19
Mayıs
2024
Pazar
SPOR

Futboldan Sonra Biraz da Boks...


Haziran ayı içerisinde tüm sporseverleri ekran başına kilitleyen 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası İspanya’nın zaferi ile sona erdi. Türk Milli Takımı da bu şampiyonada üçüncülüğü Rusya ile birlikte paylaştı. Futbolumuz adına sevinilecek bir olaydı...

Şampiyonanın sona ermesiyle birlikte dünyanın birçok ülkelerinde olduğu gibi gözler bu kez yapılmakta olan transfer haberlerine odaklandı. Basında spor ile yer alan haberlerde uzun uzun transfer dedikodularına yer ayrılıyor, bas gücünün beyin gücüne üstünlüğünü yansıtan astronomik transfer paralarından söz ediliyor. Bu arada yabancı spor kanallarını izleyenler futbol ve basketbol dışında kalan spor haberlerine oldukça geniş yer verdiklerini görüyorlar. Bunun başında atletizm, tenis ve su sporları geliyor...

Türkiye’de ise önemli bir profesyonel boks maçı yapıldı. Bu maçı yalnızca bir televizyon kanalı baştan sona kadar yayınladı. Ertesi günü yazılı, görsel ve internet kanallarına baktığımda bu maç ile ilgili pek az haber olması dikkatimi çekti. Bazıları maçın yorumunu yapmaktan çok kısa haber olarak bu maç geçiştirilmişti.

Dünya Boks Federasyonu Avrupa Şampiyonluğu unvan maçında profesyonel boksörümüz İtalyan Paolo Vidoz ile karşılaşacaktı. İtalya’da “Gladyatör” unvanı ile tanınan boksör 37 yaşında idi. Kısacası boks hayatının sonuna gelmişti. Her iki boksör 1997’de Akdeniz Oyunlarında amatör olarak karşılaşmış ve maçı İtalyan kazanmıştı. Ankara’da yapılan bu maçın sonunda üç masa hakeminden üçü her iki boksöre 114’er puan verdi ve böylece maç berabere ilan edildi.

Paolo Vidoz bu sonuçla şampiyonluk kemerini ve unvanını korurken, Sinan Şamil’in Avrupa Şampiyonluğunda yarı final hayali de suya düştü.

Her spor dalında olduğu gibi boksta da yenmek kadar kaderde yenilmek veya berabere kalmak da vardır. Hakemler doğru veya yanlış karar verir; sonunda kabul etmek zorundasınız. Sporda hakem yargıdaki hakime benzer. Bazı hakimlerin kararını beğenirseniz, bazılarını beğenmezsiniz. Nedense bizlerde empati yaparak yani kendinizi karşınızdakinin yerine koyarak düşünmek yeteneğimiz pek gelişmemiştir. Hep kazanmak, hep kazanmak isteriz... Aksi olunca da öfkeye kapılır, ona buna saldırır, sonra çirkin olaylar yaratırız. Nitekim Sinan Şamil’den galibiyet bekleyenler umduklarını bulamayanıca taşkınlık ve çirkin gösterilere başladılar... Televizyonda izlediğim kadarıyla Sinan Şamil’in menajeri veya organizatörü hakemler üzerine saldırdı. Birisi onların tuttuğu notlara eliyle vurdu. Ardından ringin üzeri kalabalıklaştı ve şampiyonluk kemeri parçalandı. Salon yuh! seslerinden geçilmez oldu...

Bu da henüz olgunluğa erişmemişliğin, spor terbiyesi noksanlığın bir tezahürü idi. Maçın Türkiye’de Ankara’da oynanmış oluşu, 7000’e ulaşan seyirci ağırlığına karşın Sinan’ın mutlak galip geleceğine inanmak yanlıştı. İşin bu yönü düşünülmedi. Maça objektif gözle izleyenler İtalyan boksörünün çok daha akıllı ve puan alıcı bir maç çıkardığı görmüşlerdir. Vurduğu her yumruk Sinan’ı sarsmış, çenesine aldığı direklerle rakibi puan kazanmıştır. Zaman zaman denk geçen maçta İtalyan’ın Sinan’a göre çok daha hakim olduğu da görülmüştür.

Bu maçta hakem hatası var mıydı? Sorusuna gelince; bence vardı. Maçın hakkı beraberlik değildi. Maçın galibi üzülerek söylüyorum İtalyan “Gladyatör” olmalıydı... Sinan’ın iyi hazırlanmadığı, zaman zaman hücuma geçmesine rağmen puan alıcı yumruklarının çok az olduğunu söylemekte de yarar var sanırım.


erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 6 Temmuz 2008 Pazar 11:59:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gökhan IP: 85.108.156.xxx Tarih : 6.07.2008 23:42:37

Sayın Yücel,belirttiğiniz gibi biz karşılaşmalara farklı bir ruh hali ile bakıyoruz.Sanki maç yapmıyoruz da harp ediyoruz.Yenilmek büyük bir şerefsizlik gibi algılanıyor.İşin püf noktası budur.Oysa bir karnaval şeklinde geçmesi gereken centilmen ruhu ile oynanması gereken karşılaşmalar malesef ölüm kalım mücadelesi şekline bürüdürülüyor.Kazananı alkışlama kültürü yine malesef yok.Bütün mesele budur.Ama bu sadece bizde mi yok, hayır bazı ülkelerde de bazı spor dallarındaki mücadelelere de bu kafa ile bakılıyor.Özellikle dövüş sporları ki bu tür karşılaşmalara ben spor diyesim gelmiyor.Çünkü karşındakinin canını yakarak yapılan etkinlik spor olamaz....