Manchester United-Liverpool maçından sonra dünyanın en önemli derbilerinden biri sayılan, yabancı televizyonlarda da yayınlanan Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesinde Türk kamuoyu da bu mücadeleye kilitlenmişti. Hemen hemen tüm spor yazarları bu maçla ilgili yorumlarını yaptılar. Kimi 6–0 gölgede kalır, kimi bol kartlı maç olur, kimi ilk golü atan fark atar, asla golsüz bitmez derken bazıları da Şükrü Saraçoğlu ve seyirci avantajının önemini vurguladılar. Oysa Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında sonucun şimdiye kadar hiçbir şekilde kestirilemeyeceği de bilinen gerçekti. Fenerbahçe’nin 3–1 galip geldiği bu maçı izleyenler gördüler ki, söylenenlerin hemen hepsinde gerçek payı var… Fenerbahçe eline geçirdiği fırsatlardan yararlanabilse, Galatasaray savunmasını darmadağınık eden Kazım dört kez topu havalandırmasa, Servet ve Gökhan Zan’ın arasında kafayı vuran Lugano’nun direğe çarpan vuruşu olmasa sonuç çok daha farklı olurdu.
Fenerbahçe Galatasaray’a Şükrü Saraçoğlu’nda beklenen darbeyi indirerek rakibinin beş puan önüne geçmesinin yanı sıra bu galibiyet, bir gün önce İstanbul B.Şehir Belediyesini 6–0 yenen Bursaspor’un işine yaradı ve averajla Galatasaray’ın önüne geçerek ikinciliğe yükseldi. Daum rakibin oyununu iyi etüt ettiğini sahaya sürdüğü takım dizilişi ile belli etmiş, aynısını Rijkaard gösterememişti.
Kazım’ın, Guiza’ya tercih edilerek santrfora konulmasının ne kadar yerinde olduğu açıkça görüldü. Bu oyuncu Galatasaray orta göbeğini sürekli dağıttı, ortada boşluklar oluşturdu. Bunun yanı sıra Ciristian Emre ikilisi orta alanı çok iyi kontrol etiler, savunma ile hücum arasındaki bağlantıyı sağladılar. Böyle olunca makine gibi çalışan orta alanda, Selçuk ve Uğur Boral’a yer kalmıyordu. Baros’un maçın başında sakatlanması ve yerine Nonda’nın girmesinden sonra Fenerbahçe Vederson’un götürdüğü topun üzerinden Carlos’un atlaması ve Alex’in yerinde ayak koymasıyla golü erken buldu. Bu gol takıma güven verdiyse de ilk yarının son 15 dakikasında Galatasaray’da biraz da olsa toparlandığı görüldü. Zaman zaman rakip kalede golü aradılarsa da başarılı olamadılar. İkinci yarıda Fenerbahçe Alex’in biraz tartışmalı penaltı golüyle farkı ikiyi çıkardılarsa da kornerden gelen topu Volkan tutamadı, karambolda Hakan Balta bu sezon süper ligdeki ilk golünü attı. Maçın bu şekilde sonuçlanacağı sanılırken Mehmet Topuz’un çizgiden verdiği pası yorulan Kazım’ın yerine giren Guiza çok güzel şekilde topukla vurarak sonucu ilan etti. Böyle olunca da Fenerbahçe, Şükrü Saraçoğlu’nda onuncu sezonda da Galatasaray’ı yenmiş oluyordu.
