20
Nisan
2024
Cumartesi
EDİRNE
Nufus
396.462
Yüz Ölçümü
6.276
İlçe Sayısı
9
Vali

Edirne Gezgin Gözüyle

Edirne Sarayı:

Sultan I. Murad tarafından yaptırılan ilk saraydan sonra, Sultan II. Murad döneminde Tunca'nın batısında, çok büyük bir alan üzerine 1450'de Edirne Sarayı'nın inşaatına başlandı. Sultan'ın 1451'de ölümünden sonra oğlu Fatih Sultan Mehmed tarafından yapı tamamlatıldı. Kalıntılar arasında, Cihannüma Kasrı, Kum Kasrı Hamamı, Babusseade, Matbahi Amire ve Adalet Kasrı'dır. Selimiye Camii 1569 - 1575 yılları arasında II. Selim tarafından yaptırılmıştır. Taş işçiliği, çinileri ve kalem işleri bakımından eşsiz bir eserdir. 

Camiler Ve Kiliseler:

Edirnen'nin en önemli eseri olan Mimar Sinan'ın ustalık dönemi eseri Selimiye Cami Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Kentin diğer önemli cami ve kiliseleri Üç Şerefeli Cami, Muradiye Cami, II. Bayezid Cami Ve Külliyesi, Eski Cami , Yıldırım Camii, Fatih Cami (Enez Ayasofyası), Sokullu Külliyesi (Kasım Paşa Külliyesi), Sweti George Kilisesi, Yahudi Havrasıdır.

Edirne cami ve kiliseleri Köprüler:

Edirne'deki önemli yapı türlerinden biri de köprülerdir. Edirne'nin içinde bulunan ve Sinan devrinin Edirne dışında inşa ettiği köprülerin güzelliğine başka kentlerde erişilememiştir. Bu kentteki köprülerin en eskisi Bizans İmparatoru Michael Palaiologos (1261-1282) dönemindendir. Köprü sonradan Gazi Mihal Bey tarafından yeniletildiğinden onun adı ile anılır (1420). 1640'da Kemankeş Kara Mustafa Paşa bu yirmiyedi gözlü köprüye sivri kemerli Tarih Köşkü'nü ekletmiştir. 1451'de yapılan Şahabettin Paşa (Saraçhane) Köprüsü on iki ke- merli ve on bir ayaklıdır. 1452'de Fatih döneminde yaptırılan Fatih Köprüsü, 1488'de Mimar Hayrettin'in yapıtı olan Bayezid Köprüsü, 1560'da Mimar Sinan'ın eserleri arasında yer alan Saray (Kanuni) Köprüsü, 1608-1615 yılları arasında Sedefkar Mehmed Ağa'nın yaptığı Ekmekçizade Ahmed Paşa Köprüsü, 1842-1847 yılları arasında Meriç'le Arda'nın birleştiği yerde tamamlanan Meriç Köprüsü (Yeni Köpıü) Edirne'nin en önemli köprüleridir.

Kervansaraylar: 

Sokak üzerinde bir sıra dükkânı bulunan ve klasik Osmanlı mimarlığının ilginç örneklerinden olan Rüstem Paşa Kervansarayı, Kanuni Sultan Süleyman'ın ünlü sadrazamı Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırıldı. Ekmekçioğlu Ahmed Paşa Kervansarayı, I. Sultan Ahmed'in emri ile Defterdar Ekmekçioğlu Ahmet Paşa tarafından 1609 senesinde yaptırıldı. 

Edirne Evleri:

Taş duvar ve sıvayla örülmüş ahşap iskelet sistemleri ile yapılırdı. Bu evler genellikle yanındaki daha yüksek saçaklara çift eğri öğe ile bağlanan bir çatıyla örtülü, az derinde kalan locanın içine yerleştirilmiş merkezi girişi ile kusursuz bir simetriye sahipti. Balkan Yarımadası'nın hemen her tarafında en küçüğünden en gösterişlisine kadar bütün evlerde "hayat" denilen bölümler vardır. Oda kapılarının açıldığı yer olan bu bölüm, doğrudan evin bahçesine bakan yönde 1,5-2 metrelik direkler üzerine dayandırılmıştır. Hayatların sonunda bir basamak yükseklikte dört köşe bir kısım ayrılarak, tahta sedirlerle çevrilirdi. Evin harem ve selamlıklarında büyük kapıların açıldığı bahçe kısımları olan avluların uygun bir yerinde mermer bir çeşme bulunurdu. Bazı evlerde avluların ortasında küçük havuzlar, üzerine asma sardırılmış çardaklar vardı. Harem ve selamlık avlularından birbirine geçilecek küçük kapı bulunurdu. 

