6
Mayıs
2024
Pazertesi
İSTANBUL

Günlerden Hafta İçi...

   Tramvaydan iniyorum, yorgun turnike geçmeme bir tur dönüş sonunda izin veriyor. Ayaklarım gideceği yeri o kadar iyi biliyor ki, kendiliğinden yöneliyor o tarafa doğru. Sağda bir büfe var, büfenin önünde yerde “pofuduk terlik” benzeri bir kedi oturuyor. “62 tavşanı” gibi çömelmiş, kuyruğunu da yan tarafına getirmiş, artık kendisini şaşırtmayan dahası ürkütmeyen insanlara, ani bir gürültü çıkarmadıkları sürece bakmıyor bile... Kediye “pisi pisi” diyorum, zaten etrafta benden başka kediyle ilgilenen yok. Ben çocukluğumdan beri yoldaki kedilerle mutlaka ilgilenirim, bu yüzden “koca adamsın ne işin var kedilerle” gibi garip suçlamalarla karşılaşmak artık alıştığım durumlardandır. Pofuduk kedi, seslenişime ilgisiz kalmıyor hafifçe ayağa kalkıp, kuyruğunu da kaldırarak güçlükle duyulabilen minik “miiiv”lerle yanıma geliyor benden ona herhangi bir zarar gelmeyeceğini sezerek...
  
   Yalnız yürümek gariptir,sıradışıdır, kendince hüzne kapılabilirsin,etrafta sürüp gitmekte olan hayata göz atarak ilerlediğinde ise sıkılmazsın, yolu da toplu taşıma aracının konforsuzluğunu da takmazsın. Seyyar satıcının ilgiyi çekmek için yarattığı ilginç sloganları, çocukların komik gelen ama zeka dolu diyaloglarını, şehir hayatına uyum sağlamış hayvanların davranışlarını gözlersin... Sonra bir bakarsın ki gideceğin yere gelmişsin...Ben işyerime geldim mesela...
  
   Çoğumuz işimizi nasıl ve nelerin etkisiyle seçtiğimizi düşündüğümüzde hiç de hayal etmediğimiz rotalarda ilerlediğimizi ya da ilerlediğimizi sandığımızı görürüz.Zamanımızın çoğunu evimizi paylaştığımız insanlardan çok, işyerimizi paylaştığımız insanlarla geçirdiğimiz aklımıza gelir. İş yerimizde nasıl hissettiğimizin önemini bu kıyasla anlayabiliriz. Keşke evden işe gitmek için çıkarken “iş moduna” geçip, işyerinden eve giderken de “ev moduna” geçebilen yaratıklar olsaydık deriz çoğu zaman. Ama böyle olmuyor işte, iş yerimizde yaşadığımız olayların etkisini evimize taşıyoruz genellikle. Etrafıma baktığımda birçok insanın hayal dahi etmediği işlerde çalıştığını ve tüm yaşam enerjilerini orada bırakıp gittiklerini görmekteyim. Onlar yolda kedi bile görmüyorlar artık...O kediyi hala görebiliyorsan umut var demektir...
  
   Coen kardeşlerin ünlü kara filmi Big Lebowski’den bir replik geliyor aklıma: “Hayat durup senin ona yetişmeni beklemez Donny”... Evet hayat ayaklarımızın altından kayıp gidiyor,buna dur diyebilecek bir tek kişi var o da insanın kendisi; tabi “dur” demeyi gerçekten istiyorsa...
  
   1999 yılında vizyona giren 2 ilgi çekici film vardı. Bir tanesi American Beauty (Amerikan Güzeli), diğeriyse Fight Club (Dövüş Kulübü) idi. Filmlerin her ikisi de sisteme eleştiri getirmekte, ama Fight Club, filmin sonunda da bu eleştirel dokunuşunu sürdürdüğü halde , American Beauty’nin filmin sonunda klasik bir Amerikan filmi gibi yine sistem yandaşlığını ön plana getirdiği görülmüştü. Bu filmlerin vizyona girdiği dönemde Sivas’ta yedek subay olarak askerlik hizmetimi yapmaktaydım. Fight Club filmine adından dolayı “karate” ya da “vurdulu-kırdılı” diye gelip de homurdanan tipler hala gözümün önünde. Filmin eleştirilerine göz attığımda, Amerika’da fazlaca tutulmadığı, hatta anlaşılmadığı çıkarımlarına rastladım; bu beni fazlaca şaşırtmadı doğrusu. 11 Eylül’e kadar kendi yaşadığı eyaleti haritada gösteremeyen birçok Amerikalı’nın varlığından haberim vardı çünkü. Fight Club’da anlatılmak istenen, yaşamın bizi cüzdanımızdan  ya da işimizden ibaret göstermeye çalışmasına engel olunması gerektiği ve bireyin kendisini mutlu eden kavramların peşinden gitmesi gerektiğiydi. Şizofren kahramanımız, bir görevliyi silah tehdidiyle büro benzeri yerinden çıkarıp,aslında ne olmak istediğini soruyor ve “veteriner” cevabını alınca, yarından itibaren veteriner olmak için çalışmaya başlamazsa gelip onu bulacağını silah tehdidiyle ona “belletiyor”. Takip eden sahnede de seyirci silahın boş olduğunu görüyor.Evet cüzdanımızdan, evimize aldığımız eşyalardan,giyimimizden,evimizin yerinden ibaret değiliz...Ne için çalışıyoruz, ne istiyorduk,şimdi neredeyiz? Neden toplumda saygın bir yer edinmenin tek yolunun daha çok mal varlığına sahip olmakla doğru orantılı olduğunu düşünüyoruz?
   Yola çıktığımızda etrafımıza bakalım, düşünelim; belki o “pofuduk” kediyi görürüz...
 
  
Yayın Tarihi : 25 Şubat 2004 Çarşamba 02:21:40
Güncelleme :27 Nisan 2004 Salı 13:01:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?