7
Mayıs
2024
Salı
İSTANBUL

Acelesi Var Gibiydi...

 

Ahşap; macunları dökülmeye yüz tutmuş,camı büyük bir gürültüyle geçen kamyonla senkronize şekilde titreyen pencerenin iç tarafından bakmak?

 

   Acelesi var gibiydi, adımları sık, adım hızına eşlik eden kolları ise uçmayı öğrenmeye çalışan acemi bir göçebe kuş paniğindeydi; oysa yetişmeye çalıştığı bir yer yoktu... Kalabalık şehrin sokaklarında ilerlemeye alışmıştı, Salvador Dali üslubunda bir “kayak sahası organizatörü” tarafından hazırlanmış beton bir zeminde slalom yapar gibi bir sağa bir sola kıvrılarak fütursuz güruhtan sıyrılmaya çalışıyor, her bir engeli geride bıraktığında ise “yemek pişti” alarmı vermek üzere olan tencere kıvamına yaklaşıyordu... Evine varmasına birkaç “dikkat çekmeyen dükkan tabelası” kala, hatırladı ki, buzdolabında her an evcil hayvana dönüşebilecek eskilikte biraz peynir ile hüzünlü birkaç siyah zeytinden başka bir şey yoktu. Hemen yakındaki “deli dana tırsıntısı” yüzünden mantar gibi biten tavuk dönercilerden birine girdi:

-Bi yarım versene

-Hemenaabi

-....

-Soğan olsun mu abi?

-Hı?

-Soğan,olsun mu?

-Ha,koy koy..Sevgilim yok..

-Buyur?

-Soğan koy diyorum,kıvırcığın dip kısmını koyma,sert oluyo..

   Aldı malzemeyi,bi de ayran istedi; çocuk dolaptan ayranı aldı birkaç kere çalkaladı,çünkü müşterinin mecali yok gibiydi,anlamıştı ne de olsa insan sarrafıydı, alttakilerdendi; evet alttakilerden... Çocuğun verdiği ayranı da beyaz,ince,her an görevinden istifa edebilecek incelikte poşete attıktan sonra evin yolunu tuttu... Komşuluk kavramının soğuklaşması ile doğru orantılı olarak “soğuyan”, bezdirici İstanbul rüzgarının yuvasıymış gibi duran dev apartman kapısını,eğilerek ve söylenerek açtı,çünkü dış kapının anahtarı anahtarlığın en ters yerindeydi...Eve girdi,masasının üzerinde silmeye üşendiği zeytin çekirdeği ve ekmek kırıntıları, masa tatilini sevmiş ve tatillerini uzatmıştı, gerçi bu tatillerini uzatmalarında müessese sahibinin çabaları da takdire değerdi hani...Bu kadar tatil size iyi gelmez diyerek,onları eliyle sıyırdı “konaklama tesis”inden, tavuk döneri ve ayranı çıkardı..Sessiz yiyemezdi, gazetesini  aldı, televizyonu açtı,oradan kendisine bi yemek partneri seçti, akşam döneriydi bu,”tavuk mu martı mı paranoyası”nı yaşadı yine ama unutmaya çalışarak iştahlıymış gibi davranmayı sürdürdü...

   Kitabında kaldığı yeri unutmamak için koyduğu hatırlatıcı,eski bi bloknottan kopardığı üzerinde alışveriş listesi yazan bi sayfacıktı, “yumurta,zeytin,selobant,lavabo kokusu,yumuşatıcı”... Biraz okudu,uykusu geldi; odasına gitti;pencereyi kapattı ama kapatmasa da fark etmezdi,hatta kapatmasa daha iyiydi çünkü sabaha kadar camın önünden çoook kamyon geçecekti...

 

 

Yayın Tarihi : 9 Eylül 2003 Salı 18:47:17
Güncelleme :27 Nisan 2004 Salı 13:07:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?