19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

PKK'nın arkasında kim var?

PKK, yada yeni ismiyle Kongra – Gel, 1 Eylül 1998’den bu yana tek taraflı olarak sürdürdüğü ateşkese son verdiğini açıkladı.

Aslına bakılırsa, böyle bir gelişme sürpriz olmadı. Türkiye’nin özellikle Irak’ın kuzeyindeki PKK unsurları konusunda rahatsızlığı ortada. Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, geçenlerde “ABD, PKK konusunda istediğimiz adımları atmıyor” sözleriyle bu rahatsızlığı ortaya koydu.

Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da, Harp Akademileri Komutanlığı’nda 27 Mayıs Perşembe Günü başlayan sempozyumda konunun altını bir kez daha kalın harflerle çizdi:

"Bölücü terör örgütünün, Irak’ın kuzeyinde bulunan unsurlarının varlığı devam ettiği müddetçe bölgede bulunan TSK unsurlarının bulundukları bölgelerde kalmaları Türkiye’nin güvenlik gereksinimidir. ABD’nin terörle mücadele kapsamında bugüne kadar bu terörist unsurlara karşı aktif ve görülebilir bir faaliyette bulunmadığı da gözlenmektedir."

Sabah Gazetesi’nden Aslı Aydıntaşbaş’ın konuştuğu, Irak Masası’nda da çalışmış bir CIA yetkilisi de, “Türkiye, ABD’den PKK’ya operasyon beklemesin” mesajını verdi.

PKK’nın bu açıklamasıyla eş zamanlı bir başka gelişme daha vardı. Medyada yeterince geniş yer bulmayan bir açıklama. Ama bence en dikkate değer gelişme buydu. AB Komisyonu’nun Türkiye Telmsilcisi Hansjörg Kretschmer 1 hafta boyunca Doğu ve Güneydoğu’yu dolaştı.

Askerlerin YÖK Yasası ile ilgili çıkışına verdiği tepkiyle adeta bir “sömürge valisi”ni andırdan Kretschmer, yine aynı edayla Güneydoğu’yu “denetledi.”

Ardından dan şu çarpıcı açıklamayı yaptı:

“Doğu ve Güneydoğu’da sivil toplum örgütleriyle yaptığımız değerlendirmelerde, bölgedeki huzur ve barış ortamının Haziran’da bozulabileceği endişesini gözlemledik. Şu anda bile bölgede yer yer çatışmalar oluyor. Türkiye, AB yolunda reform sürecinde hızla ilerliyor. Hükümet enerjisini bu yolda harcarken, barış ortamının bozulması halinde başka alana kayabilecek. Bu da çok üzücü bir durum olacak. İster istemez reform sürecini etkileyecek. Bu durum hiç kimsenin menfaatine değil.”

Ardından da terör örgütünün “Ateşkesi bozduk açıklaması” geldi

İyi ama PKK’yı ya da yeni ismiyle Kongra – Gel’i böyle bir karar almaya iten etken neydi? Gelin hep birlikte bir “beyin fırtınası” yapalım, bu soruya yanıt arayalım.

PKK, son yıllarda yediği büyük darbeler ve iç çekişmeler nedeniyle pasifize olmuş durumdaydı. 6 bin civarında silahlı terörist, Irak’ın kuzeyindeki Kandil Dağı’na adeta hapsolmuş durumdaydı. Peki ne oldu da yeniden Türkiye’ye karşı harekete geçiyor, ya da geçiriliyor?

Geçiriliyor diyoruz, çünkü PKK’nın tek başına eylem yapma gücü epeyce zayıflamış durumda. Mutlaka bir yerlerde destek almak, birilerine “maşa” olmak zorunda. O zaman PKK’nın arkasındaki güç kim?

Bu açıdan bakınca akla gelen ilk unsur ABD. PKK’nın konuşlandığı bölgenin kontrolünü elinde tutan güç ABD. ABD’nin kontrol ettiği coğrafyada “terör örgütü” saydığı bir örgütün ateşkesi bozması kendi inisiyatifiyle olur mu? Mümkün mü?

Asker – sivil istihbarat elemanları aracılığıyla Irak’taki PKK yöneticileriyle görüşen de ABD. “Terör örgütleri” listesine aldığı Kongra – Gel’e operasyon yapmamakta direnen yine ABD.

Örnekler bununla da sınırlı değil. Bir başka çarpıcı gelişme daha; PKK, ABD’nin yakın dostu, müttefiki Mesut Barzani ile birlikte Irak’ın kuzeyinde bir ordu kurma çalışmalarını yoğunlaştırmış durumda. Örgüt içindeki son çatışmalardan sonra, askeri kanatta güçlü duruma geçen Murat Karayılan, Barzani ile birlikte yeni ordunun temelini atmak için uğraşıyor. Üstelik bu hazırlıklar da Amerikalı yetkililerin gözü önünde ve bilgisi dahilinde yapılıyor.

Peki PKK’nın yeniden harekete geçmesinde ABD’nin ne gibi bir çıkarı olabilir?

