Geçtiğimiz haftanın spor analizini yapmaya çalışırken yazıma her günü futbollu hafta demekten başka bir sözcük bulamadım. Futbol topu mahalle maçları dışında ayağına değmemiş kişilerden böylesine bir karşılaşma takvimi garabeti ortaya koymasının doğal olduğunu düşünüyorum. Ligin bitiminde play-off garabeti ortaya koyan Futbol Federasyonu, sözüm ona çözüm bulmuş; bazı haftalarda her gün lig maçı oynatıyor… Bu insanların, futbolcuların anatomik yapılarından bilgileri olmadığı da ortada… Onun yanı sıra Hergün televizyonların başına geçen veya statlara koşanların evdeki huzurları ne olur?
Acaba onu da düşünen var mı?
Futbolda curcunayı ortaya koyanlar üç ve dördüncü haftayı peş peşe oynattılar. Bazı takımlar on beş günde dört maç oynarken Fenerbahçe on bir günde dört maç oynadı. Şansal Büyüka haklı olarak soruyor; üç günde bir karşılaşmaya alışmalıyız da eşitlik ve adalet her takıma aynı olmalı…
Fenerbahçe hafta içerisinde cezasından ötürü yalnızca kadın ve çocukların doldurduğu, seviyeli bir tezahüratı altında, Manisa ile 1–1 berabere kaldıktan sonra dördüncü haftanın ilk maçına Kayseri’de çıktı… Fenerbahçe’nin aşırı yorgunluğuna rağmen biraz da şansı yardım etti; Kayseri’yi Caner’in çok güzel vuruşu ile 1–0 yenmeyi başardı. Kayseri deplasmanı Fenerbahçe için bu şartlar altında çok zordu, ancak yeni mavi-beyaz formaları ile sakatlardan ötürü takım kurması kolay olmayan Fenerbahçe bu zoru aşarken çok zorlandı. Fenerbahçe Amrabat’ı durduramadı, ancak o da golünü atamadı. Volkan’ın kurtarışları maçın sonucunu belli etti. Bu arada Bılıca’nın eliyle vurduğu net penaltıyı hakemin çalmaması da Fenerbahçe’nin en büyük şansıydı. Manisa maçında başarılı olamayan Semih’in yerine oynayan Blenvenu ‘nun da iyi olduğu söylenemez… Alex maç yoğunluğundan etkisizdi, Kocaman’ın onun yerine aldığı Sezer takımın biraz daha dirençli olması sağladı. Orta alanda Cristian ve ilk on birde şans bulan Gökay takımın en iyileri arasındaydı. Yobo ise savunmanın tek kelime ile kurtarıcısıydı. Kayseri rakibine göre çok daha diri ve etkiliydi. Ancak kaçırdığı gol pozisyonlarına akıl erdirmek çok zordu…
Trabzon’da Burak olunca işler değişiyor. Süper Ligin ilk üç haftasında 2 yenilgi ve bir beraberlik alan Trabzon sonunda kendi sahasında K. Karabük karşısında patlama yaparak rakibini 3–1 yendi. Bununla beraber Trabzon’un ilk yarıda epey bocaladığını söyleyebiliriz. Burak’ın rakip savunmayı dağıtan ve üç golü olmasaydı ne olurdu? Belki kazanabilirdi ama işler böylesine kolay olmazdı. Karabük rakibine göre çok daha topa sahip oldu ve topu istediği şekilde yönlendirdi. Savunma hattını orta çizgiye yakın kuran ve alanları daraltan Karabük’ün en azından bir puan hakkıydı ama önce de değindiğim gibi Burak faktörüne yapacağı ek bir şey yoktu.
Beşiktaş her maça değişik bir kadro ile çıkıyor. Ligin dördüncü haftasında yine oyuncu deneyerek başladı. Veli’nin soldan atağında kazanılan penaltıyı Simao gole çevirmemiş olsaydı Antalya’nın en azından bu maçtan puana çıkacağı açıktı. Antalya rakibine oranla çok daha iyi futbol ortaya koydu, ofsayt pozisyonlarına sürekli düşmese akıl almaz goller kaçırmamış olsaydı bu maç siyah-beyazlılar için hüsran olacaktı. Maçın ilk yarısında Beşiktaş, ikinci yarıda da Antalya çok daha üstündü. Bunun en büyük nedeni de Beşiktaş’ın oyundan düşmesiydi. Antalya’da maçın sonlarına doğru oyuna giren, Pendik’ten alınan çok genç yaştaki Emrah rakip savunmayı yaptığı ortalarla allak bullak etti. Beşiktaş bu maçta her tehlikeli yerde biten Egemen’e dua etmelidir. Bu arada geçtiğimiz hafta hatalı bir gol yiyen Cenk bu kez takımını kurtaranların başında geliyordu. Oyunun futbol kalitesinin düşük oluşunun bir nedeni de 15 günde 5. maçına çıkan Beşiktaş ile yaş ortalaması 27’nin üstünde olan Antalya’nın yorgunluğuydu…
Bursaspor’da ise düşüş sürüyor. Önceki yılın şampiyon ve şampiyonluğu kovalayan takımı Bursa bu kez Sivas karşısında tutunamayarak 3–0 yenildi. Sivas’ın attığı goller dışında bu maç için söylenecek tek söz pozisyon fakirliğiydi.
Hafta içinde maç oynatan Futbol Federasyonu yaptığı yanlışlığın nelere mal olacağını kuşkusuz anlamış olmalı…
Haftanın kapanış maçında Galatasaray Eskişehir’i 2–0 yenerken belki de sezonun en maçlarından birisini çıkardı. Bu maç bir kez daha gösterdi ki, TT Arena’da Galatasaray’ı yenmek zordan da öte…
Eskişehir oyuna ağırlığı koyacağı anda duran bir topu kalesinde gördü. Galatasaray kalesini yeniden alan Aykut güven verirken, Melo başlı başına bir takım görüntüsü çizdi Ancak Sabri ve Hakan için aynı şeyleri söyleyebilmek biraz zor. Terim mutlak önümüzdeki haftalarda takımın bu eksikliğini giderecektir. Selçuk ve Veysel’in saha içensinde tokatlı yumruklu kavgası hiçte hoş değildi. Hakem Tolga Özkalfa sarı kartı yerine kırmızıyı kullanmış olsaydı belki de çoğu futbolcuya ders vermiş olurdu.
Haftanın diğer maçlarında Gaziantep, Mersin’den eli boş dönerek sıfır puanda kaldı. Mersin coşkulu bir taraftar topluluğu önünde kendinden emin ve rahattı ve rakibini 2–0 yendi. Ligin zirvesine yerleşen İstanbul B.Şehir Belediye ise Manisa’da fırtına gibi eserek rakibini Doka ve Webo’nun golleriyle 2–0 yendi. Ankara derbisinde Ankaragücü ile Gençlerbirliği 1–1; Karadeniz derbisinde de Ordu ile samsun golsüz berabere kaldılar.
Türkiye’de süper lig heyecanı sürerken futbolseverlerini gözleri İspanyadaydı.. Barselona, Atletico Madrid karşısında, beş gollü tam bir futbol resitali sergiledi. Özellikle üç gole imzasını atan Messi sözcüğün tam anlamıyla bir futbol dehası. Atletico Madrid’de ikinci yarıda oyuna giren ve elinden geleni yapan Arda Turan için maç öncesi Messi-Arda mücadelesi, kim daha üstün diyenler şimdi acaba ne düşünür?
erdemyucel2002@hotmail.com