karşı da İslam’ı kullanan aynı sistemdir. (12 Eylül Diyarbakır Askeri Cezaevinde sol görüşlü gençlerin, İslamcılarca(!) falakaya yatırılması bir dünya skandalıdır.) Sol ve sosyalizmin korkusunda insanları-sola düşman bir anlayışla-dindarlaştıran(!) sistemin kendisidir. Şimdi ne oldu da fırtınalar kopuyor gibi gözüküyor? Aslında fırtına mırtına yoktur! Bir illüzyon (yanılsama) vardır.

Yayın Tarihi : 21 Mart 2008 Cuma 16:20:30


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?