7
Mayıs
2024
Salı
İSTANBUL

Yeşile Kaçış

Gökyüzünü kimseyle paylaşmak istemiyordu; yeşil ve maviyi kendine,sadece kendine ait hissetmek istiyor, bunun en çok ihtiyacı olan kaçış olduğunu biliyordu...
   Bir şişeye sığınmak, bir vücuda akmak, varış noktası belirsiz bir yolculuğa çıkmak, durmak ve kalabalığı seyretmek; bu ve benzeri birçok kaçış olabilirdi. O ise kendi paletinde oluşturduğu renklere kaçmak istiyordu; yağmura gitmek...Güneşli günlerin özlemi değildi onu çeken, “güneşin gülen yüzü bana da bulaşıyor, severim güneşli günleri” diyenlerle aynı mahallede oturmadığı kesindi...Hüznün, yalnızlığın verdiği sızlamaydı onu garip biçimde mutlu eden; neydi ki mutluluk? Şairin dediği gibi “kahvaltı” ile ilintili olan bir his yumağı mıydı?
   Tüm bu duygular içerisinde kendisini “kendi paletiyle oluşturabileceği yeşil” e götürecek olan trene bindi...Tren yolculuğu esnasındaki periyodik ses med-cezirlerine bayılırdı...Raylar üzerinde rayların belirlediği doğrultuda ilerlerken garip, sıcak bir hüzün kaplıyordu içini...
   Kondüktör “yönetmen tren”in ona yürümesini söylediği şekilde iki yana yalpalayarak kompartımana girdi; “seni adam yerine koyuyorum” dercesine bilette bir delik açtı; karton kutuda yolculuk ettirilen mavi tüylü bir muhabbet kuşunun nefes alabilmesi için açılan bir delik gibi... Ama eskiden yıldız şeklinde delerdi bu “tren yolculuğuna özgü delgeç” demek ki özellikle “eskiye ait,sıcak,içten” varlıkları değiştirmeye çalışan “değişim rüzgarı”ndan o da nasibini almıştı...Oysa ki trenler kolay kolay değişmez, değiştirilemezlerdi...
   Birkaç karanlık, tren sesini yankılayarak trene yalnızlığını unutturmaya çalışan tünelden sonra gideceği yere vardı. Tren de uzun bir koşuyu tamamlamış bir at gibi burnundan sesler çıkararak dinlenmeye çekilebilirdi artık...
   Çocukluğunun yaz günlerinde, gelerek “tatil kitabı” okumak dışında, doğaya kaçtığı zümrüt bahçesi, hafif saç kaybına uğramış da olsa, eski alımını yitirmiş sayılmazdı doğrusu...Yukarı, daha yukarı yürümeye koyuldu...O sırada gökyüzünde maviler oy kaybına uğruyor, siyahların alt grubu olan grilerse “yükselen trend” oluyordu...Derken “siyah” iktidara geldi ve ilk icraatına başladı....İktidara yeni gelmenin verdiği çoşkuyla bırakıyordu ıslaklığını siyahlar...Patikanın kenarında eskimiş, yıkılmak üzereyken sahiplik ettiği anılar sayesinde ayakta kalan bir kulübe gördü ve fırtınadan kaçan küçük bir tekne gibi “balıkçı sığınağı”na girdi...Kulübede demlenen keyif çaylarının yeşile bakılarak içilişini, sobanın üzerinde kızartılan ekmeğin üzerine sürülen yağın eriyişini,atılan mutluluk kahkahalarını,ekmek banılarak yenen sarısı adam gibi sarı rafadan yumurtaları; hepsini görür gibi oldu...Yağmursa bu “görsel”  şölene fon müziği yapıyordu, senkronizasyon o kadar iyiydi ki, tempo tutmaktan kendini alamadı...Ne sevgili,ne bir kocaman dilim frambuazlı pasta,ne sıcak bir battaniye karakışta, hiçbiri ona bu hazzı, bu rahatlamayı veremezdi... Açlık, yorgunluk, uykusuzluk, üşüme tabelaları çoktan geçilmişti ama yol uzun, yakıt sınırsızdı; daha uzun süre bu yolculuğa devam edebilirdi... Güneşin siyahı bir “darbeyle” gönderip maviyi tekrar iktidara getireceğini biliyordu ama o zamana kadar “şarj oluşu” tamamlanacaktı zaten...
Yayın Tarihi : 19 Kasım 2003 Çarşamba 00:00:21
Güncelleme :27 Nisan 2004 Salı 13:05:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?