28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

2023 Türkiye Ütopyası ve AB

Türkçemizde ütopya kavramı ağırlıklı olarak hayali, gerçekleşmesi olanaksız, hatta biraz daha avam bir kavram kullanır isek “uçuk” projeler için kullanılan bir kavram.
Oysa, ütopya, üstelik toplumsal alanda, bir ülkenin geleceğinin şekillenmesi için kanımca olmaz ise olmaz bir kavram, bir düşünce, bir tahayyül.
Kendilerine geleceğe ilişkin ve bürokratik olmayan hayaller oluşturmayan bir toplumun başarılı yani zengin, özgür, güvenli olabilmesi pek mümkün görünmüyor.
Toplumların başarısının nasıl ölçüleceği ise ayrı bir tartışma.
Avrupa Birliği kendine toplumsal hedef olarak müreffeh (yani zengin), güvenli ve özgür bir toplum hedefi koyuyor.
Türkiye’de bu hedeflerin ve özellikle güvenlik ve özgürlük hedeflerinin arasında çelişki, rekabet olduğu iddiası mevcut ama bendenizin görüşü bu çelişki iddiasının çok saçma bir iddia olduğu. 

Özgürlük artar ise güvenlik, güvenlik artar ise özgürlük azalır görüşü kanımca tümü ile soğuk savaş kalıntısı bir düşüncecik.
21. yüzyıl toplumları artık özgürlük olmadan güvenliğin, güvenlik olmadan da özgürlüğün anlamsız olduğu toplumlar olacak.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ise toplumsal refahın ve yaşam kalitesinin göstergesi olarak üç temel ölçüt belirlemiş durumda.
Söz konusu ölçütler, zenginlik, eğitim ve sağlık ölçütleri. 

Başında geçtiğimiz Temmuz ayından beri Sayın Dr. Kemal Derviş’in direktör olarak görev yaptığı UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) her sene sağlıklı istatistik üretebilen Birleşmiş Milletler üyesi ülkeleri insani gelişmişlik derecelerine göre sıralıyor.
2005 Raporunda sıralamaya 177 üye ülke konu olmuş durumda.
Rapor üç yüzü aşkın kriter kullanıyor ama sıralamaya temel teşkil eden sadece üç temel kriter söz konusu.
Bu kriterlerin birincisi ülkelerin satın alma gücü paritesine göre hesaplanmış kişi başına milli geliri ( PPP yani satın alma gücü paritesi kullanımı bizim için avantaj), ikincisi on beş yaş ve yukarı nüfusun ortalama eğitim yaşı ve üçüncüsü de 2000 senesinde doğan bebeklerin dünya Sağlık Örgütü kriter ve hesaplamalarına göre yaşam beklentileri. 

Söz konusu üç kriterin sıralamaya temel alınması kanımca son derece anlamlı zira meseleye daha geniş bakarsanız bu üç kriter zenginlik, eğitim ve sağlık anlamına geliyor; yurttaşları ortalama olarak zengin, sağlıklı ve eğitimli bir toplumun başaırlı bir toplum olduğunu söylemek akla çok yakın bir önerme.
Söz konusu sıralamada ülkemiz maalesef son yıllarda son derece can sıkıcı yerlerde bulunuyor; 2005 sıralamasında Türkiye söz konusu üç kriter bazında 177 ülke arasında 96. sırada yer alıyor ve beni de bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak en çok üzen mevzu da ülkemin bu sıralamadaki yeri. 

Kendini ulusalcı diye takdim eden bazı arkadaşların yabancı diplomat ya da AB temsilcilerinin ülkemiz hakkındaki bazı yorum ve değerlendirmelerine çok kızdıklarını görüyorum ama bu sıralamayı gündeme getirdiklerine pek şahit olamıyoruz.
Benim de, itiraf edeyim, ulusalcı damarım Olie Rehn’in açıklamalarından değil de daha ziyade bu sıralamadaki sevimsiz yerimizden etkileniyor.
Söz konusu sıralamada 40. sırada geçen sene Uruguay bulunuyor idi.
On beşler AB’sinin tüm ülkeleri ilk yirmi beş içinde; insani gelişmişlik açısından AB ülkeleri arasında en kötü durumda olan Portekiz ve sırası yirmi beş.

*******
Ülkemiz tam 17 sene sonra, 2023’de, Cumhuriyetimizin yüzüncü senesini kutlayacak.
Devlet kurumları, özel sektör kuruluşları 2023’e yönelik ne gibi hedefler saptıyorlar bilemiyorum ama benim naçiz bir hedefim var o da 2023 senesinde Türkiye’nin UNDP sıralamasında 40’lı bir sıraya çıkabilmesi yani 17 sene içinde 96’dan 40’lı sıralara atlama gösterebilmesi ve bu iş inanın hiç de kolay değil. 

Şayet 2023 senesine yine biz, altı asırlık bir İmparatorluğun varisi olan tam bir yüzyıllık bir cumhuriyet olarak bu sıralamada 80’li, 90’lu yerlerde girer isek kıvanç ile ne kutlayacağımız epey kuşkulu hale gelecektir.
80’li, 90’lu sıralar bir ülke için yurttaşlarının fakir, eğitimsiz ve sağlıksız olduğu anlamına geliyor ve bu durumun da kutlanacak bir yanı olduğunu zannetmiyorum.
17 sene içinde de Türkiye’nin 96. sıradan 40’lı bir sıraya yükselebilmesinin AB kaldıracı dışında bir yöntemi var ise ben AB inadımdan vazgeçmeye hazırım ama AB dışında bizi bu kadar kısa bir süre içinde bu kadar hızlı yükseltecek başka kaldıracın var olmadığını da biliyorum. 

Birileri bana 2023 senesinde AB dışında kalalım, AB dayatmalarına sırt çevirelim ama fakirlik, eğitimsizlik, sağlıksızlık önemli değil, önemli olan ulusalcılık diyor ise ben bu ulusalcı projede yokum.
Yurttaşları fakir, insanları eğitimsiz ve sağlıksız bir ülkenin egemenliğinin, ulusalcılığının ne anlama geldiğini, geleceğini anlamakta zorlanıyorum doğrusu.
Ütopyam, insanları daha zengin, daha sağlıklı, daha eğitimli bir 2023 Türkiye’si ve bu hedefin yolu AB üyeliğinden geçiyor.
AB üyesi olmadan da biz bu işi yaparız diyenlerin inandırıcı kanıtlara ihtiyacı var.
Yayın Tarihi : 19 Mayıs 2006 Cuma 15:52:09
Güncelleme :23 Mayıs 2006 Salı 13:51:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?