Dünya Futbol Şampiyonası elemelerinde, Bernabeu Stadında İspanya Milli Takımını yenebilmemiz gerçekten güçtü... Ne var ki,biraz becerikli olsak, aldığımız her topu rakibe kaptırmasak, biraz şansla en azından bu maçta bir puan alabilirdik. Ama olmadı umut Çarşamba günü Ali Sami Yen’de yapılacak ikinci maça kaldı. İkincilikte iddialı Bosna-Hersek’in Belçika’yı 4-2 yenerek bizim önümüze geçmesi işimizi oldukça zorlaştırması bir yana dengeleri de alt üst etti.. İspanya ile yapacağım ikinci maçta da alınacak ikinci yenilgi bizim guruptan çıkmamız, çıkmaza soktu. Bu oyun ve takım tertibi ile finallere gidebilmek, gerçekçi olursak hayaldan öteye gidemez...
Buna rağmen Fatih Terim’in umutlu olduğunu verdiği demeçten anlıyoruz:
“İlk yarıdaki oyundan müthiş memnunum. Pas yapan pozisyona giren takım bizdik. Bu yarıda Arda ve Nihat ile pozisyonlar bulduk. Bunları atmalısınız. Çünkü İspanya ile oynuyorsunuz..Bu seviyeli maçlarda öne geçmek, rakibin oyununu bozma adına çok önemlidir. 55.dakikadan sonra fiziksel açıdan rakibimizin gerisinde kaldık. Yorulduk. Çarşamba günü İstanbul’da İspanya’yı yenmek için elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız.”
Terim’in söylediklerinde doğruluk payı var. Ancak bizim rakibimiz İspanya’dan önce Bosna-Hersek olmalıdır. Avrupa Şampiyonu İspanya’nın bizim karşımızda iyi bir oyun sergilediğini de söyleyemeyiz. Buna karşılık ilk yarıda takımımız rakibi bozan iyi bir oyun sergilemeyi planlamıştı ama bunda da başarılı olduğu söylenemez. İlk yarıda kalemize pek az top geldi ve bunların hiç birisi de tehlikeli değildi. Ancak İspanyol takımı orta alanda çok iyi pas yaparak takımızı kolayca yordu. İspanyol takımının en başta olan özelliği de paslaşarak rakibi yorması ve ani ataklarla golü bulmasıdır. Bu taktiği bize de uyguladılar ve başarılı oldular.
Bu tür büyük maçlarda bir takımın eline birkaç fırsat geçer ve bundan yararlanabilirse ne ala, maçı alır gider. Böylesine iki fırsat da bizim elimize ilk yarıda iki kez geçti; birisinde Arda Casillas ile karşı karşıya kaldığı anda topa hakim olamadı, diğerinde de Semih‘in şutu kıl payı dışarı gitti. Bu iki pozisyon maçın kırılma noktasıydı. Bundan sonra da sol kanadımızı Alonso hallaç pamuğu gibi attı. Duran toptan gelen bir vuruşta da rakibi boş bırakmanın cezasını yine ağır ödedik ve boş bıraktığımız, savunma oyuncusu Pique,Volkan’a rağmen topu ağlarımıza bıraktı.
Bu maçta bence bazı yanlışlarımız olmuştur. Terim, yine ben her şeyi iyi bilirim havası içerisinde takıma oyunca seçerken ligin başarılı oyuncularını almadı ve başarısızları takıma kattı. Örneğin Trabzonsporlu Eğemen, Servet’in yerine adam arayan Terim için iyi fırsattı. Orta alanda istikrarsız Emre ile başlayıp ligin başarılı oyuncularından Ayhan’ı sahaya çok geç sürdü. Fenerbahçe’de sorun çıkaran, takıma giremeyen Kazım’ı yine aday kadroya aldıysa da forma şansı vermedi. Trabzonlulara kaçırdığı gollerle saç baş yolduran Gökhan Ünal’ı maçın en iyilerinden Semih’in yerine alması büyük bir yanlıştı. Nitekim Semih çıktıktan sonra Milli Takım doğru dürüş bir akın yapamadığı gibi 1-0 yenilgiye razı bir oyun tutturdu.
Geçmiş yıllardaki şerefli yenilgilerimiz gibi!..
Kısacası Türk Milli takımı, özellikle ikinci yarıda kişiliksiz bir oyun ortaya koydu. Büyük olasılıkla da Türkiye’yi iyi tanıyan Del Bosque bile karşısına böyle bir takım çıkacağını düşünememiştir.
Madrid’de üst üstü otuz maçta yenilmeyen İspanya bu unvanını bize karşıda korudu... Hiç kimse yazık oldu biz bu İspanya’yı Madrid’de yenerdik diye düşünmesin. Oyun boyunca pas hataları yapan, topu sürekli rakibe kaptıran Milli Takımızda, başta kaleci Casillas olmak üzere Pique, Ramos, Alonso, Torres Sena D.Villa gibi oyuncular yok... Onlara karşı ilerlemiş yaşına rağmen Emre Aşık, İbrahim Üzülmez ve Gökhan Gönül ve Semih ile karşı koymaya çalıştık, hepsi o kadar.
Çarşamba günü bir mucize gerçekleşir mi? Çok zor...
erdemyucel2002@hotmail.com