Antik Kentler:

Enez Antik Kenti Enez ( Ainos ): tarihi dönemlerde çok önemli bir liman iken bugün kıyıdan 3.5 km içeridedir. Tarih boyunca birçok kereler restore edilmiş olan Enez Kalesi görülmeye değer. Aynı zamanda M.Ö. 6 ıncı yüzyıla dayanan bir kilise, bazı oyma mezarlar ve suları berrak bir de plajı bulunmaktadır.

Dolmenler (Menhir, Taş Mezarlar): Lalapaşa ilçesinde İ.Ö.2000 sonları ile İ.Ö. 1000 başlarından kalma 'Dolmenler' (menhir, taş mezarlar) bulunmaktadır. Yapılan kazılarda mezar içlerinde bazı araçlar (Göz yaşı şişesi, madeni takılar) bulunmuş ve bunlar Edirne Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'nde sergilenmektedir. 

Çarşılar:

Geçiş yolları üzerinde bulunan kentin gelişme döneminde hem artan ekonomi ve ticaret yoğunluğunu karşılamak hem de cami ve imaretlere gelir sağlamak amacıyla birçok han, bedesten ve çarşı inşa edildi. 1417-1418 yılları arasında Çelebi Sultan I. Mehmed tarafından Mimar Alaeddin'e Eski Cami'ye vakıf olarak bir bedesten yaptırıldı. 1569'da Hersekli Semiz Ali Paşa'nın Mimar Sinan'a yaptırdığı Ali Paşa Çarşısı yüz otuz dükkândan oluşmaktadır.. Çarşısı üç yüz metre uzunluğunda olup, altı kapılıdır. 73 kemerli, 255 metre uzunluğunda, 124 dükkândan oluşan arasta, III. Murad (1574-1595) tarafından Selimiye Camisi'ne vakıf olmak üzere Davut Ağa'ya yaptırıldı.

Edirne Camileri:

Yılarca Osmanlının Başkenti olmuş Edirne’de Camiiler tarihimizin zenginliğini anlatırcasına dimdik ayakta durmakta ve geçen yıllara meydan okuyup sanki bu gün yapılmışcasına Edirnen’nin estetik görünümü ile bütünleşmektedirler.

Selimiye Camii:

Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak döneminde yapılan bu camii, Türk Mimari Sanatının doruk noktasıdır. Selimiye’yi yapan Mimar Sinan'nın her zaman ''ustalık eserim''dediği selimiye camii,teknik mükemmelliği, boyutları ve estetik değerleriyle döneminin ve sonraki zamanların en muhteşem eseridir. Selimiye Camii hayatı boyunca yaptığı denemelerin bir birleşimidir. Caminin temeli Padişah II.Selim zamanında 1569-1575 yılları arasında inşa edilmiştir.Güney yönünde, dış köşelere sağda ve solda olmak üzere iki medrese yerleştirilmiştir. Halen birisi Türk İslâm Eserleri Müzesidir.

Caminin dört köşesinde yükselen 70.89 m. boyunda ve üçer şerefeli minarelerden ana giriş kapısının iki tarafındakiler üçer yollu olup, her şerefeye ayrı yoldan çıkılmaktadır. Caminin iç kısmndaki ana saha 31.28m. çapında bir kubbe ile örtülmüş olup, sekiz büyük yapılan restorasyon sırasında, barok özellikteki süslemeler sökülerek, devrinde yapılan klasik süslemeler ortaya çıkarılarak onarılmıştır.

