Amerikalıların çok sevdiği ve adına SWOT analizi denen bir yöntem mevcut.
SWOT kelimesi İngilizce dört kelimenin başharflerinden oluşuyor: S (strenght) güç, W (weakness) zayıflık, O (opportunities) fırsatlar, T (threats) tehditler demek.
Söz konusu analiz bir kişinin, bir kurumun, bir ülkenin vs. masanın üstüne kendi güçlü, zayıf yönlerini koyması, muhtemel fırsat ve tehditleri de değerlendirmesi anlamına geliyor.
Bu tür analizler kurumların, ülkelerin kendileri ile yüzleşmeleri, zayıf ve güçlü yönlerini görmeleri ve dolayısı ile de zamanında gerekli önlemleri almaları için çok yararlı bir yöntem.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) da, AB sürecinde Türkiye’nin ekonomik değişkenler ağırlıklı bir SWOT analizini yapmış ve sonuçlarını yayınlamış ve bendeniz de bu yazımda bu araştırmanın sonuçlarını sizler ile paylaşmak istiyorum.
TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler tarafından açıklanan Raporda 1999 sonrası yani Helsinki Zirvesi sonrası Türkiye’nin AB sürecinde yaşadığı dönüşümleri SWOT mantığı içinde ele alınıyor.
GÜÇLÜ YÖNLERİMİZ
*Türkiye’nin iktisadi büyüme oranı son dönemlerde ve özellikle 2002 başından bu yana olumlu bir trend izliyor ve AB ortalamasının üzerinde.
*Enflasyon oranı ülkemizde hala çok yüksek ama oranın düşüş hızı çok hisssedilir biçimde; altı sene içinde enflasyon yüzde doksanlardan tek haneye inmiş durumda.
*Ülkemizde sınai üretim artışı çok önemli oranlarda yaşanıyor.
*2004’den bu yana ülkemizin en büyük ve en yapısal sorunu olarak gözüken kamu maliyesi dengeleri çok önemli bir ölçüde iyileşmiş ve hatta 2006 senesinde bütçe fazlası verebilecek bir duruma gelmiştir, 2006 senesi itibari ile Türkiye’nin bütçe performansı bir dizi AB üyesi ülkeden daha iyi bir görünümdedir.
*Eğitim ve sağlık harcamalarının bütçe içindeki payı itibari ile önemli düzelmeler yani artışlar yaşanmaktadır; gelinen aşama yeterli değildir ama trendin doğru olduğuna kuşku yoktur.
*Dış ticaret hacmi Türkiye’nin 2006 senesi itibari ile 220 milyar dolara yaklaşmaktadır; ülkemiz bu görünümü ile dünya ile ekonomik ilişkileri güçlü bir Türkiye görüntüsü vermektedir. Milli gelirimizin 370 milyar dolar düzeyinde olduğunu varsayar isek dış itcaret hacmimiz milli gelirin yüzde ellisini büyük ölçüde aşmaktadır.
*Çağdaş ürünlerde mesela cep telefonu, PC, otomobil gibi ürünlerde kişi başına tüketim hala AB ortalamalarının çok altındadır ama yükseliş trendi çok olumludur.
ZAYIF YANLARIMIZ
*Milli gelir hacmi ve kişi başına düşen gelir açılarından ülkemiz hala AB ortalamalarının çok ama çok gerisindedir.
*Toplam nüfus ve nüfus artış hızımızın hala yüksek oluşu bir açıdan önemli bir sorun oluşturmaktadır.
*Dış ticaret açıkları senede elli milyar dolar düzeyindedir hatta üzerine çıkma eğilimindedir; milli geliri 370 milyar dolar bir ülkenin bu kadar dış ticaret açığı risk oluşturma potansiyelini barındırmaktadır.
*Çocuk ölüm oranlarında çağdaş ülkelerin hala çok ama çok gerisinde bulunmaktayız; sağlıklı doğan her bin bebekten yaklaşık otuzbeşi beş yaşına gelmeden aramızdan ayrılmaktadır ve bu oran çağdaş bir ülke için kabul edilebilir değildir.
*Doğuşta hayat beklentisi yine çağdaş bir ülke için çok düşüktür; örneğin 2000 yılında doğan ortalama bir Türk bebeğinin yaşam beklentisi aynı tarihte doğan ortalama bir Yunan bebeğinden tam on sene daha düşüktür.
*Tarım kesiminde istihdam azalmaktadır ama bugün için gelinen nokta hala çağdaş bir ülke için kabul edilemeyecek kadar yüksektir; bugün tarımsal istihdam toplam istihdamın yüzde 25’i düzeyinderir ve bu oran mutlaka makul bir sürede yüzde ona çekilmelidir.
*Çalışma mevzuatı bizim gelir seviyemizdeki bir ülke için çok katıdır ve muhtemelen bu katılığa bağlı olarak işsizlik oranları çok yüksektir.
*Doğrudan yabancı sermaye girişi son iki senede büyük ilerlemeler göstermiştir ama gelinen yer hala arzu edilen noktadan çok geridedir.
*Kişi başına enerji kullanımı çağdaş ülkelere oranla çok düşüktür.
*Uluslararası rekabet güç sıralamasında ülkemiz önemli bir sıçrama göstermiştir ama yine de gelinen nokta yeterli değildir.
*Tasarruf oranı yeterli değildir, yüksek büyümeyi finanse etmeye yetmemektedir; cari açık şayet dış tasarruf kullanmak ise ki budur, cari açığın temel nedeni tasarruf azlığıdır.
*Ücretli kesimin toplam istihdam içindeki payının düşüklüğü piyasa ekonomisinin az gelişmişliğinin bir kanıtıdır.
*Kadın istihdam oranı çağdaş bir ülke için çok geridir.
*Üniversite öğrenim oranı çağdaş bir ülke için çok düşüktür.
*Toplam ihracatımız içinde yüksek teknoloji mallarının oranı çok düşüktür.
Raporun kısa bir özetini sizlere sunmaya çalıştım; önemli olan bu analizi yapar iken çok gerçekçi olmak ve zayıf yanları saptadıktan sonra bunları ortadan kaldırmak ya da bu alanlarda ilerleme sağlamak için çalışmak.
Devekuşu gibi başını kuma sokmak çok anlamlı değil.
Zaten, AB sürecinde de bu alışkanlığımız büyük ölçüde törpüleniyor.
Yayın Tarihi :
9 Ekim 2006 Pazartesi 16:44:57