17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Sırada 'Apo'ya özgürlük' var

E Posta: ozkanyusuf@hotmail.com

24 Aralık 1995 seçimleri arifesinde Anadolu'yu gezen Batılı bir gazeteci dostumdan, iki-üç sözcükle Türkiye'yi anlatmasını istemiştim. Verdiği yanıt ilginçti:

"Türkiye'de her an herşey olabilir ve buna kimse şaşırmaz..."

Türkiye her an her şeyin olduğu bir ülke.

Bir çok gelişmenin ne sonuçlar doğuracağı, ta başından bellidir. En başında söylendiğinde komplo teorisi olarak algılanan bir çok olay, bi bakarsınız bir süre sonda gerçekleşiverir. Yurdum insanı da bunu aynı uysallıkla, aynı ağırbaşlılıkla kabul ediliverir.

Abdullah Öcalan, 1998 yılının 15 Şubat'ında Nijerya'da Türk istihbaratına teslim edildiğinde, adeta yer yerinden oynamıştı.

Öcalan'ı getiren uçak daha Türkiye'ye inmeden, kimileri çoktan dar ağacını kurmuştu bile. O "sıcak" ortamda herkes PKK liderinin idam edileceğini konuşurken, cılız da olsa "Hiç bir şey olmaz. Bir süre hapiste yatar, ondan sonra da affedilir, parlamenter bile olur" yorumları yapıldı. Çoğunluk, o zaman bu yorumlara şiddetle karşı çıkmış, gülüp geçmişti.

Ancak gelinen aşamada bu hiç de uzak bir olasılık değil artık.

Dikkatinizi çekti mi bilmem, Öcalan'ın avukatı Baran Doğan, geçen haftalarda TBMM Dilekçe Komisyonu Başkanlığı'na aynı içerikte 177 dilekçe verdi.

Dilekçelerde, "Kürt halkından özür dilenmeli" dendikten sonra, asıl niyet açıklandı:

"Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt bir yurttaşı olarak Abdullah Öcalan’ı halk önderi olarak kabul ediyor, demokratik kriterler ve evrensel değerlerle yoğrulmuş aydınlık düşüncelerinin Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için çok önemli olduğunu görüyor, tüm düşüncelerini paylaşıyorum. Bu çerçevede kendisinin özgür bırakılmasını istiyorum..."

Baran Doğan’ın TBMM’ye dilekçe vermesi, rastlantı değil. Kapsamlı bir kampanyanın parçası.

Kapatılan DEP'in eski milletvekillerinin salıverilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Öcalan dosyasını ele almasıyla eş zamanlı olarak TBMM’ye “Apo’ya özgürlük” dilekçeleri sunulmaya başlandı.

DEP kararının ardından, kapalı kapılar ardında, yaz döneminin yeni “gündemi” belirlendi:

“Apo’ya özgürlük..”

Ardından da kampanya için düğmeye basıldı.

Temmuz ortalarından itibaren, kampanyanın dozu biraz artırılacak. Ağustos’ta ise, iyice dillendirilecek.

Apo’ya özgürlük kampanyasının asıl yoğunlaştığı dönem ise Ekim–Kasım ayları olacak.

Bu iki ay oldukça kritik. Aralık ayındaki AB’ye tüm üyelik müzakare pazarlığı öncesi, Türkiye hakkında hazırlanan raporun yazımı Ekim – Kasım aylarında tamamlanacak.

Esas hedef, raporun yazımı sırasında "Avrupalı dostlarının" da desteği ile Öcalan’a af kampanyasını uluslararası kamuoyunun gündemine taşımak.

Yukarıda yazdıklarım, ne komplo teorisi, ne de fantezi. Diplomasi koridorlarında bir süreden beri tartışılan gerçekler.

Bir kere ödün vermeye görün, devamı geliyor.

PKK ve onun "Batılı dostları" bunun bilincinde. Tüm hesabını Aralık’ta müzakere tarihi üzerine kuran AKP Hükümeti’nden Öcalan konusunda da gerekli ödünü koparacaklarını düşünüyorlar.

AB’nin ileri gelenlerinin Türkiye’deki reformları överken araya, "Ama cezaevlerinde koşullara hala kötü" tümcesini sıkıştrmalar boşuna değil.

AKP, bu konuda da Avrupa’yı kıramayıp ödün vermeye cesaret edebilir mi bilinmez, ama bilinen bir şey var ki, ‘’Apo’ya özgürlük’’ kampanyası, önümüzdeki aylarda epeyce gündemi meşgul edecek. Düne kadar, idam edilip edilmeyeceği konuşulan Öcalan’ın, İmralı’ye ne zaman veda edeceği sorusu, sıkça Türkiye’nin önüne konacak.
Yayın Tarihi : 3 Temmuz 2004 Cumartesi 14:06:42
Güncelleme :3 Temmuz 2004 Cumartesi 14:30:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?