Caminin Orta kısmında yer alan müezzin mahfeli 11 mermer ayak üzerine oturtulmuş olup, üst kısımları ahşaptır. Süslemeler 15 ve 16. yy’ların tüm sanat özelliklerini taşır. Grubun diğer eserlerini gölgede bırakmıştır. Sağ ve sol yanındaki bölümler yekpare mermerden yapılmıştır. Mihrap duvarları, minberin arkası ve külahı ile alt kat pencerelerin alınlıkları parlak ve bitkisel motifli kabartma İznik çinileri ile kaplanmıştır. Mihrap kısmının sol taraftaki üst kattaki hünkâr mahfeli(bölümü) çini süslemeleri 16. yüzyıl İznik Çiniciliğinin doruk noktasına ulaştığının işaretidir. Burada bulunan meyve vermiş iki elma ağacı bütün Osmanlı çinilerinde tek orjinal dekor olarak karşımıza çıkmaktadır. Caminin sıva üstü, ahşap boyama kalem işlerinde ve çinilerinde bitkisel motiflerin yanında 101 çeşit lale motifi kullanılmıştır.

Selimiye niçin Edirne' ye yapıldı

Kıbrıs adasını düşmandan alırsam Allah rızası için bir cami yaptıracağım diyen II selim kıbrısı fethedince vaadini unutur.

Fakat bir gece rüyasında Hz. Muhammed efendimiz : ''Ey Selim Sözüne sadık ol  vaadettiğin camiyi buraya yaptıracaksın '' diye parmağı ile Edirne'yi gösterir.Bu sebebten Selimiye Edirne' ye yapılır.


Üç Şerefeli Camii: 

1438-1447 tarihleri arasında Il.Murat tarafından yaptırılmıştır. Mimari belli değildir. Osmanlı mimarisi devrine göre beklenmeyen bir sanat eseri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çok kubbeli “Ulu Cami”ler planından kopuşan ve merkezi büyük kubbeye geçişin başlangıcını oluşturur Bu yolla Türk sanatında camiler için en uygun olan mekan planı elde edilmiştir. Camide mekan yanlara doğru ikişer küçük kubbe eklenmesiyle, yatık dikdörtgen biçiminde, enine bir şekilde ideal cami planına erişmiştir. Caminin şadırvanlı avlusu dikdörtgen planlı ve çok kubbelidir. Kubbelerdeki orijinal kalem içleri Osmanlı camilerinde görülen en eski örneklerdir.

Camiye adını veren üç şerefeli minare 67,62 m boyuyla Selimiye’den sonra en yüksek minare olup, camiyle birlikte yapılmıştır. Her üç şerefeye ayrı yollardan çıkılan şekli ile Selimiye minarelerine öncü olmuştur.

Doğu yönündeki baklava motifli olan iki şerefeli minare Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış olup, bunun da şerefelerine iki ayrı yolla çıkılmaktadır. Kuzey Batı yönündeki ise 1610 yılında Padişah I.Ahmet tarafından tek şerefeli olarak, Batı tarafındaki burmalı minare ise bazı Selçuklu devri yapılarında olduğu gibi spiral kıvrımlarla işlenmiştir.

Sultan II.Mustafa tarafından XVII. yy’da yaptırılmıştır.

Muradiye Camii:

Şehrin kuzeydoğusunda. Muradiye Mahallesi’nde, Sarayiçi’ne bakan bir tepe üzerindedir. 1436 yılında II. Murad tarafından yaptırılmıştır. Bu nedenle “Muradiye Camisi” adı ile tanınır. İlk önce Mevlevihane olarak yapılmışken mimber ve mihrap eklenerek cami haline getirilmiştir. Yeşil renkli çimlerle süslü ilk minaresi 1752 yılı yer sarsıntısında yıkılmış ve yerine çinisiz olarak 1754 yılında I. Mahmut tarafından bugünkü tek şerefeli minaresi yapılmıştır Duvarları kesme taştandır. Son cemaat yeri dört köşeli 6 sütun üzerine 5 kubbelidir. Sağda tek şerefeli minaresi yükselir. Giriş kapısı üzerindeki yazıtta II.Murat’ın adı yazılıdır.

