8
Haziran
2025
Pazar
SPOR

Avrupa Kupasında Olmak veya Olmamak!...

Türkiye 2010–2011 futbol sezonunun son maçını Belçika ile oynayarak kapattı. Bu maç her iki takım için hayati önem taşıyordu, beraberlik şimdilik Türkiye’nin işine yarıyordu ve nitekim de öyle oldu. Bu maçın Teknik Direktörümüz Guus Hiddink yönünden de bir başka önemi vardı. Türkiye’de kalacak mı yoksa Chelsea’ya gidecek miydi?

Belçika karşısında alınan 1-1’lik beraberlikten sonra Türkiye, bir maç eksiği ile Belçika’nın bir puan önünde; bundan sonra oynayacağı maçlarda rakibine göre daha avantajlı bir duruma geçti. Ancak oynanan oyuna baktığımızda futbol olarak ortaya bir şey koyamadığımız, bütün hesaplarımızı beraberlik üzerine yaptığımızda açıkça görülüyordu. Bu maç bir bakıma yıllar öncesi alınan şerefli yenilgileri (!) şerefli beraberlikleri (!) bana anımsattı!.. Türkiye ve Hiddink şanslıydı; Witsel penaltıyı dışarı atmasa, Volkan maçın sonlarına doğru Mertens’in sağ çaprazdan falsolu sütunu kurtarmamış olsaydı uygulanan Çanakkale geçilmez (!) bir işe yaramayacaktı.

Şimdi bütün mesele önümüzdeki Avrupa Kupasında ikinciliği koruyabilmek, daha doğrusu kupada olmak veya olmamak!...

Türkiye bu takımı ve bu futbolu ile Avrupa Kupasına katılır ve futbol devlerinin karşısına çıkarsa alacağı sonuç hiçte olumlu olmayacaktı…

G.Hiddink, dünyanın en iyi teknik direktörlerinden olabilir; ancak Türk futbolunu iyi tanımadığı, kenardan futbolcularının milli duygularını kamçılayacak davranışlarda bulunamadığı da açıktır. Şimdiye kadar birbirleriyle bir araya gelememiş, birbirlerini yeterince tanımayan yerli ve gurbetçi futbolculardan kurulu takımının bir haftalık kamptan sonra ortaya sürülmesinden beklentilerde bulunmak çok zordur.

Belçika maçı bizler için zor bir maçtı... G.Hiddink’in, transfer ayında futbolcuların da kafaları karışıktı… Belki de bunun sonucu olarak katı savunma anlayışı içerisinde, sorumluluktan kaçınarak Kazım’a havadan şişirilen toplarla sonuca varabilmek çok zordu… Bence bu maç son yıllarda dışarıda kendisinden söz ettiren takımımız için kötü bir sınav olmaktan öteye gidemedi…

Kısacası kâbus gibi bir maçtı, öncede değindiğim gibi şans bizden yanaydı…

Şimdi ortada birde G.Hiddink sorunu var. Hiddink bir yandan Chelsea ile flört ederken diğer yandan da 2012’ye kadar kontratım var, ama bir gelişme olursa başkanla konuşurum diyor!.. Böyle olursa da Chelsea ile anlaşırsam gidebilirim sinyalleri veriyor..

Fatih Terim’den sonra G.Hiddink’in Milli takımın başına getirilmesi yanlıştı, yapılan bu hatayı o günlerde bizde yazmıştık. Milli Takımın başına getirilecek kişinin her şeyden önce milli duyguları takıma verebilecek kişi olması gerekirdi. Maç oyanırken kulübede duran, zaman zaman ileriye çıkan teknik direktörün vücut dili ve hareketleri takımı ateşler… Futbolumuzda bunun en güzel örneklerini Fatih Terim ile Yılmaz Vural sergiliyor…

Bakın bir gazete ne güzel yazmış; Dünyanın en iyisi Hiddink’i getirdik, onu da kendimize benzettik.
 

erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 5 Haziran 2011 Pazar 12:16:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?