2004 Türkiye açısından son derece önemli bir yıl. Birbirinden yaşamsal bir dizi karara imza atılacak. Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda önemli bir dönemece girildi. Washington yönetimi, Türk askerinin Afganistan’a gitmesini istiyor. İstek bununla da sınırlı değil. NATO şemsiyesi altında Mehmetçiğin Irak çöllerine sürülmesi de, üzerinde tartışılan istemler arasında.

Tüm bunların yanında en önemli nokta, ABD’nin Türkiye’den bir dizi üs talebi var. Washington yönetimi, İncirlik, Trabzon, Samsun gibi bir dizi üssü kendi çıkarları doğrultusunda ve Irak ekseninde kullanmak istiyor. Irak konusu, iki ülke arasındaki Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması dışında olduğu için, Genelkurmay kaynakları “siyasi karar gerekir” diyerek bu isteme sıcak bakmadıkları mesajını veriyor.

İşte böylesi kritik bir süreçte, ABD, Türkiye’ye “aba altından sopa göstermek” için PKK’dan daha iyi bir koz bulabilir mi?

Olaya bir de AB perspektifinden bakalım isterseniz.

Aralık’ta Türkiye, AB ile müzakere tarihi için masaya oturacak. Ama Avrupa’da özellikle de AB’nin 2 devi Almanya ve Fransa’da genel eğilim Türkiye’ye tarih verilmemesi yönünde. Avrupa’da son yapılan kamuoyu yoklamalarında “Türkiye’ye tarih verilmesi yerine kapıda bekletilmesinin daha uygun olacağı” görüşü ağır basıyor. Avrupalıların, sınırlarının Irak’a, Suriye ve İran’a dayanmasına pek de sıcak baktığı söylenemez.

E, bu durumda bir bahene gerekmez mi?

Türkiye’nin Irak’tan kendi sınırlarına yönelecek terör tehtidini bertaraf etmek için bölgeye bir sınır ötesi operasyon düzenlemesi Avrupa’nın hoşuna gider mi?

Hiç sanmıyorum.

Terörün yeniden yükselişe geçmesi, bu yıl içinde gerçekleştirilen reformların bir bölmününü askıya alınmasını da beraberinde getirecektir. Bu da, Türkiye’ye tarih vermemek için geçerli nedenlerden birisi olmaz mı?

Birileri Türkiye’yi iyice köşeye sıkıştırıp, istediği ödünleri koparma peşinde. Bunun için de doğrusu PKK’dan daha iyi bir “koz” bulunamazdı.

Arkasında kim ya da kimler olursa olsun, PKK’nın yeniden eski gücüne ulaşması zor. Uzunca bir süredir Kandil Dağı’nda “atıl” durumda bulunan PKK militanlarının yeniden büyük çaplı çatışmalara girebilmesi zor.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgede egemenliğini daha da güçlendirmesi, PKK’nın hareket alanını daraltan bir başka önemli unsur. Bu nedenle, terör örgütünün 1993 – 1995 yıllarında olduğu gibi “kanlı” günlere dönmesi güç görünüyor.

Ancak siyasal anlamda Türkiye’ye vereceği zararlar kuşkusuz büyük olacak. Terör örgütünün, turizmi ve Türkiye’deki ekonomik yapıyı hedef aldığını açıklaması, bu açıdan önemli.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 6 – 7 bin PKK militanı ile mücadele edecek donanım ve harekat planına sahip kuşkusuz. Ancak Ankara’daki “iki başlı” yönetim görüntüsü bu mücadelenin sağlıklı yürütülmesine olanak verecek mi? Asıl önemli nokta bu. Daha önce olduğu gibi, “teröristle mücadelede” başarı elde edilirken, siyasal yönetim masa başında istenen ödünleri vererek, “terörle mücadeleyi” tavsatıp, askerin elini kolun bağlar mı?

Hep birlikte bekleyip göreceğiz…

Yayın Tarihi : 30 Mayıs 2004 Pazar 13:46:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasin uzun IP: 194.54.33.xxx Tarih : 5.06.2004 17:16:51
Dış ülkelerin(başta ABD nin) Türkiye nin gelişmesini istememesini biliyoruz.Fakat bu öyle bir sorun ki ABD ile pek alakası yok gibi.Kürtler her gün bir arada bulunduğumuz, selam verdiğimiz insanlar..güneydoğu anadolu bölgesinde bulunan bir kısım kürtler(tabiki maddi sıkıntıda olanlar başta olmak kaydıyla) para karşılığı ve bir takım vaatlerle kandırılıp bir takım milliyetçi geçinen budalalarca kullanılmaktadır.türkler ve kürtler asırlardır barış ve huzur içerisinde yaşamıştır ve yaşayacaktır.ortada bir şey var ki her milletten iyi, kötü ve hatta aşırı salak insanlar çıkabilmektedir...saygılarımla, yasin uzun

NECMETTIN SIMSEK IP: 195.3.113.xxx Tarih : 1.06.2004 23:19:29
TEK KELIMEYLE MUKEMMEL BIR SORU: KIM OLACAK ABD BENCE PKK DIYE BIR"SEY YOK ABDKK VAR