Planı ters T şeklindedir. Arka arkaya 2 büyük yanlarda birer küçük kubbe olmak üzere 4 kubbe ile örtülüdür. İki büyük kubbe arasındaki kemeri kalem işlemeleriyle süslüdür. İçerisindeki duvarlar güzel çiçek motifleriyle bezenmiş altı köşeli beyaz üzerine mavi renkli çinilerle ve araları firuze renkli üçgen levhalarla kaplıdır. İç kısımda kalem işlemeleriyle süslü bazı kısımları sonradan sıvanmıştır. Sıvaların döküldüğü bazı yerlerinde bu işlemler görülmektedir. Mihrabın sağ ve solunda röliyef, yıldız şekilleri ve diğer motiflerle süslü, sarı renkli güzel çinilerle döşelidir.

Arkadaki bahçesinde İngilizler tarafından gönderildiği Edirne’de sürgünde iken ölen Şeyhülislam Musa Kâzım (1858-1920)’ın Cumhuriyet döneminde yapılmış mezarı ile Şair Ahmet Neşati (1674)’nin hicri 1085 tarihli mezarı bulunmaktadır. Camiyi yaptıran II.Murat’ın mezarı Bursa Muradiye Camiinin yanındaki türbesindedir.

II.Bayazıd Külliyesi:

Tunca nehri kıyısındadır. Camii. Tıb Medresesi, imaret. Darüşşifa(Hastane), tabhane(hastalarin iyileştikten sonra bir süre daha dinlendirildikleri ve bakıldıkları yer), mumhane, hamam, değirmen gibi bölümlerden oluşmuş bir külliyedir. Ancak hamam ve değirmen yıkılmıştır

II. Beyazid tarafından 1484-1488 tarihleri arasında Mimar Hayrettine yaptırılmıştır. Külliye. içindeki bu bölümlerle İslâm dünyasının en büyük dini hayır kuruluşlarından biridir. Mimari yönden İslâm Mimarisinin gelişmesini göstermekte olup, Mimar Sinan’ın örnek aldığı camilerden bir tanesidir.

Darüşşifa ve tıb medresesi caminin batı tarafındadır. Hastanenin en önemli yeri büyük kubbeli kısımla bunun etrafında sıralanan altı kubbeli oda ve beş sedirli sofadan ibarettir. Büyük kubbenin altında fıskiyeli bir şadırvan vardır. Ön tarafta revaklarla çevrili bir avlu ve sırayla odalar bulunmaktadır. Avluya girişteki sol bölüm mutfak ve çamaşırhane bölümüdür.

Tıb medresesi ise revakla çevrili bir bahçenin etrafında kubbelerle örtülü onsekiz talebe odasıyla. karşıda büyük kubbeli dershaneden ibaret olup, bahçe ortasında bir şadırvan vardır. Camii dört duvar üstüne tek kubbeli ve iki minareli olup, sağ ve solunda tabhane bölümleri yer alır.

Caminin doğu tarafında imaret, Fodla fırını (Ekmek fırını) ve mumhane yer almaktadır. Buradaki şifahanede akıl hastalıklarının yanında göz hastalıkları da tedavi edilmekteydi. Ayrıca Darüşşifanın bir eçzanesi olduğu ve haftada iki kere halkı muayene ederek fakir hastalara ücretsiz ilaç verildiği de seyyah Evliya Çelebi tarafından bildirilmektedir.

Günümüzde şifahane. Trakya Üniversitesine bağlı Sağlık Müzesi, Tıp Medresesi ise Aile Hekimliği birimi olarak hizmet vermektedir.

Eski Camii:

Osmanlılar’dan günümüze dek gelen ilk anıtsal yapıdır. CAmi inşaatına 1403 yılında Emir Süleyman Çelebi tarafından başlanmış, Çelebi Sultan Mehmet devrinde 1414 yılında tamamlanmıştır. Mimarı Konyalı Hacı Alâadin, ustası Ömer İbn İbrahim’dir.