Haftanın en önemli maçında Bünyamin Gezer’in iyi bir yönetim gösterdiğini söyleyebilmek çok zordur. Seyircinin etkisinde kalan, maç başlamadan yan hakem Tarık Ongun tribünlerden atılan madde ile kafasının yarılmasında yetkisini kullanamadı. Bu çirkin olaydan ötürü de maç 12 dakika geç başladı. Ardından tribünlerde atılan maddelere sessiz kaldı, sahanın göz gözü görmez şekilde duman kaplamasına rağmen yönetmeyi sürdürdü. Gereken ikazı yaptırmadı, sessiz kalmayı tercih etti. Keita’nın yüzüne atılan ve bu oyuncunun dakikalarca yerde kıvranmasından sonra ayağa kalkan kalkmaz kendisine atılan maddeyi gözlemciye götürüp vermesi hakemin acizliğinden başka bir şey değildi. İkili mücadele’de R.Carlos ile adeta sarmaş dolaş (!) olan rakibine yumruk ve dirsek atan Fildişili oyuncuyu dışarı atması yerinde bir karardı. Fenerbahçe lehine verdiği tartışmalı penaltıda kaleci Leo Franco’ya sarı kart göstermesi de bir başka yanlıştı. Olay penaltı ise kırmızı, yok sarı göstereceksen penaltı vermekte da tereddüdün var demektir. Cristian ile Arda’nın daha maç başlamadan ısınırken kapışması maçı gölgeleyen bir başka çirkin görüntüydü. Arda’nın rakibine çirkin şekilde küfür etmesi, Bilica’dan yumruk yemesi, seremoni de rakibinin elini sıkmayışı, bu oyuncunun, çok erken verilen kaptanlığı kaldıramayışının işaretiydi.
Futbolumuzun ezeli derdi olan cehalet, aymazlık bu maçta da kendisini gösterdi. Franco'nun gözüne sıkılan lazer de Fenerbahçe’nin güzel oyununa gölge düşürdü. Sahaya atılan cisimler, üzerinde mor inek resimlerinin olduğu içerisi su dolu balonlarının ceremesini yine Fenerbahçe çekecek ve büyük olasılıkla da bir maç seyircisiz oynama cezası gelecektir.
Bütün bunlara rağmen Şükrü Saraçoğlu’da Fenerbahçe fırtınasının estiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Biraz da yüreksiz, çekingen oynayan Galatasaray bu haliyle de yenilgiyi baştan kabullenmişti. Son haftalarda büyük düşüş yaşayan Arda ve takımına intibak edemeyen Elano’nun bu yenilgide payları nedir tartışılır. Ardo’nun belki de bu sezon en kötü oyunu sergilemesinde maç öncesinde çıkan olaylardaki moral bozukluğunun da büyük payı olduğunu sanıyorum. Fatih Terim’in Milli Takımda güvendiği Servet ile Gökhan Zan sözcüğün tam anlamıyla perişanları oynadılar. Galatasaray biraz ayakta kalabildiyse de bunda en büyük pay Mustafa Sarp’ındı. Rıjkaard’ın sahaya yanlış bir tertip çıkarması da gözden kaçmıyordu.
Denizli galibiyetinin ardından Beşiktaş, sözcüğün tam anlamıyla kör dövüşü şeklinde geçen bir oyundan sonra Ekrem’in uzun yıllar acemiliğin örneği olarak gösterilecek bir golle Eskişehir’i alt etmeyi başardı; 1–0. Her iki takımın sakat ve cezalı oyuncuları takım kurmada, denge sağlamayı çalışan Denizli ve Çalımbay’ı zor durumlara düşürmüştü. Eskişehir özellikle maçın sonlarına doğru ellerine geçen fırsatları cömertçe harcamış, buna karşılık da Rüştü kalesinde devleşmişti. Sanırım Rüştü, son maçlarda kendisine acımasızca tenkit eden Beşiktaş taraftarlarına en iyi yanıtı bir kez daha veriyordu. Buna karşılık Nihat yine kötü, bitik, ortalarda boşu boşuna dolaştı ve bencil oyununu sürdürdü. Maçın sonlarına doğru orta yuvarlağa yakın yerden aldığı bir topu bencilliğinden müsait durumdaki arkadaşlarına vermeyerek kendisi gole gitmek istedi ve tabi gücü bir yerde bitince de topu dışarı attı. Beşiktaş’ta Rüştü’den sonra maçın yıldızı Ekrem idi. Savunmada oyuna başlayan Erhan’ın oyuna girmesiyle ileriye kaydırılan Ekrem’in attığı gol tamamen kendi becerisiydi. Arkadan gelen topu yakalayan Ekrem ikili mücadele’de Doğa’yı geçti ve karşı karşıya kaldığı İvesa’yı da çalımladıktan sonra güle oynaya topu boş kaleye dokundu; 1–0. Eskişehirde ise Burak, Bülent Kocabey Mehmet Yılmaz ve El Saka’nın çabaları sonucu değiştiremedi. En azından bir beraberlik Eskişehir'in hakkıydı ama alamadı!..
