28
Mayıs
2024
Salı
SPOR

Arda’ya Bir Çift Sözüm Var


Arda ile ilgili bu yazıyı çok daha önceden yazmak istemiştim. Ancak Süper ligin hafta sonu yorumlarını yaptığımdan bu konuya eğilemedim. Bu nedenle de Arda ile ilgili yazım epey gecikti. Güncelliğini yitirmesine rağmen yine de yazmadan yapamadım.

Arda, Türk futbolunun son yıllarda yetiştirdiği en büyük yeteneklerden birisidir. Türkiye’de tanınmamış genç bir futbolcunun alt yapıdan yükselerek kendini kabul ettirmesi ve takıma girebilmesi kolay bir iş değildir. Günümüzün Türk futbolu alt yapısına değil de dışarıdan, işe yarasın veya yaramasın alacağı yabancı futbolculara dayalı bir düşünce içerisindedir. Son on-on beş yıl içerisinde takımlarımıza gelen yabancı futbolculara baktığınızda acaba kaçının ismini hatırlayabiliriz? Bunların büyük çoğunluğu menajerler aracılığı ile Türkiye’ye gelmiş, önceki kasetleri izlenmiş, büyük paralar ödenmiş ve sonra da memleketlerine geri gönderilmişlerdir. Bunun en tipik örneğini Milli Takım kalesinde görmekteyiz. Süper ligin hemen hemen bütün takımların kalelerini yabancı futbolcular kapatmıştır. Bu yüzden de bir Rüştü’nün sakatlığı, Volkan’ın formsuzluğu karşısında Milli Takım kalesini koruyacak kaleci bulunamıyor. Oysa bir zamanlar Türkiye için kaleci memleketi denirdi. Birbirinden farksız kaleciler yetişirdi. Bugün de Türkiye’de iyi kaleci yok mu? Kuşkusuz var ama önündeki yabancılardan fırsat bulup da kalelerini koruyabilecek fırsatı bulamıyorlar. Zorunlu olarak kaleye geçseler bile hemen kulübeye çekiliyorlar. Daha doğrusu alt yapıdan yukarıya çıkabilmek çok zor...

Türkiye’nin bu tutumu içerisinde geçen yıl sivrilen Arda’nın şanslı olduğunu söyleyebiliriz. Bayrampaşa’da çocuk yaşta sivrilen ve her nasılsa Galatasaray alt yapısına götürülen bu genç futbolcu kısa sürede orada sivrilmiş, ancak bir iki hazırlık maçı dışında takımda yer bulamamıştı. Yabancı teknik direktörlerin hemen hepsi geleceğinin takımını kurmak yerine günü kurtarmayı ön plana aldığından bütün yeteneğine rağmen Arda sarı-kırmızılı takımda forma şansı bulamadı. Onun alt yapıda bulunduğu sırada Galatasaray’da Zafer, Aykut, Ferhat, Uğur, Özgürcan, Mehmet, Cafercan, Aydın gibi futbolcular vardı. Ne var ki, Arda diğerlerinden daha şanslı çıktı ve V.Manisaspor’a kiralandı. Arda Manisa’da parladı ve Galatasaray, ancak o zaman alt yapısından çıkan bu futbolcusunun yeteneğinin farkına vardı. Bu yılın başında da geri aldı. Genç futbolcu seçmekte yeteneği tartışılmayan Fatih Terim Arda’ya milli formayı da verdi. Arda kısa sürede Milli Takım’ın ve Galatasaray’ın vazgeçilmez futbolcularından biri oldu.

Arda için yetenek ve şans faktörü bugüne kadar en iyi şekilde işledi. Galatasaray’ın Hagi’den sonra aradığı, takımı yönetecek 10 numarası olmaya da her zaman aday olabileceğini gösterdi. Gençliği, enerjisi, mükemmel çalımlarla rakibini oyundan düşürmesi, arkadaşlarına verdiği gollük paslar ve attığı gollerle yalnızca Türk futbolu için değil Dünya futboluna bir yıldızın yetiştiği sinyallerini veriyordu. Arda için tehlike çanları işte burada çalmaya başladı. Acaba Bayrampaşa’dan yetişen bu genç yetenek bu ağırlığı kaldırabilecek güç ve yapıda mıydı?

Arda topu ayağına her aldığında arkadaşlarından “Topu bana at” seslerini duyuyor, rakipleri ile girdiği mücadelede sert darbelerle karşılaşıyordu. Sonunda beklenen oldu, genç yaşında böylesine bir yükü kaldıramayan Arda Galatasaray- Bordeaux karşılaşmasında bunalıma girdi ve rakibinin göğsüne vurduğu kafa ile kırmızı kartı gördü. Oysa bunun benzerini Dünya Kupasında, son milli maçını oynayan Zidane gibi bir futbolcu da yapmıştı. Bizim spor basını Arda’da fiziksel ve ruhsal çöküşü göremeyerek; Bu da bizim Zidane gibi başlıklar attılar.

Sanırım, bu olay 19 yaşındaki Arda için kötü bir tecrübe olmuştur. Bu olayın ardından kendisine verilen ödülün geri alınmasında; “Benim ödülüm Galatasaray’dır” demesi de hoş değildi. Birileri Bayrampaşa’dan yetişen 19 yaşındaki bu yeteneğe geçmişten kötü örnekleri göstererek, O’nun dünya standartlarına nasıl yükselip Avrupa’da top koşturabileceğini anlatmalıdır.

Türk futbolunda birçok yıldız yetişmiş, bunlar geldikleri ortama uyum sağlayamadıklarından sönüp gitmişlerdir. Bu konuda geçmiş yıllardan birkaç örnek vermek isterim. Beşiktaş’ta rahmetli Yusuf Tunaoğlu vardı. Genç yaşta siyah-beyazlı takımda yıldızlaşmış, ancak kendisine dikkat edemediğinden, İstanbul’un renkli gece hayatına kendisini kaptırdığından, daha doğrusu şöhreti kaldıramadığından kısa sürede yok olmuştu. Karagümrük’te yetişip Galatasaray ve Milli takımın değişmez oyuncusu Tarık ile yaşamının son günlerinde Karagümrük’te röportaj yapmış ve onun haline gerçekten üzülmüştüm. Yakın tarihlerde Avrupa’nın her takımında rahatça oynayabilecek nitelikte olan ve kendisini futbola tam olarak veremeyen Sergen’de bu konudaki örneklerden birisi değil midir? Sergen’in heykelini dikelim diyenler acaba bugün onun için neler düşünüyor? İsviçre Milli Maçı kahramanlarından Alpay acaba şimdi nerede? Bir zamanların yıldız futbolcularından Abdülkerim acaba ne yapıyor?

Arda’ya bu konuda söyleyebileceğim son söz; geçmişin acı örneklerini öğrenmesi, çabuk unutulacak üne bel bağlamadan, kendisini futbola vermesidir. Son maçlarına baktığında Arda’nın kendisi de bir düşüş içerisinde olduğunun farkına varacaktır.

Kısacası futbol nankördür, seyirci de, basın da insanı çok kolay unutur.



erdem@kenthaber.com
Yayın Tarihi : 21 Aralık 2006 Perşembe 11:26:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?