Cami dört pare(ayak) ve dört duvar üzerine oturan her biri 13 m. çapında dokuz kubbeli, kare şeklinde bir yapıdır. Çok kubbeli camiler gurubuna girer. Üçerli sıralanan kubbelerin orta sırası, yandakilerden daha yüksektir. Orta kubbede bir ışık feneri vardır. Asıl bina kesme taştan, son cemaat yeri ise kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Payelerde(ayaklarda) ve duvarlarda sonradan yapılmış, çeşitli özellikte iri yazılar ve sonradan kaba olarak yapılmış barok özellikte süsler bulunmaktadır.

Caminin iki yanında yer alan minarelerden, sol taraftaki tek şerefeli olan cami ile birlikte, iki şerefeli olanı ise sonradan eklenmiştir. Binadan ayrıdır.

Bu camiye Padişah I.Murat’ın emriyle Süleymaniye adı verilmiş, sonraları Ulu Camii adı uygun görülmüştür. Üç şerefeli Camii’nin yapımından sonra "Cami-i Atik" yani Eski Cami adını almıştır. Camiye girişte sol tarafta bir sebil bulunmaktadır.

Saros Körfezi:


Ülkemizin Trakya topraklarının Ege denizindeki kıyısı Saros körfezi. tertemiz kumsallarla kaplı bir kıyı şerididir. Saros körfezi su sirkülasyonunun yüksek olması ve sanayileşmemiş olmasından dolayı Ege’nin belki de en temiz denizine sahiptir. Burada her türlü balık çıkar Hem tuzlu Ege sularının, lıem daha az tuzlu Marmara’nın bütün balıklarını burada bulmak mümkündür. Bu sularda mevsimine göre çipura, lüfer, barbun, mercan, karagöz, levrek, kefal ve ahtapot bol miktarda mevcuttur. Saros körfezi hala bol balık bulunan sayılı sahil yörelerimizdendir.


Saros körfez kıyıları, İlimiz, Enez ve Keşan ilçe sınırlarında yer alır Prehistorik çağlardan beri kesintisiz bir yerleşime sahip antik Ainos ya da bugünkü adıyla Enezin adına ilk kez Homeros’un İliada’sında rastlıyoruz. Trakyalıların önderi lmbrasosoğlu Peiros, Atina’dan gelip Troia savaşına katılır. Adı efsaneler çağına kadar uzanan Ainos’ta bu çağlarda Trak kabilelerinin oturduğu anlaşılmaktadır. Yine çeşitli antik kaynaklara göre sırasıyla Aiolialılar, Mtylenileler ve Kymeliler buraya koloni kurar. Bütün bu bilgiler Ainos’un İ.Ö. 7. yy’dan itıbaren bir şehir devleti olarak geliştiği anlaşılıyor. Antik kentin ilk kurulduğu yer olan Akropolis’te orta çağda yapıldığı bilinen Enez kalesi yer almaktadır.

Saros körfezinde Enez ve Keşan’a bağlı Erikli, Sazlıdere, Gökçetepe, Yayla ve Mecidiye sahillerinde deniz suyu sıcaklığı yüzmeye, sportif olta balıkçılığına ve ülkemizde son yıllarda büyük gelişme sağlayan sualtı dalış sporlarına elverişlidir. Özellikle insanların giderek artan doğayla baş başa kalma ihtiyacını karşılayan bir bölgedir Saros körfezi, Danişment köyü kıyısında orman kampı yer almaktadır. Özel amaçla İstanbul’dan Eneze gideceklerin Trakya otoyolu’nun Kınalı gişelerinden çıkıp Tekirdağ. Keşan, Çanakkale yolu üzerinden Enez sapağını izlemeleri gerekmektedir. Sapaktan itibaren yolun uzunluğu 60 km. İstanbul-Enez arası ise 280 km’dir.

Ali Paşa Çarşısı:

Kanuni Sultan Süleyman’ın son sadrazamı olan Hersekli Semiz Ali Paşa tarafından 1569 senesinde Mimar Sinan’a Babaeski ilçesindeki camiine vakıf olarak yaptırılmıştır. Çarşı XVI. ve XVII. asırlarda, Edirne’nin ticari hayatında en hareketli çarşılarından biridir. Çarşının dış duvarları kesme taş örülü olup üst kısımları tuğla ile örülüdür. 300 m. uzunluğunda Koridor şeklindeki olan çarşı kırmızı ve beyaz taşlarla örülü, memerlerle bölünmüş beşik tonozlarla örtülüdür. Koridorun iki yanında sıralanmış ve girişlerdeki dükkanlarla beraber 129 dükkan bulunmaktadır.