Süper Ligin 10.haftasının açılış maçında üç haftadır kazanamayan Trabzonspor kendi evinde nihayet Kayseri’yi 2–1 yenmeye başardı. Trabzon’da Umut ve Gökhan gibi iki golcüsü olmasına rağmen yine tek santrforla oyuna başlaması biraz şaşırtıcıydı. İlk onbirde Gökhan sahada beklenmeyecek şekilde Umut kulübedeydi. Oysa Trabzon seyircisi önünde 4–4–2 düzeninde oyuna başlayabilir her ikisini de sahada tutabilirdi. Oyuna çok kötü başlayan Yattara’ya Broos 28. dakikaya kadar dayanabildi ve onu kenara alıp Umut’u oyuna soktu. Makakula’nın golüyle 1–0 yenik duruma düşen Trabzon bundan sonra canlanarak Gökhan ve Ceyhun’un golleriyle zor da olsa üç puana uzanabildi.
Bu yıl beklenmedik şekilde zirveyi zorlayan, önümüzdeki yıl Avrupa Kupalarında ben de varım diyen Bursaspor İstanbul B.şehir Belediyeyi gole boğdu; 6–0. Oyuna hızlı başlayan Bursa maç boyunca temposunu düşürmedi ve tek kelime ile hırçın rakibini çok kolay yendi. Bu arada hakem Koray Gençerler, Sylla, İbrahim ve yedek kulübesinde sakat Okan’a kırmızı kart gösterdi. Antrenör Arif Erdem’i de tribünlere gönderdi. Kuşkusuz bir hakem durup dururken ne antrenörü ve ne de koltuk değnekli oyuncuya kırmızı kart gösterir. Demek ki, bu kişilerin ağızları durmamış olmalı…
Haftanın diğer maçlarında Sivas nihayet galip gelebileceğini göstererek Gaziantep’i net bir sonuçla 3–0 yenerek ligdeki ikinci galibiyetini aldı. Antalya’yı ise Manisa karşısında, attıkları iki golle sırtlayan Necati Ateş ve Ali Zitouni oldu; 2–1. Kasımpaşa kendi sahasında Denizli’yi 3–1, Diyarbakır’da Gençlerbirliği’ni 1–0 yendi.
erdemyucel2002@hotmail.com
....KÜÇÜK BİR HİKAYE........ Beli kırık bir ASLAN.Dişlerinden ve pençesinden uzak duran KANARYA.Fırsat buldukça aslanın gözüne sorti yapıyor gözünü oyup kaçıyor.Aslan çaresizce kükrüyor...yumruk pardon pençe sallıyor kızarıyor...aslında aslan iyi iş yapıyor ...ucuz da kurtuluyor.Buradan çıkış yok.Orman değil derbi KRALLIĞI...
Sevgili üstat, sporun temel amacı barış ve kardeşlik duygularını tesis etmek ve geliştirmektir. Sahaya atılan yabancı maddelerden yan hakem ciddi şekilde yaralandı ve karşılıklı küfürler de cabası... Böyle bir spor anlayışı olamaz! Nerede kaldı centilmenlik ve fair-play anlayışı? Hakemlerin yerinde olsam, maça çıkmazdım herşeyi göze alarak. Stadlardaki bu şiddet nedir, acaba toplum patlayacak kadar doldu da bunu spor sahalarına mı yansıtıyor? Bunun üzerinde düşünmek lazım bence? Pahalılık, terör ve ekonomik sıkıntıların getirdiği şiddet eğilimin stadlara yansıdığını düşünüyorum? Varsa, yoksa futbol. Örneğin, Galatasaray'ın basketbol şubesinin engelli takımı uzakdoğuda kıtalararası şampiyonluğa ulaştı. Bu yayın organlarında küçük puntolarla geçti. Oysa, futbol takımı başarılarından daha mı önemsizdi? Bir Fenerbahçeli olarak göğsüm kabardı GS'li engellilerin başarısında. Lütfen, spor deyince sadece futbol anlamayalım? Amatör sporlara da destek verelim ve spor yapalım, sırf spor tüketicisi olmayalım? Sporda dostluk, kardeşlik ve barış teması egemen olsun ve hakeden kazansın diyelim:-)