E Posta: ozkanyusuf hotmail.com
Yetkili bakanın, insanların gözlerinin içine baka baka yalan söyleyip, radyasyonlu çayı yudumladığı bir ülkede, sahte rakı skandalı pek sürpriz olmasa gerek.
Yıllardır yaşanan bir olay. 11 Kişinin peş peşe ölmesi nedeniyle medyanın gündemine oturdu. Oysa yıllardır, sahte rakı yüzünden kaç kişi hayatını kaybetti, kör oldu.
Çernobil faciasından sonra Karadeniz bölgesinde gerekli önlem alınmadı. Dönemin yetkilileri tarafından gözardı edildi. O sorumsuzluğun faturası yeni yeni çıkıyor. Karadeniz bölgesinde kanser vakalarında inanılmaz artışlar yaşanıyor. Yeni doğan bebeklerden, yaşlılara kadar birçok insanımız, kanser illetinin pençesined kıvranıyor.
Sahte rakı konusunda, Türkiyenin her köşesinde operasyonlar başladı. Gözaltılar, sorgular sürüyor. Medyanın yayınları sayesinde, halk, içki satışı konusunda daha dikkatli davranıyor.
Keşke tüm bunlar, 11 insanın yok yere ölmesinden önce yapılabilseydi..
Diyelim, sahte rakı üreticileri tamamen ortadan kaldırıldı, kökü kurutuldu. Bu skandallar bitecek mi?
Hayır, bitmeyecek!
Bugün sahte rakı ile gündeme gelen ıda skandalı, yarın bir başka yiyecek ya da içecekle gündemimize girecek. İzmir deki domuz etli çiğ köfte skandalının üzerinden ne kadar zaman geçti ki...
Bir taraftan sahte rakı operasyonları yapılırken, gıda terörü de tüm hızıyla sürüyor. Pazarlarda arsenikli madde içeren boyalarla karartılmış zeytinler satılmaya devam ediliyor. Halka, kırmızı biber yerine tuğla tozu yediriliyor. Pazarlarda, marketlerde, hiçbir kontrole tabi tutulmayan kaçak etler, sağlıksız çiftliklerde yetiştirilen domuzların, sağlıksız koşullarda kesilen etleri salam, sucuk, sosis diye pazarlanıyor.
Sahte ballar, Avrupa kapılarından geri gönderiliyor. İmha edilmesi gereken, sahte - sağlıksız ballar yeniden soframıza sürülüyor.
Tereyağdan, peynire kadar bir çok gıda maddesi hileli. Çoğu gıda ürünü satan yerler pislikten geçilmiyor.
Sahte rakı 11 can aldı, sağlıksız üretilen gıdalar, pis iş yerleri sayesinde ortaya çıkacak bir salgın hastalık ise, daha kötü sonuçlar doğurabilir.
Çoğu medya için yapılan göstermelik operasyonlarla, zabıta - polis denetimleriyle bu işin üstesinden gelmekpek de olanaklı görünmüyor. Öncelikle, mutfağımızdaki, tabağımızdaki tehlikenin herkesce farkına varılıp, top yüken bir mücadele başlatılması gerekir. Bunun için de önce vicdanların temizlenmesi lazım.
Kaçak rakıyı, zehirli zeytini, sağlıksız sucuğu yapandan, evinde kaçak elektrik, su kullanan, üç kuruşluk çıkar için insan yaşamını ve toplumsal kuralları çiğneyenler önce kendi vicdanlarıyla hesaplaşmalı. Bu tür haksızlıklardan haberdar olup susanlar, göz yumanlar kendi vicdanlarına hesap vermeli.
Vicdanını temizlemiş bir toplumda ne bu tür skandallar olur, ne yolsuzluklara, hırsızlıklara meydan verilir.
Aksi halde, vicdanı kirlenmiş bir toplumda skandalların ardı arkası kesilmez. Dün domuz etli çiğ köfte, bugün sahte rakı, yarın arsenikli zeytin...