Çarşı altı kapılı olup, üçü doğu yönde, Saraçlar Caddesi’ne açılmaktadır, biri kuzey, diğeri güney ucunda, bir diğeri de batı yönünde bulunmaktadır. Çarşı 26 Eylül 1992 yılında geçirdiği bir yangınla tamamen yanmış ve çağın teknolojisi ile donatılarak aslına uygun restore edilmiş ve 25 Kasım 1997 yılında kullanıma açılmıştır.

Kervansaray:

1561 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın ünlü Sadrazamı (Başbakan) Rüstempaşa tarafından MİMAR SİNAN’a yaptırılmıştır. Eser iki kısımdır. Büyük avlunun bulunduğu Büyük Han, diğeri küçük han veya deve hani olarak adlandırılır. Büyük han Mimar SİNAN’ın eseridir Küçük Han’ın Mimari bilinmemektedir Eserin ön cephesinde 21 adet hanı gelir sağlayıcı dükkan ve 102 odası bulunmaktadır 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında büyük avluda altı şadırvan üstü mescit ulan ve köşk mescit diye adlandırılan bina yıkılmıştır. Büyük Rüstempaşa Kervansarayı kısmında 2. katta kadın ve erkek olmak üzere alttan ısıtmalı tipik Türk Hamamı yapılmıştır. Devrin özelliğine uygun çinilerle kaplanmıştır. Otel olarak hizmet vermektedir

Kırkpınar:

1354 yılında sallarla Çanakkale Boğazı’nı geçen Süleyman Paşa’nın askerleri Rumeli’ye ayak basmışlardı. Bu akıncılar ordunun öncü birliklerini oluşturuyorlardı. Bunlar orduya gerekli bilgileri sağlıyorlar, arada savaşıyorlar ve boş zamanlarında da aralarında güreş tutuyorlardı.Yine bir konaklama sırasında güreşe tutuşan 40 güreşçiden iki er, diğer çiftler güreşlerini bitirdikleri halde kıran kırana güreşlerini sürdürmüşlerdir. Arkadaşları bunları ayırmaya gittiklerinde ise iki yiğidin orada can verdiklerini görmüşler ve onları gömerek yollarına devam etmişlerdir.

Görevleri bitiminde aynı yerden geçerken bir pınarın kaynadığını görmüşler ve bu olay ordu içinde br destana dönüşmüş, daha sonra da "kırklar’ın Pınarı" olarak efsaneleşmiş, Kırkpınar Güreşleri olarak günümüze kadar gelmiştir.

Şükrü Paşa Anıtı:

Anıt ve Müze 26 Mart 1913 Balkan Savaşı ve Şehitlerinin anısına yapılmış bir komplekstir. 1911-1912 Trablusgarp savaşı içinde olan Osmanlı Devleti’ne karşı 1912 yılında Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve Karadağ bir birlik oluşturdular. Amaç; Balkanlar’daki Osmanlı egemenliğini ortadan kaldırmaktı. 8 Ekim 1912’de savaşın ilanıyla birlikte uzun süre direnen Edirne, dolayısıyla Osmanlı Devleti yenilgiye uğradı. 26 Mart 1913 yılında açlık ve cephanesizlikten çok zor günler yaşayan Edirne, bu saldırılara beş ay dayandıktan sonra Mehmed Şükrü Paşa’nın şehri kahramanca savunmasına rağmen 26 Mart 1913 yılında teslim oldu. 29-30 Haziran 1913 tarihinde başlayan II.Balkan Savaşı, Mustafa Kemal’in Kurmay Başkanı olduğu Bolayır Kolordusu’nun Bulgaristan kuvvetlerini yenmesiyle 22 Temmuz 1913 tarihinde son buldu.

Savaş sırasında yokluk içinde Edirne’yi savunan Şükrü Paşa’nın Edirne’nin savunma yerlerinden biri olan Kıyık Tabya’ya mezarı getirilmiş ve anısına bir anıt yapılmıştır. Anıtla birlikte bulunan tabyada Balkan Savaşlarını anlatan ve Edirne halkının elinde bulunan eşyalardan oluşan bir müze oluşturulmuştur. Anıt 24 Temmuz 1998 tarihinde, müze ise 5 Şubat 2000 tarihinde halkın ziyaretine açılmıştır.

Lalapaşa Kapaklısı(Dolmen):

İlk Demir Çağında(M.Ö.1200) yıllarında Kuzey Balkanlar’dan Trakya’ya göç eden bir topluluğa ait mezat anıtı. İri taşlardan yapılan bu tür mezar anıtlarına Batı Avrupa’dan Asya içlerine kadar çeşitli bölgelerde rastlanmaktadır. Özellikle Lalapaşa çevresinde bu Çağa ait çok sayıda Dolmen ve Dikilitaş(menhir) bulunmaktadır.

1994-1995 yıllarında bu Kapaklıkaya Edirne Rotary Kulübü’nün desteği, Edirne Müzesi ve İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı’nın ortak çalışmalarıyla, temizlenerek onarılmıştır. Resimdeki dolmende mezarı çevreleyen taşlı tepe, giriş bölümü, ön oda içinde mezar ve ölü armağanları, ana oda bölümleri bulunmaktadır.

Karaağaç:

Karaağaç semti Edirne’nin batısında Yunanistan’a sınır konumunda yer almaktadır. Sağlı sollu güzel bir koruluk alan içinden geçen hıyaban yolu ile Tunca ve Meriç Köprüleri üzerinden 5 km.’lik bir yolu kat ederek Karaağaç’a ulaşılır.

Karaağaç yakın tarihimizin siyasal olaylarından çok büyük zararlar görmüştür. Almanya 1915’te savaşa sokmak için şiddetli baskı yaptığı Meriç batısındaki tüm Türk toprakları ve Karaağaç, Edirne’den ayrılmıştır. Daha sonra 1923’te yapılan Lozan Antlaşması ile Karaağaç Türkiye’ye geri verildi.

Karaağaç özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun verimli toprakları, ahşap eski evleri, "Sinekli Suyu" temiz havası, sebze bahçeleri ile ünlü sakin, şirin semti ve aynı zamanda Trakya’nın, Edirne’nin Sebze Ambarıdır.

Bedesten:

Çelebi Sultan Mehmet tarafından Eski Camiye vakıf olarak 1418 yılında Mimar Alattin’e yaptırılmıştır.

Erken Osmanlı dönemi çarşısıdır.Yaklaşık 41 m x 78 m boyutlarında dikdörtgen biçiminde bir yapıdır. Dört cephesinde 54 dükkan bulunmaktadır, basık sivri tonozla örtülü dükkanların alın kemeri hizasından geçen ahşap bir saçak bütün yapıyı dolanır. Her cephenin ortasında bir tane olmak üzere, dört büyük kapısı vardır. İç mekandaki dört yüzde 36 tane hücre bulunmaktadır İç mekan yaklaşık 20 m x 56 m boyutlarındadır. Hücreler beşik tonozla örtülüdür.

İç mekanın uzunlamasına ekseni üzerinde altı tane dikdörtgen kesitli ayak yer alır Bu ayaklara ve beden duvarlarına basan kemerlerin üstüne iki sıra halinde yaklaşık 6.5 m çapında 14 kubbe oturur. Her kubbe hizasında bir tane olmak üzere pencerelere açılarak iç mekan aydınlatılmıştır. Duvarlarda ve ayaklarda taş ve tuğla, kemer ve tonozlar tuğla ile örtülmüş çatı kurşunla örtülmüştür. Bedesten değerli eşya ve mücevherlerin satıldığı çarşı anlamına gelmektedir.



KAYNAK : http://www.edirnem.net
KAYNAK : http://www.edirne.gov.tr

Yayın Tarihi : 8 Şubat 2008 Cuma 17:38:10
Güncelleme :25 Mayıs 2009 Pazartesi 13:37:33

Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?